Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
İkinci açıdan bakalım bir de. Varsayalım ki dinlerde bahsedilen ahlak mükemmel olsun, günlük yaşamı son derece iyi şekilde ayarlıyor olsun. Yani yukarıdaki saydıklarım yerine "Her insan eşittir, kölelik kabul edilemez, kadın ve erkek toplumsal statüde eşittir, senin inandıklarına inanmayanları hoşgörü ile karşıla" demiş olsun dinler..
Soru cevap şeklinde gidelim. (İkinci kişi dindarı temsil ediyor.)
+Neden kötülük yapmıyorsun?
- Tanrı öyle emretti çünkü.
+Tanrı emretmemiş olsa ya da dindar biri olmamış olsan kötülük yapar mıydın?
- Evet yapardım çünkü beni engelleyen bir şey olmazdı. (Ortak cevap, belki 100 dindardan 99'u böyle düşünür)
+Yani insanların koyduğu kurallar yetersiz kalırdı diyorsun.
Şimdi gelelim işin zor kısmına.
+Varsayalım ki tanrı, semavi dinlere inanmayan herkesi öldürmeni emretti "Tek din İslam olana kadar savaşın" dedi. Diğer insanları öldürür müydün?
-Evet öldürürdüm çünkü tanrının sözü, bütün sözlerden üstündür. (Muhtemel cevap 1)
+O halde ahlaklı olmak için her türlü katliamı, işkenceyi yapabilirsin, tebrik ediyorum seni.
-Hayır öldürmezdim, çünkü diğer insanları sırf farklı düşünüyor diye öldürmek doğru değil (Muhtemel cevap 2)
+O zaman ahlağın kaynağı din olamaz. Dinin dışında ahlak ögelerinin de varlığını kabul ediyorsun.
Görüldüğü gibi, ahlağın kaynağı din değildir, olamaz da.
DİN AHLAĞIN KAYNAĞI OLAMAZ AMA DİNİN AHLAĞA HİÇ Mİ OLUMLU ETKİSİ OLMADI?
Özellikle gelenekler sebebiyle nüfusunun %99'unun "müslüman" olduğu ülkemizde din deyince akla İslam geldiği için oradan yürüyelim. Muhammed'in yaşadığı dönemde insana verilen değer, toplumsal düzen çok kötü bir durumdaydı. İslam ile biraz daha düzelme sağlandı. Ama o gün için o insanlara "kölelik insanlık suçudur, kötüdür" gibi bir olguyu aşılamak imkansızdı, o yüzden İslam, sadece "bir tık" düzelme sağlayabildi. Yoksa o insanların öyle ya da böyle İslam dinine inanmaları sağlanamazdı, işte ana nokta bu. Ama bu "bir tık" düzelmenin üstünden 1000 yıldan fazla süre geçti, ihtilaller, ahlak antlaşmaları, filozoflar ahlağa sayısız katkılar yaptı. Bu yüzden günümüz için değil 1400 yıl öncenin, 150 yıl öncesinin ahlağı bile uygulanması MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Buraya kadar okuduysanız sabrınız için teşekkür ederim, umarım düşüncelerimle konuya, fikirlerinize katkım olmuştur. İyi günler.
Ha, unutmadan "Tanrısız Ahlak" kitabını hala okumadıysanız daha fazla geç kalmayın :)
Skovorodnikof , insanı hayvandan ayıran şey bizzat sizsiniz. Bu kadar ( hiç birine katılmıyorum o ayrı mesele) fikir paylaşımında bulunmuşsunuz. Emeğinize sağlık.
Dinleri ayrı ayrı ele almadan hepsinin özüne baktığımızda hiç birinin özünde inanmayanı öldürmek gibi bir durum olmadığını görürüz. Kasdettiğiniz İslamdaki, cihat kavramı ise bu dinini yaymak maksadı ile Müslümanlığı ilk dönemlerinde orduların karşılaşması sureti ile ki buda dönemin savaş biçimidir, sonrasında Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifinde de belirittiği üzere, Büyük cihad bitti şimdi sıra küçük cihadda, diyerek işaret ettiği nefsaniyet terbiyesidir ki, burda da fiziksel bir öldürme söz konusu değildir.
