Birlikte seçelim, birlikte okuyalım, isteyen ve okuyanla birlikte tartışalım📖📚📒
Merhabalar
Bende okudum yazarın genellikle kadın karakterleri olduğunu. Ama bazen feminist içerikteki öykü veya romanlarda erkeklerin baş karakter olarak ön planda olduğunu görüyorum, dikkatimi çekiyor ondan size de bir sorayım dedim:))
Bence de iyi işlenmiş bir erkek karakter öyküdeki.
Merhaba tekrar.
Özlem, genellikle kadın baş karakterleri var galiba bu yazarın. Claudine, Vagabond, Gigi... Hatta sıcağı sıcağına filmi de izledim, film boyunca Claudine'in yazılış öyküsüne şahit oluyoruz, resmen kendini yazıyor Claudine'de. Yani Colette'in baş karakterleri genellikle kadın oluyor diye düşünüyorum ama ara sıra erkeklerin bakış açısıyla da yazmak istemiş olabilir. İyi de işlemiş bence erkek karakteri.
Merhaba iyi akşamlar.
Öyküyü anca yorumlayabileceğim. Öncelikle Hülya'cım bilgiler için teşekkür ederim. Gerçekten ilginç bir yaşamı olmuş Colette'nın. Daha önce eserlerine dair bir okumam olmamıştı ama yaşamı beni meraklandırdı. Bahsedilen filmi bende izlemek isterim. Kadın erkek eşitliği/eşitsizliği konusundaki fikirlerinize katılıyorum. dişil özelliklerin korunarak, toplumda var olabilmenin yolunu bulmalı kadınlar. Bu konuda okuduğumuz eminim bir çok makale, kitap vs vardır. Ama bu yol hala bulunmuş değil ve bulunabileceğini de pek sanmıyorum.
Öykü adına da bir sorum olacak? Sizce "Kadın" ve kadınsallığı bu kadar ön plana çıkarmış bir yazarın öyküsündeki ana karakteri erkek seçmesinin nedeni nedir? ayrılık acısını da bayağı iyi yansıtmış aslında.
Merhaba tekrar.
Blge, filmi ben de izlemeyi düşünüyorum, izlemeye değer bir yaşam öyküsüne benziyor Colette'in yaşamı.
Kadınların eşit görülebilmesi için erkekleşmeye çalışmasının yanlış olduğu fikrine ben de katılıyorum. Ama insana dair olan şeyler erkeklere mal ediliyorsa bunlara sahip çıkmamız gerektiğini de düşünüyorum. Ortak özelliklerimiz farklı özelliklerimizden daha fazla bence, kadın da erkek de insan sonuçta. Örneğin toplumun dayattığı kadın böcekten korkar, erkekler ağlamaz, erkek çocuğu kim bilir nerede çamurlar içinde mahalle maçı yaparken kız çocuğu temiz kıyafetlerini asla kirletmeden annesinin dizi dibinde oynar gibi şeyleri aşmamız gerekiyor. Tam tersi de olabilmeli.
Kadının gitmesi sonrası evin düzeninin bozulması meselesinde de dediğin gibi erkek kadını böyle gördüğü için o bölüm de öyle yazılmak zorunda olabilir, öyle düşünmemiştim, sana katılıyorum.
***
Seher; bekliyoruz seni, selamlar...
Hikayeler yeni geldiler maile, teknik aksaklıklardan dolayı :) Teşekkürler Hülya, Mart ve Nisan ayı bana pek iyi gelmedi, işlerim çok yoğunlaştı ama geriden geriden geliyorum yetişeceğim sizlere en kısa sürede umarım :)
"Bu düşünceyi bu eserle de ilişkilendirmeye çalıştım ister istemez. Fakat öykünün başında kadının sadece evin düzenini sağlayan, erkeği düzene davet eden varlık olarak resmedilmesini bu düşünceye aykırı buldum."
Demişsin ya Hülya , aslında bence bu da bir çeşit gönderme. Yani erkeklerin kadını ne sıfatla gördüklerine dair bir alt mana. Belkide adam kadını böyle gördüğü için , kadın tarafından yalnızlığa mahkum edildi.
Merhaba arkadaşlar,
20 yıllık birlikteliği biten bir adamın eşine duyduğu alışkanlığı ve özlemini anlattığı kısa ve öz bir öykü bu haftaki öykümüz. Öyküye dair çok şey söylebilecek değilim ama yazar ilginç bir kadın. Geçen hafta öyküyü paylaşırken biraz da araştırmıştım. Keira Christina Knightley'in hayatını canlandırığı bir filmi varmış. Birazcık izleme fırsatı buldum. Hoş bir filme benziyordu ama devamını getiremedim. Birara tekrar izlemeli.
Bu arada Hülya aktardığın bilgiler ışığında anlıyorumki Colette benim kafadanmış. Bende her zaaman için kadın erkek eşitliğinden "kadının erkekleşmesi" manasını çıkarmamak gerektiğini, kadının dişiliğini muhafaza ederek haklarını kazanma ve koruma çabasında olması gerektiğini düşünürüm.
Maalesef sistem bu eşitliği de kadının erkekleşmesi gibi saçma bir tutkuya dönüştürüyor ve etrafımızda erkeklere benzeyen (utku olarak)hemcinslerimiz gittikçe artıyor.
Merhaba Seher, uzun zamandır görünmüyordun, sevindim seni gördüğüme:)
Öyküyü geçen hafta Bilge tarayıp iletmişti, ben de herkese iletmiştim ama sana ulaşmamış olabilir. Şimdi tekrar gönderiyorum, yine ulaşmazsa mail adresini teyit edelim.
Hülyacım, bu öyküyü bulduysan bana da mail atabilir misin zahmet olmazsa? Ben bulamadım da :(
Colette daha önce hiç okuduğum bir yazar değildi. Kısacık bir öyküsüyle kendisini tanımak da mümkün değil ama hayat hikayesi epey ilginçmiş.
Öyküye gelirsek, yirmi yıllık sakin bir ilişki sonrası terk edilmiş bir adamın ayrılık acısı çekmeye başlamasını anlatıyordu öykü. Adamın duygularını güzel verebilmiş bence. Şafak her zamanki şafak ama o ayrılık acısı geçene kadar iyi hissettirmek yerine kötü hissettirecek. Metin olmaya çalışan karakterin içindeki boşluğu kabullenip ağlamaya başlaması güzel bir son olmuş bence.
Bu arada Colette'in biyografisinde modern çağın kadınlarına yol açtığına dair şeyler yazıyordu ve bunu dönemin diğer kadın yazarlarının aksine erkekleşerek değil dişiliğini korumaya devam ederek yapıyormuş. Bu düşünceyi bu eserle de ilişkilendirmeye çalıştım ister istemez. Fakat öykünün başında kadının sadece evin düzenini sağlayan, erkeği düzene davet eden varlık olarak resmedilmesini bu düşünceye aykırı buldum. Bu düşünceye göre evin düzenini sağlayabilen erkeğin bir kadınla aynı evde yaşamaya hiç ihtiyacı olmayabilir:) Yine de sonuna doğru bir ilişkinin gerçek anlamını gösterdi öykü.