Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
İnsanın doğasında fitne fesat fücur veya bilimum bu takım arapça kelimeler bulunmak zorunda değil. Sorunda burada başlıyor zaten. Eğer insanın doğasında ahlaksızlık var ve din bunu engellediği için olmak zorunda derseniz, kendimi sizinle aynı ahlak seviyesine koyamam. Temel olarak insan, insan olduğu için kötülüklerden uzak durmalıdır, herhangi bir din, bir adam yada ne bileyim uçan iguanalar dediği için değil. Yani siz sırf inancınız yüzünden birini öldürmüyor yada hırsızlık yapmıyorsanız, açıkça söylüyorum ciddi anlamdan kendinizi sorgulamanız lazım. Ne var ki bu yüzden kötülük yapmadığınızı hiç mi hiç düşünmüyorum.
Ayrıca bir insanın kim olduğundan öte ağzından çıkanlar önemlidir benim için. Tolstoy bu konuda müthiş bir dar kafalılık sergilemiş ve kitabı okurken hayretler içinde kalmamı sağlamıştır. Dikkat ederseniz diğer eserlerinden söz açmadım çünkü Tolstoy'un sanatçı kişiliği ile dine bakış açısı arasında hiçbir bağlantı yok. Zira Tolstoy'u din hakkındaki düşüncelerini zırva olarak görüp tüm eserlerine aynı suçlamayı yapmam bugün Fazıl Say gibi dünyada belkide övüneceğimiz yaşayan nadir Türklerden birini sırf bir paylaşımı yüzünden yerin dibine sokmakla aynı kapıya çıkar, ki böyle bir algı yarattığımı hiç sanmıyorum.
Sanırım tam olarak anlamadınız, sizin için tekrarlayayım. Bu kitaptaki düşünceler günümüzün kör cahil yobazları ile aynı kafadadır. Ateistleri teröristlerle aynı kefeye koyan, her durumda anlayış yerine yadırgayan, sanki sevapmış gibi her durumda yaftalayan insanlardan farklı şeyler söylemiyor Tolstoy. Açıkçası dünya tarihine büyük bir etkide bulunmuş bir yazarın katılmadığı bir düşünce biçimine cahilce atıp tutması çok amaçsızca geldi. Kitap boyu nedir derdi bunun diye düşündüm ama bir anlam veremedim. Çıkıp biri Din Nedir? diye bir kitap yazıp Müslümanlığa ''kadınları köleleştiriyorlar, hacı hoca adamların hepsi sapık, islamın tek yaptığı kadınların orasını burasını kapatıp çöp poşeti haline getirmek'' diye sallasa hoşunuza gider mi ? Gitmez pekâlâ. Ya da en azından kendi düşünceleri yerine bunları bir takım temellere oturtmak ve insanlara mantık çerçevesinde açıklamak zorunda kalır. Tolstoy bunu yapmamış, onlar böyledir şöyle yaparlar şöyle düşünürler demiş ve bırakmış. Be mübarek madem bu kadar iyi biliyorsun tanımadığın insanların neler düşündüğünü nasıl hissettiğini, peygamberliğini ilan etseymişsinde bizde tapsaymışız diyesim geliyor. Umarım açıklayabilmişimdir.
"Temel olarak insan insan olduğu için kötülüklerden uzak durmalıdır."
Peki neden duramıyor?
Cevabı çok açık değil mi ? Çünkü insan değiller. Hatta hayvan bile değil diyebileceğim düzinelerce insan nefes alıyor yeryüzünde. Neredeyse hayvanların bile yapmayacağı şeyleri yapan insanlar var resmen.
İncil’de Dinden Dönenin Cezası : 28. Musa’nın yasasını hiçe sayan bir kimse, iki ya da üç tanığın sözü üzerine acımasızca öldürülür.
Kuran'da Dinden Dönmenin Cezası : NİSÂ-89 - Onlar kendileri inkar ettikleri gibi, keşki siz de inkar etseniz de eşit olsanız isterler. Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları tutun, bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.