Malumunuz Tolstoy'un din ahlak kavramı üzerinden bu tartışmayı sürdürüyoruz ve bu pencereden baktığımızda Tolstoy Din kavramının ,yine özünde var olan,bir nevi zar görevi gördüğünü ifade ediyor. Yani ona göre Din ,bireyin hesap verme korkusu ile nefsani dürtülerini dizginlemesi. Kısacası herhangi bir din karşılaştırması yok. Ve din inanan insanlar için gelenek olamaz. Bu dini bağnazlaştırır.
Bugün din gibi tinsel kavramlara, ta ilk mesajlarımda bahsettiğim, kurumlaşmış ateist, hümanist, pozitivist filozofların gözünden bakmak zorunda bırakıldığımız için çıkıyor hep bu tartışmalar. Ahhh feylosoflar!
Ve yine bu feylosoflar geleneklere hapsedilmiş bir kilise hristiyanlığı için koparmışlardır bu yaygarayı. Gerçek sosyalist olan herkes bilir ki Müslümanlık bir devrimdir. Hz Muhammed ise bir devrimci. O feylosfların 19.yy da yaptığı şeyi Hz Muhammed ta yedinci yüzyılda yapmıştır.
Sonrasında bahsettiğiniz her şey, sizin Müslümanlığı algılayışınız ile ortaya sürdüğünüz fikirlerdir ki inanmadığım ve sizinde benim söyleyeceklerime inanmayacağınızı düşündüğüm şeyler üzerine kelime girdabı yaratmanın manası yok.
Furkan Akyelken insanların hayvanların bile yapamayacağı şeyleri yaptığını belirtmiş. Siz ise insanın hayvandan ayrılamayacağını söylüyorsunuz. Toplumdaki bu kaosun sebebi hayvanlar değil düşünen, irdeleyen, araştıran insandır. farkettiyseniz bu saydığım ( daha pek çok vasıf) vasıfların tamamı güzel. O halde insanlık neden bu kaosun içinde sürükleniyor? Furkan arkadaşımız insanın hayvandan aşağı şeyler yaptığını söylerken size katılmamış ki böyle bir seviye belirlemesinde bulunmuş. Eve insanı bu seviyeden aşağı düşüren onun içine düştüğü ahlaksızlık vasıfları olabilir mi? Madem ahlak her insanda bulunan bir tıynet ise neden bazıları bu tıynetten nasibini almamıştır. Diyeceksiniz ki o halde tüm dindarlar güzel ahlak sahibi ise, dibimizde kan döken ve bu işi islam adına yaptığını söyleyen caniler neyin nesidir?
Burada dinin özü devreye girer. Hiç bir din (ki hepsi Allah'tan gelmiştir) bu tür vahşeti kabul etmez. Tarih boyunca kavimlere gönderilen peygamerlerin geliş sebeplerine bakalım. Hepsi var olan kaosu, bu kaostan doğan ahlaksızları Allah adına bertaraf etmek üzere gönderilmişlerdir. İnsanlık zamanla bu yoldan saparak, bildiklerini unutarak, sapkınlaşmış,cellat vazifesi görmeye başlamıştır.
Kitap tavsiyesi için teşekkürler.
İncil’de Dinden Dönenin Cezası : 28. Musa’nın yasasını hiçe sayan bir kimse, iki ya da üç tanığın sözü üzerine acımasızca öldürülür.
Kuran'da Dinden Dönmenin Cezası : NİSÂ-89 - Onlar kendileri inkar ettikleri gibi, keşki siz de inkar etseniz de eşit olsanız isterler. Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları tutun, bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.
Ayrıca Skovorodnikof'un önerdiği kitaptan bir alıntı da yapayım.
''Tanrı İsraillilere de bütün ülkede ''kimseyi sağ bırakmamalarını'' emretmişti (Yeşu 10:40 ; 11:20 ile karşılaştırın). Ve bu emrin yerine getirildiği söylenir. Öyleyse Tanrı'nın tecavüzü emretmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz ? ''
Son olarak ''toplumdaki bu kaosun sebebi hayvanlar değil düşünen, irdeleyen, araştıran insandır'' demişsiniz, bana kalırsa bu kaosun nedeni tam tersine düşünmeyen sorgulamayan irdelemeyen araştırmayan insandır.
