Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Doğu’dan Uzakta.Amin Maalouf

Tartışma Cevapları
« geri ileri »

1 ile 1 arası cevap gösteriliyor, toplam 1 cevap.
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

Doğu’dan Uzakta

“Adımda doğmakta olan insanlığı taşıyorum, ama ben giderek nesli tükenen insanlığa aidim.” s.9

xxxxxxxxxxxxxxx

...'Ben nasıl iki vatan arasındaysam, aynı şekilde inançla inançsızlık arasındaydım, kah birine kah diğerine yaklaşıyorum, ama hiçbirine ait değilim. En çok, bir din adamının vaazını dinlediğimde kendimi inançsız hissediyorum; ne zaman kutsal bir kitaptan alıntı yapılsa zihnim isyan ediyor, dikkatim dağılıyor, dudaklarımdan beddular dökülmeye başlıyor. Ama dinsel olmayan bir cenaze törenine katıldığımda da, ruhum üşüyor ve içimde Süryani ya da Bizans ilahileri, hatta Aquino'lu Thomas tarafından söylenen eski 'Tantum ergo'yu söyleme isteği doğuruyor..

xxxxxxxxxxxxxxx

Bir arkadaş grubunun sıcaklığının yerini hiçbir şey alamaz. Ne iş, ne para, ne aile yaşamı, hiçbir şey. Arkadaşların buluşup fikirlerini, düşlerini, yemeklerini paylaştıkları o anların yerini hiçbir şey tutmaz. S.225

xxxxxxxxxxxxxxx

O dönemde hepimiz Marksist olduğumuzu söylüyorduk, çünkü devrin havası öyleydi.
...
Kendime(Ramiz) solcu dememin sebebi, yoksulların ve ezilenlerin durumuna kayıtsız kalmamamdı. O kadar. Bizim gruba dahil olmamamın sebebi de, oradaki insanların sadece kendi küçük yaşamlarıyla değil uçsuz bucaksız dünya ile ilgilenmeleriydi. Vietnam’dan, Şili’den, Yunanistan’dan ve Endonezya’dan söz ediyorlardı. Edebiyata, müziğe, felsefeye ve fikir tartışmalarına tutkuyla bağlıydılar. O sıradaki bütün insanların benzer kaygıları paylaştıkları düşünülebilir. Ama bizim gençlik dönemimizde bu tarz topluluklara seyrek rastlanırdı, günümüzde ise iyice azaldılar. Yirmi yılı aşkın bir süredir iş ve sosyete toplantılarından başka bir şeye katılmıyorum. İnsanların çoğu, beşikten mezara kadar tüm ömürlerini dünya nereye gidiyor ve bizi nasıl bir gelecek bekliyor sorularına hiç vakit ayırmadan geçiriyorlar. S.230

xxxxxxxxxxxxxxx

“Müslümanlar arasında en iyi arkadaşım Ramiz’di; Yahudiler arasında en iyi arkadaşım Naim’di ve Hıristiyanlar arasında en iyi arkadaşım Adam’dı. Haliyle ne Hıristiyanların hepsi adam, ne de Müslümanların hepsi Naim gibiydi. Ama ben öne kendi arkadaşlarımı görüyordum. Onlar benim at gözlüklerimdi, başka bir deyişle, ormanı görmemi engelleyen ağaçlardı.”s.441

xxxxxxxxxxxxxxx

Arkadaş grubumuzda veya ondan geriye kalan her neyse orada bu konuları hala dingin bir şekilde konuşabileceğimizi düşünüyor musun? Benim gibi bir Yahudi en baştan İsrail karşıtı ve anti-siyonist olduğunu ilan etmek zorunda kalmadan, düşüncesinin ayrıntılarını ifede edebilecek mi? 257S.