Ayrıca Skovorodnikof'un önerdiği kitaptan bir alıntı da yapayım.
''Tanrı İsraillilere de bütün ülkede ''kimseyi sağ bırakmamalarını'' emretmişti (Yeşu 10:40 ; 11:20 ile karşılaştırın). Ve bu emrin yerine getirildiği söylenir. Öyleyse Tanrı'nın tecavüzü emretmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz ? ''
Son olarak ''toplumdaki bu kaosun sebebi hayvanlar değil düşünen, irdeleyen, araştıran insandır'' demişsiniz, bana kalırsa bu kaosun nedeni tam tersine düşünmeyen sorgulamayan irdelemeyen araştırmayan insandır.
Furkan Akyelken; Ben tahrifine inandığım diğer "kutsal" kitapların, değiştirlmiş olma ihtimali yüksek bölümlerini izaha gerek görmüyorum.
Nisa 89 ayet-i kerimesine gelince: Ondan önce isterseniz 88. Ayeti kerimeye bakalım. (mevzuyu daha iyi anlayabilmek için). 88. Ayeti kerimede, Bismillahirrahmanırrahim; " Size ne oluyor da münafıklar hakkında, Allah onları kazandıkları sebebiyle tepesi aşağı getirdiği halde, halâ iki bölük oluyorsunuz? Allah 'in saptırdığını siz mi hidayete erdirmek istiyorsunuz? Allah kimi dalâlette bırakmışsa artık sen onun için asla bir yol bulamıyacaksın." der.
Şimdi; Nisa 88 ve 89. Ayeti kerime aşağıda alıntılayacığım olay üzerine indirilmiştir.
İbn Abbâs'tan rivayet ediliyor: Mekke'de bazı kimseler vardı ve bunlar müslüman olduklarını söylüyor, fakat müşriklere arka çıkıyor, onlara yardımcı oluyorlardı. Bunlar bir takım ihtiyaçları peşinde Mekke'den çıktılar. "Yolda eğer Muhammed'in arkadaşlarına rastlarsak bile onlardan bize zarar gelmez." diyorlardı. Mü'mihler, bu kimselerin Mekke'den yola çıktıklarını duyunca bir grup mü'min: "Şu habislerin tepesine binip onları öldürün. Onlar size karşı düşmanlarınıza yardım ediyorlar." dediler. Diğer bir grup ise: "Sübhanallah, sizin söylediklerinizi söyliyen (yani kelime-i şehadet getiren) bir kavmi sırf hic*ret etmedikleri, ülkelerini terketmedikleri için mi öldürecek, kanlarını ve malla*rını helâl sayacaksınız?" dediler. Böylece o mekkeliler hakkında iki gruba ayrıl*dılar. Hz. Peygamber (sa) ne birini, ne diğerini söylediklerinden men'etmedi de sonunda bu âyet-i kerime nazil oldu.
Bu münafıklar bildiğiniz bugünün tabiri ile vatan haini. Abiyane deyim ile sağ gösterip sol vuruyorlar. Münafıklığın TDK daki karşılığı "arabozan" demektir. Casus. Günümüzde casusluğun, iki millet, iki ülke arasında arabozan olmanın cezası nedir?
Nisa 90.Ayeti Kerimede ise; " Ancak onlardan, sizinle kendileri arasında bir antlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ve sizinle savaşmaktan veya kendi kavimleriyle harbetmekten bunalarak bunalarak size başvuranlar müstesnadır. Allah dileseydi onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durur, savaşmaz ve size barış teklif ederlerse Allah, onlara dokunmanıza izin vermez. ." der
Onlardan bazısı da mallarını getirip Hz. Peygamber (sa) ile aralarında antlaşma bulunan Hilâl ibn Uveymir'e sığındılar. Mü'minlerle savaşma konusunda göğsü daralarak bunalan işte bu Hilâl'dir ki "Ancak sizinle aralarında bir antlaşma olan bir millete sığınanlar ve sizinle savaşmaktan veya kendi milletleriyle harbetmekten bunalarak size başvuranlar müstesnadır..." âyeti ile öldürülmekten muaf tutulanlar işte bu Hilâl'e gelenlerdir.