DatluCadu uzun uzun yazdığınız için teşekkürler. "İnsanı hayvandan ayıran şey bizzat sizsiniz." cümlesiyle ne demeye çalıştığınızı açmanızı isteyeceğim.
Onun dışında, Furkan'ın da örneklerinden anlaşılacağı gibi dinlerin birer savaş makinesi olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Verilen örnekler sadece bir kısmı, bunlar gibi çok daha fazla emir var.
Toplumdaki kaosun sebebi de bana göre insanın sahip olduğu yetiler değil bunları nasıl kullanacağını bilememesidir. Bizim spesifik özelliğimiz gelişmiş zekaya sahip olmak, ama onu nasıl kullanacağımız hakkında yeterince iyi değiliz. Bu bakımdan Furkan'ın söylediği "insan hayvanlardan daha aşağıdır" mecazı (ki katılıyorum) ile benim insanların da sıradan bir hayvan olduğu söylemim çelişmemekte.
Furkan Akyelken; Ben tahrifine inandığım diğer "kutsal" kitapların, değiştirlmiş olma ihtimali yüksek bölümlerini izaha gerek görmüyorum.
Nisa 89 ayet-i kerimesine gelince: Ondan önce isterseniz 88. Ayeti kerimeye bakalım. (mevzuyu daha iyi anlayabilmek için). 88. Ayeti kerimede, Bismillahirrahmanırrahim; " Size ne oluyor da münafıklar hakkında, Allah onları kazandıkları sebebiyle tepesi aşağı getirdiği halde, halâ iki bölük oluyorsunuz? Allah 'in saptırdığını siz mi hidayete erdirmek istiyorsunuz? Allah kimi dalâlette bırakmışsa artık sen onun için asla bir yol bulamıyacaksın." der.
Şimdi; Nisa 88 ve 89. Ayeti kerime aşağıda alıntılayacığım olay üzerine indirilmiştir.
İbn Abbâs'tan rivayet ediliyor: Mekke'de bazı kimseler vardı ve bunlar müslüman olduklarını söylüyor, fakat müşriklere arka çıkıyor, onlara yardımcı oluyorlardı. Bunlar bir takım ihtiyaçları peşinde Mekke'den çıktılar. "Yolda eğer Muhammed'in arkadaşlarına rastlarsak bile onlardan bize zarar gelmez." diyorlardı. Mü'mihler, bu kimselerin Mekke'den yola çıktıklarını duyunca bir grup mü'min: "Şu habislerin tepesine binip onları öldürün. Onlar size karşı düşmanlarınıza yardım ediyorlar." dediler. Diğer bir grup ise: "Sübhanallah, sizin söylediklerinizi söyliyen (yani kelime-i şehadet getiren) bir kavmi sırf hic*ret etmedikleri, ülkelerini terketmedikleri için mi öldürecek, kanlarını ve malla*rını helâl sayacaksınız?" dediler. Böylece o mekkeliler hakkında iki gruba ayrıl*dılar. Hz. Peygamber (sa) ne birini, ne diğerini söylediklerinden men'etmedi de sonunda bu âyet-i kerime nazil oldu.
Bu münafıklar bildiğiniz bugünün tabiri ile vatan haini. Abiyane deyim ile sağ gösterip sol vuruyorlar. Münafıklığın TDK daki karşılığı "arabozan" demektir. Casus. Günümüzde casusluğun, iki millet, iki ülke arasında arabozan olmanın cezası nedir?
Nisa 90.Ayeti Kerimede ise; " Ancak onlardan, sizinle kendileri arasında bir antlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ve sizinle savaşmaktan veya kendi kavimleriyle harbetmekten bunalarak bunalarak size başvuranlar müstesnadır. Allah dileseydi onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durur, savaşmaz ve size barış teklif ederlerse Allah, onlara dokunmanıza izin vermez. ." der
Onlardan bazısı da mallarını getirip Hz. Peygamber (sa) ile aralarında antlaşma bulunan Hilâl ibn Uveymir'e sığındılar. Mü'minlerle savaşma konusunda göğsü daralarak bunalan işte bu Hilâl'dir ki "Ancak sizinle aralarında bir antlaşma olan bir millete sığınanlar ve sizinle savaşmaktan veya kendi milletleriyle harbetmekten bunalarak size başvuranlar müstesnadır..." âyeti ile öldürülmekten muaf tutulanlar işte bu Hilâl'e gelenlerdir.