xxxxxxxxxxxxxxx

Ben bir ülkede değil bir gezegende doğdum. Tamam tabi ki bir ülkede, bir şehirde, bir mahallede, bir ailenin içinde, bir doğum kliniğinde, bir yatakta doğdum... ama hem ben hem de tüm insanlar için tek önemli şey, dünyaya gelmiş olmaktır! Dünyaya! Doğmak, şu veya bu ülkede, şu veya bu evde, dünyaya gelmek demektir.s.55

xxxxxxxxxxxxxxx

Her çağın kendi kör noktaları vardır, bizimki de bu bakımdan bir istisna değildir. Gerçekliğin göremediğimiz yönleri var ve kaçınılmaz bir şekilde birkaç yıl içinde her birimiz şöyle diyeceğiz: “ben bunu nasıl göremedim?” ben de sizden kendinizi geleceğe taşımanızı ve bugün görülmesi çok güç olsa da, otuz yıl içinde en basit gerçeklerden biri haline gelecek bir “kör nokta”dan söz etmenizi istiyorum.s.144

xxxxxxxxxxxxxxx

...kendi kast zihniyetim var. Hem zenginlere hem de yoksullara karşı her zaman tiksinti duydum. benim sosyal vatanım ikisinin arasında yer alıyor. Ne mülk, ne de talep sahiplerine dahilim. Ben be zenginlerin miyopluğundan, ne açların körlüğünden mustarip olduğu için dünyaya bilinçli bakabilen orta tabakadanım. s.156

xxxxxxxxxxxxxxx

Söylenmiş kelimeler unutulabilir, ama duygusal bellek silinmez. S.187

xxxxxxxxxxxxxxx

İnsan maziyi idealize ettiği için kendi zamanını hep küçümser. Kendimi 1937 Barcelona’sında cumhuriyetçi, 1942 Fransa’sında direnişçi veya Che’nin yoldaşı olarak hayal etmem kolay. Ama benim hayatım şimdi ve burada geçiyor, ben seçimimi şimdi ve burada yapmalıyım: Ya bir taraf olmayı göze alacağım ya da işin dışında kalacağım.

Çağını ıskalamaktan ve bu yüzden yazma hakkını yitirmekten korkuyordu.
....
Etrafımızda temiz veya en azından güvenilir insanlar tarafından savunulan haklı bir dava var mıydı?
S.193-194

xxxxxxxxxxxxxxx

Zengin olduğunda, haysiyetinin sadece yarısını kurtardığını düşünen Ramiz.
Yıllardır her sabah iki zıt duyguyla uyanıyorum: Sevinç ve hüzün. Mesleğimde başarılı olmanın, çok para kazanmış olmanın, güzel bir eve ve mutlu bir aile yaşamına sahip olmanın sevinci. Ama aynı zamanda halkımın uçurumun dibinde olduğunu görmenin hüznü. Benim dilimi konuşanlar, dinime inananlar her yönden gözden düştüler ve genellikle onlardan nefet ediliyor. Ben doğuştan mağlup bir medeniyete aidim ve eğer kendimi inkar etmeyeceksem alnımda bu lekeyle yaşamaya mahkumum. S221-222

xxxxxxxxxxxxxxx

Avrupa’ya seyahat ettiğimde tüm zengin insanlara yapıldığı gibi bana da saygılı davranılıyor. İnsanlar bana gülümsüyor, kapıları eğilerek açıyorlar, satın almak istediğim her şeyi satıyorlar. Ama içlerinden beni aşağılıyor ve benden nefret ediyorlar. Onların gözünde zengin olmuş bir barbardan başka bir şey değilim. Sırtımda en güzel İtalyan kostümü de olsa, manevi bakımdan onların gözünde bir baldırı çıplağım. Niçin? Çünkü yenilmiş bir halka, mağlup bir medeniyete aidim. Tarihin pek esirgemediği Asya, Afrika veya latin Amerika’da bunu daha az hissediyorum. Sen hissetmiyor musun? s.222