Gördüğünüz gibi İslamiyette körü körüne bir öldürme söz konusu değildir.
İnsanı hayvandan ayıran bir şey yoktur. Bu soru "kaplumbağayı hayvanlardan ayıran nedir?" sorusuyla eşdeğerdir.
Ahlak - Din konusuna gelince, hiçbir din, ahlak yasalarının temeli olamaz, olmamalıdır. İki yönden inceleyelim, önce bir bakalım ahlağın temeli dindir diyenlerin ahlak yasalarına,
*Senin gibi düşünmeyen, senin inandıklarına inanmayan insanları dize getir, ısrarcı olurlarsa öldür.
*Diğer dinlere ait insanların tamamı cehennemliktir. (Halbuki din evrensel değil gelenekseldir)
*Erkekler istediği yaştan kadınla evlenebilir. Bir değil, dört kadınla birlikte yaşayabilir, bunun yanında sınırsız cariye edinebilir.
*Senin dinin yeryüzüne hakim olana kadar savaş. (Halbuki hemen hepsi yukardakinin farklı zamanlarda gönderdiği şeylere inanıyorlar)
*Erkekler itaat etmedikleri taktirde kadınları dövebilir.
*İnsan en yücedir, bütün diğer canlılar onun için yaratılmıştır, onları istediği gibi kullanabilir
*Evlilik dışı birlikte olan insanlara kırbaç cezası, kadına ölüm cezası emri verilmiştir.
Sadece bunların bile yeterince kan dondurucu olduğunu kabul edenlerdensiniz umarım, daha detayı da var ama detayına girmek çok daha ürkütücü olacaktır.
Şimdi sormalı, bu mu evrensel, her yerde her zaman doğru olan ilk ve son, en doğru, en muhteşem AHLAK yasaları?
Zararsız ateistler kurumsallaştığı için toplumun bu durumda olması fikrine açıkçası gayet güzel güldüm. Birincisi ateistler yaşadığımız toplumda kurumsallaşmadı (Kadıköy'de kurulan ateizm derneği daha yılını doldurmadı), çünkü kurumsallaşan kitleler ateistleri hala terörist olarak diğer insanlara tanıtmakla meşgul. Ayrıca yüzyıllardır nedense binlerce peygamber görmüş ortadoğu hala din yüzünden refaha erememekte. Milletin benim inancım kalıbına dayanarak yıllardır kadın taşlamaktan ölüye tecavüze, ensestten çok eşlilik ve modern köleliğe kadar yapmadığı insanlık dışı eylem(dinden bağımsız olarak çoğu(!) insanın ortak ahlakına göre) kalmadı. O kadar uzaklara gitmeyelim dersen son 10 yıldır Türkiye bu zamana kadar görmediği kadar din sömürüsü ile karşılaşmış durumda, cehalet ve bilim merkezli eğitim yoksunluğunu dahil etmiyorum bile. Şimdi ortaya ateistler kurumsallaştığı için ülke cinnet geçiriyor dersen bu fikre gerçekten çok alınır ve üzülürüm.
Alıntı :
"Dini bütün kimselerin düşünceleri sade ve temizdir. Ateistlerin düşünce dünyaları ise alabildiğine dolambaçlıdır ve dürüstlüğün uzağındadır."
Bu düşünce "Bütün müslümanlar sapıktır hepsi birden çok kadın ister ve küçük kızları arzular" ile aynı kafaya çıkar. Yani işin aslı bu kitabın büyük bir kısmı sadece zırvadan oluşmuştur.
Ayrıca "Ahlak dinden ayrı olarak ele alınmaz" diyen Tolstoy bana göre tüm cahiliyetini ve kişisel sorunlarını bu kitapta hedef gözeterek kusmuştur. Kimi yerinde Nietzsche'yi kıskanarak laf sokmalarından kendini belli ediyor nitekim.