Gördüğünüz gibi İslamiyette körü körüne bir öldürme söz konusu değildir.
Toplumdaki Kaosun sebebi üzerine yazdığım ironik cümleyi izaha mecbur bıraktınız beni. Dünya da nifak çıkaran hayvanlar değil, GÜYA düşünen, irdeleyen, araştıran insan! Ne tezat. Hiç bir düşünce, hiç bir irdeleme, hiç bir araştırma insanlığın faydasına çalışmadığı müddetçe insanı vasıf değildir. Sadece hayvansal bir içgüdüdür. Hobbes'un homo homini lupusu işte böyle dini öteleyen ahlakasız bir düşüncenin ürünüdür.
Skovorodnikof; düşünün ki, ben acıktım, yemek yemem lazım. bunun için bi şekilde karnımı doyuruyorum. Bu iç güdüsel bi davranıştır. ve tüm canlılarda vardır. Ama davranışımı, çocuklarımın, eşimin karnını doyurmak için gerçekleştirdiğimde, bi üst levele geçip, bireysel ihtiyacımı toplumsallaştıryorum. Yani onalar da faydalı bir iş yapmış oluyorum. Siz çocuğuna ot hazırlayan bir inek gördünüz mü?
Bu tartışmayı yürüttüğümüz paragraflar boyunca bir birimize bir şeyi ispat etmeye uğraşıyoruz ve çeşitli fikir alışverişlerinde bulunuyoruz. Siz de bende bunu düşünerek, kendi açımızdan faydalı bulduğumuz şeyler için yapıyoruz.
Çok büyük bir şeyi gözden kaçırmışsın. İnsanın kendinden başkasını düşünmesini, onların da beslenmesini dikkate almasını "yüksek" bir davranış olarak tanımlarken sayısız hayvanın çocuklarına, eşlerine karşı davranışını unutmuşsun. O kadar fedakar canlılar var ki insanlar onların yanında sönük kalır.
Dişi ahtapot, döllenmeden sonra bir oyuğa yerleşir ve yavruları doğana kadar beklerken kendisi de açlıktan ölür. Beslenmek için bir kere bile yuvayı terk etmez. Bu fedakarlığı bırakın insanı, hiçbir hayvanda göremezsiniz.
Bu örneğin dışında, "insanı hayvandan şey" diye bir şey yoktur. Evet, insanı diğer hayvanlardan ayıran en belirgin şey "zeka"sıdır. Bu zekayı diğer bazı özelliklerden üstün tutmak yanlıştır. Bugün rahatlıkla evlerimizde yaşamamızın sebebi bizden öncekilerin buluşlarıdır. Onları bir kenara bırakalım. Doğada bir insan tek başına ne kadar güçlüdür? Şüphesiz, bir ceylandan farkı olmayacaktır hatta ceylan kadar hızlı olamadığı için yırtıcılar için çok kolay lokma olacaktır. Nitekim hayvanat bahçelerinde bu tür yırtıcı hayvanların bakıcılarını rahatlıkla avlayabiliyorlar. Bu tür bir video izlerseniz insanın ne derece "üstün" olduğunu kavrayabilirsiniz.
Ve beklenen cevabı aldım, değiştirilmiş ayetler. Benim kafamın almadığı nokta tam bu işte. Tanrı'nın indirdiği kutsal kitabı muhafaza bile edemiyorken oturup varsayımlara göre dinin gerekçelerini yerine getirmek çok amaçsızca değil mi? Madem Kuran'ın değiştirilmesi gibi bir ihtimal var, doğrusunu kim bilecek ve bundan nasıl emin olacağız?
Bu şuna benziyor, Adnan Oktar'a bakıyorum oh din çok güzel kedicikler filan fıstık gelsenize...