xxxxxxxxxxxxxxx

İnsanın böyle tepesi atınca çekip gitmeye hakkı yoktur. S241

xxxxxxxxxxxxxx

Bir insana tanrı’ya yaklaşabilmek için en yakın, en samimi arkadaşlarını terk etmesini bildiren bu inanç da neyin nesiymiş böyle? Yani Tanrı orada, dağda var da, burada, şehirde yok mu? Yani tanrı manastırda var da, şantiyelere, ofislere uğramıyor mu? İnsan Tanrı’ya inanıyorsa, onun her yerde olduğuna iman etmek zorundadır. S241

xxxxxxxxxxxxxxx

...çok belalı bir yüzyıl tamamlandı ve daha da belalı geçeceği anlaşılan bir yenisi başlıyor; ben hakkımızda nasıl bir ferman verileceğini bilmek istiyorum. S231

xxxxxxxxxxxxxxx

Her ne olursa olsun, ben senin dindaşlarını eleştirmiyorum, benimkiler daha beter. Onlar dağa sadece dua edip tefekküre dalmak için çıkmıyorlar... ben, bugün dinin her yere sokulmasına ve her şeyin onunla gerekçelendirilmesine öfkeleniyorum. Böyle giyiniyorum, çünkü dinim böyle istiyor. Şunu veya bunu yiyorum, çünkü dinim böyle istiyor. Arkadaşlarımı terk ediyorum ve hiçbir izahat verme ihtiyacı duymuyorum, çünkü dinim çağırıyor. Dini her işe karıştırıyorlar ve ona hizmet ettiklerini sanırken, aslında kendi ihtirasları veya kendi delice hevesleri için dini kullanıyorlar.

Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mübahtan ve mekruhtan söz edip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar.

xxxxxxxxxxxxxxx

Ben inançlı ve dindar bir aileden geliyorum. Büyük dedem Osmanlı sultanları zamanında şeyhülislammış. Bizimkiler her ramazanda mutlaka oruç tutmuşlardır. Bu doğal bir şeydi, kendiliğinden yapılırdı, mühim mesele sayılmazdı. Günümüzde oruç tutmak yetmiyor, herkese oruç tuttuğunu göstermek ve tutmayanları göz hapsine almak gerekiyor. S.241-242

xxxxxxxxxxxxxxx

...kendimi çağdaşlarımızın istemedikleri, artık yürürlükten kalkmış bir bilgeliğin mirasçısı gibi hissediyorum. Kötü niyet ve bölünmüş cepheler çağındayız. İster Yahudi olalım ister Arap, artık ötekinden nefretle kendinden nefret arasında seçim yapmaktan başka şansımız yok. S.257

xxxxxxxxxxxxxxx


Hayatlarımızı altüst eden bu çatışma diğerleri gibi bölgesel bir çatışma değil ve tarihin gadrine uğramış iki “kuzen kabile” arasındaki bir ihtilafla da sınırlanamaz. Bundan çok daha fazlası, sonsuz misli daha fazlası sözkonusu. Arap dünyasının düzelmesini, Batı ile İslam’ın barışmasını hepsinden çok bu çatışma engelliyor ve çağdaş insanlığı geriye, kimlik büzüşmelerine, dinsel bağnazlığa, günümüzde “medeniyetler çatışması” adı verilen olguya doğru çekiyor. S.260

xxxxxxxxxxxxxxx


Tarih boyunca onca baskıya ve aşağılanmaya maruz kalan ve yirminci yüzyılın ortasında topyekün imha girişimi yaşayan Yahudilere, başkalarının ıstıraplarına da duyarlı kalmaları gerektiği nasıl açıklanabilir? Bugün tarihlerinin en karanlık ve en aşağılayıcı döneminden geçen, İsrail ve müttefikleri karşısında bozgun üstüne bozgun yaşayan, tüm dünyada alaya alındıklarını ve aşağılandıklarını hisseden Araplara, Yahudi halkının trajedisini unutmamaları gerektiği nasıl açıklanabilir? S.264

xxxxxxxxxxxxxxx

Bugün tarihin mağluplarıysak, hem kendi gözümüde hem de tüm dünyanın gözünde aşağılanmış durumdaysak, bu sadece başkalarının değil, öncelikle bizim suçumuzdur.