İkinci açıdan bakalım bir de. Varsayalım ki dinlerde bahsedilen ahlak mükemmel olsun, günlük yaşamı son derece iyi şekilde ayarlıyor olsun. Yani yukarıdaki saydıklarım yerine "Her insan eşittir, kölelik kabul edilemez, kadın ve erkek toplumsal statüde eşittir, senin inandıklarına inanmayanları hoşgörü ile karşıla" demiş olsun dinler..
Soru cevap şeklinde gidelim. (İkinci kişi dindarı temsil ediyor.)
+Neden kötülük yapmıyorsun?
- Tanrı öyle emretti çünkü.
+Tanrı emretmemiş olsa ya da dindar biri olmamış olsan kötülük yapar mıydın?
- Evet yapardım çünkü beni engelleyen bir şey olmazdı. (Ortak cevap, belki 100 dindardan 99'u böyle düşünür)
+Yani insanların koyduğu kurallar yetersiz kalırdı diyorsun.
Şimdi gelelim işin zor kısmına.
+Varsayalım ki tanrı, semavi dinlere inanmayan herkesi öldürmeni emretti "Tek din İslam olana kadar savaşın" dedi. Diğer insanları öldürür müydün?
-Evet öldürürdüm çünkü tanrının sözü, bütün sözlerden üstündür. (Muhtemel cevap 1)
+O halde ahlaklı olmak için her türlü katliamı, işkenceyi yapabilirsin, tebrik ediyorum seni.
-Hayır öldürmezdim, çünkü diğer insanları sırf farklı düşünüyor diye öldürmek doğru değil (Muhtemel cevap 2)
+O zaman ahlağın kaynağı din olamaz. Dinin dışında ahlak ögelerinin de varlığını kabul ediyorsun.
Görüldüğü gibi, ahlağın kaynağı din değildir, olamaz da.
DİN AHLAĞIN KAYNAĞI OLAMAZ AMA DİNİN AHLAĞA HİÇ Mİ OLUMLU ETKİSİ OLMADI?
Özellikle gelenekler sebebiyle nüfusunun %99'unun "müslüman" olduğu ülkemizde din deyince akla İslam geldiği için oradan yürüyelim. Muhammed'in yaşadığı dönemde insana verilen değer, toplumsal düzen çok kötü bir durumdaydı. İslam ile biraz daha düzelme sağlandı. Ama o gün için o insanlara "kölelik insanlık suçudur, kötüdür" gibi bir olguyu aşılamak imkansızdı, o yüzden İslam, sadece "bir tık" düzelme sağlayabildi. Yoksa o insanların öyle ya da böyle İslam dinine inanmaları sağlanamazdı, işte ana nokta bu. Ama bu "bir tık" düzelmenin üstünden 1000 yıldan fazla süre geçti, ihtilaller, ahlak antlaşmaları, filozoflar ahlağa sayısız katkılar yaptı. Bu yüzden günümüz için değil 1400 yıl öncenin, 150 yıl öncesinin ahlağı bile uygulanması MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Buraya kadar okuduysanız sabrınız için teşekkür ederim, umarım düşüncelerimle konuya, fikirlerinize katkım olmuştur. İyi günler.
Ha, unutmadan "Tanrısız Ahlak" kitabını hala okumadıysanız daha fazla geç kalmayın :)
Ahlakla dini birbirine zincirlemiş bir anlayışa adanmış bir kitap neredeyse, üzülerek söylüyorum ki çok boş bir amaç uğruna çabalamış Tolstoy, o günün getirdiği zorunluluklardan olsa gerek. Hatta günümüze çevirince düşünce sınırları forumlarda "ateistlerin ahlakı yok ki her istediklerini yaparlar, gidip niye insanları öldürmüyorsunuz" diyen yobazlara ulaşabilir.
"Din, insanın kendi ayrı şahsiyeti ile sonsuz kainat arasında kurduğu belirli bir ilişkidir. Ahlak ise bu ilişkiden doğan sürekli bir hayat düsturudur. "
Din Nedir-93