Sonra dönüp ışid'e bakıyorum... ( yaptıklarından bahsedemiyorum )
Biri diğerine bunlar Müslüman değil Kur'an böyle emretmiyor diyor, diğeri ise asıl dinin bu olduğunu söyleyip diğerlerini kafir ilan ediyor ve savaş bayrağı açıyor. Burada kimin haklı olduğunu nasıl karar vereceksiniz ? Veremezsiniz çünkü ortada bir doğru yok sadece bir metnin yorumlanması var, bu da metni anlaşılır olmaktan uzaklaştırıyor.
Bu zamana kadar değiştirildi derseniz henüz müslümanlığın yayılmaya yeni başladığı zamanlarda bu insanların bu günkü gibi diğerlerini keserek kendi dinine mensup etmeye zorladıkları dönemleri hatırlatmak zorunda kalırım :/
Gençler uzun bir aradan sonra cevap veriyorum. Başınıza gelmiştir belki, bazen insan tüm sanallıklardan gerçeklere sığınmak istiyor. Her neyse...
Skovorodnikof; örneklendirmelerindeki gaye nedir? Sonuç ne? Sonuç canlılar dünyasında hayvanlar alemine mensup olmaksa buyurun olun. ben ve benim gibi düşünen eşrefi mahlukat olan insan kardeşlerimiz yerimizden memnunuz.
Furkan; Değiştirilmiş ayet diye birşey yok. Sanırım yanlış anladın. Değiştirilen Furkan' dan (Kuran-ı Kerim) önce indirilmiş 3 büyük kitap. Bilirsin; Zebur, Tevrat, İncil. Değiştirilme sebepleri, haşa Allah (c.c)'nin onu koruyamamış olması değil. İnsanların dünyevi gayeleri için, dindar insanları yönetmek maksadıyla kitapları kendilerine uydurmaları. Elbette Allah (c.c) dileseydi onlara dokunulmasına izin vermezdi. Tıpkı Furkan'a olduğu gibi onlara da mukaddes kalkanını gererdi. Ancak bu kitaplar son kitap olmadığı gibi, peygamberleri de son peygamber değildi. Kullarını bu konuda serbest bırakan yüce yaradan son kitabını koruma konusunda yemin ediyor. Tabi ki bunlar inan insanları bağlar. Ona tabi olan insanların meselelerdir bunlar. İnanmayan insanların bu gibi meseleleri yoktur.
Milyar insan varsa milyar düşünme biçimi vardır. Allah dileseydi herkesi kendine tapacak şekilde programlar o şekilde dünyaya getirirdi. Oysa insanlar inanıp inanmamakta, inandığını farklı yorumlamakta serbest. Peki doğru olanı yanlış olandan nasıl ayırt edeceğiz? Müslümanın ilk rehberi Kuran-ı Kerimdir, sonra Hadis gelir. Müslüman kendisine bu rehberlere bakarak şekil verir. Etrafındaki dünyayı onların ışığında anlamaya çalışır. Peygamber Efendimizin hayatı hikaye değil. O Yaşayan Kuran. Aynı zamanda kul. Samimi Müslüman belirli zaman dilimine sığdırdığı naçiz aklını O rehbere göre şekillendirirse en güzelini yapmış olur.
Müslümanlık kasap dini değildir. Kimse kimseyi zorla bir dine mensup etmemiştir. Pek çok çile sonrasında o noktaya gelinmiştir. Belli ki dinler tarihini okurken işinize yarayanı alıp diğerlerini görmezden gelmişsiniz. Hz. Muhammed (sav) durup dururken insanlara savaş açmamıştır. Bilakis dünyevi zevk ve sefalarının elden gideceğini anlayanlar onları buna mecbur bırakmıştır. Pek çok aşağılamaya, hakir görülmeye, şiddete maruz kalan Ashab bunların hepsine göğüs germiştir.
Cidden üzülüyorum. Benim güzel dinimi, benim güzel peygamberimi anlamaktan uzak akıllara. O bir derya iken ondan nasiplenmeyen, çöllerde bir kum tanesi olmayı seçenlere. İnandığım Allah'a dualarımla.....