Otuz saniye içinde İslam’ın suçudur diyeceksin.

Hayır Nidal, öyle demeyecektim. Din konunun bir unsuru sadece. Bence din sorun değil, çözüm de. Ama içini rahatlatmamı da bekleme. Etrafımızda olup bitenler beni rahatsız ediyor. Tepeden tırnağa örtünmüş tüm o kadınları, sarıklı şahsiyetlerin devasa fotoğraflarını ve şu sakal ormanını seyretmek hoş mu sanıyorsun?

Sakallarımız seni niye ilgilendiriyor?

Kalbindeki beni ilgilendirmez. Dışındaki ise üçüncü şahıslara yönelik kamusal bir beyandır, dolayısyla beni ilgilendirir. Onaylama hakkına da onaylamama hakkına da sahibim. Bunun beni rahatlatması ne kadar hakkımsa, rahatsızlık duymak da o kadar hakkım. S.322

xxxxxxxxxxxxxxx

Devrim mana değiştirdi desek, daha doğru. Devrim fikri uzun süre sadece ilericilerin alanıydı, bir gün geldi muhafazakarlar tarafından ele geçirildi. S.324

xxxxxxxxxxxxxxx

Niçin, dünyanın bu bölgesinde inanç, din bukadar büyük bir yer işgal ediyor? S.442

xxxxxxxxxxxxxxx

Bence olaylar bu kadar kesin çizgilerle ayrılmıyor. Altın buzağının hakimiyetindeki bir dünyada, öncelikler içinde birinci sıranın tanrıyı sınır dışı etmeye verilmesi gerektiğinden emin değilim. Savaşılması gereken altın buzağıdır, hem demokrasiye hemde tüm insani degerlere yönelik en büyük tehdit odur. Komünizm insanları eşitlik adına köleleştirmişti, kapitalizm de ekonomik özgürlük adına köleleştiriyor. Dün oldugu gibi bugün de tanrı mağluplar için bir sığınak, başvurulacak son mercidir. Ne adına onları bundan mahrum etmek istiyorsun? Yerine ne koyacaksın? S.443

Doğu’dan Uzakta

“Adımda doğmakta olan insanlığı taşıyorum, ama ben giderek nesli tükenen insanlığa aidim.” s.9

xxxxxxxxxxxxxxx

...'Ben nasıl iki vatan arasındaysam, aynı şekilde inançla inançsızlık arasındaydım, kah birine kah diğerine yaklaşıyorum, ama hiçbirine ait değilim. En çok, bir din adamının vaazını dinlediğimde kendimi inançsız hissediyorum; ne zaman kutsal bir kitaptan alıntı yapılsa zihnim isyan ediyor, dikkatim dağılıyor, dudaklarımdan beddular dökülmeye başlıyor. Ama dinsel olmayan bir cenaze törenine katıldığımda da, ruhum üşüyor ve içimde Süryani ya da Bizans ilahileri, hatta Aquino'lu Thomas tarafından söylenen eski 'Tantum ergo'yu söyleme isteği doğuruyor..

xxxxxxxxxxxxxxx

Bir arkadaş grubunun sıcaklığının yerini hiçbir şey alamaz. Ne iş, ne para, ne aile yaşamı, hiçbir şey. Arkadaşların buluşup fikirlerini, düşlerini, yemeklerini paylaştıkları o anların yerini hiçbir şey tutmaz. S.225

xxxxxxxxxxxxxxx

O dönemde hepimiz Marksist olduğumuzu söylüyorduk, çünkü devrin havası öyleydi.
...
Kendime(Ramiz) solcu dememin sebebi, yoksulların ve ezilenlerin durumuna kayıtsız kalmamamdı. O kadar. Bizim gruba dahil olmamamın sebebi de, oradaki insanların sadece kendi küçük yaşamlarıyla değil uçsuz bucaksız dünya ile ilgilenmeleriydi. Vietnam’dan, Şili’den, Yunanistan’dan ve Endonezya’dan söz ediyorlardı. Edebiyata, müziğe, felsefeye ve fikir tartışmalarına tutkuyla bağlıydılar. O sıradaki bütün insanların benzer kaygıları paylaştıkları düşünülebilir. Ama bizim gençlik dönemimizde bu tarz topluluklara seyrek rastlanırdı, günümüzde ise iyice azaldılar. Yirmi yılı aşkın bir süredir iş ve sosyete toplantılarından başka bir şeye katılmıyorum. İnsanların çoğu, beşikten mezara kadar tüm ömürlerini dünya nereye gidiyor ve bizi nasıl bir gelecek bekliyor sorularına hiç vakit ayırmadan geçiriyorlar. S.230

xxxxxxxxxxxxxxx

“Müslümanlar arasında en iyi arkadaşım Ramiz’di; Yahudiler arasında en iyi arkadaşım Naim’di ve Hıristiyanlar arasında en iyi arkadaşım Adam’dı. Haliyle ne Hıristiyanların hepsi adam, ne de Müslümanların hepsi Naim gibiydi. Ama ben öne kendi arkadaşlarımı görüyordum. Onlar benim at gözlüklerimdi, başka bir deyişle, ormanı görmemi engelleyen ağaçlardı.”s.441

xxxxxxxxxxxxxxx

Arkadaş grubumuzda veya ondan geriye kalan her neyse orada bu konuları hala dingin bir şekilde konuşabileceğimizi düşünüyor musun? Benim gibi bir Yahudi en baştan İsrail karşıtı ve anti-siyonist olduğunu ilan etmek zorunda kalmadan, düşüncesinin ayrıntılarını ifede edebilecek mi? 257S.

xxxxxxxxxxxxxxx

Ben bir ülkede değil bir gezegende doğdum. Tamam tabi ki bir ülkede, bir şehirde, bir mahallede, bir ailenin içinde, bir doğum kliniğinde, bir yatakta doğdum... ama hem ben hem de tüm insanlar için tek önemli şey, dünyaya gelmiş olmaktır! Dünyaya! Doğmak, şu veya bu ülkede, şu veya bu evde, dünyaya gelmek demektir.s.55

xxxxxxxxxxxxxxx

Her çağın kendi kör noktaları vardır, bizimki de bu bakımdan bir istisna değildir. Gerçekliğin göremediğimiz yönleri var ve kaçınılmaz bir şekilde birkaç yıl içinde her birimiz şöyle diyeceğiz: “ben bunu nasıl göremedim?” ben de sizden kendinizi geleceğe taşımanızı ve bugün görülmesi çok güç olsa da, otuz yıl içinde en basit gerçeklerden biri haline gelecek bir “kör nokta”dan söz etmenizi istiyorum.s.144

xxxxxxxxxxxxxxx

...kendi kast zihniyetim var. Hem zenginlere hem de yoksullara karşı her zaman tiksinti duydum. benim sosyal vatanım ikisinin arasında yer alıyor. Ne mülk, ne de talep sahiplerine dahilim. Ben be zenginlerin miyopluğundan, ne açların körlüğünden mustarip olduğu için dünyaya bilinçli bakabilen orta tabakadanım. s.156

xxxxxxxxxxxxxxx

Söylenmiş kelimeler unutulabilir, ama duygusal bellek silinmez. S.187

xxxxxxxxxxxxxxx

İnsan maziyi idealize ettiği için kendi zamanını hep küçümser. Kendimi 1937 Barcelona’sında cumhuriyetçi, 1942 Fransa’sında direnişçi veya Che’nin yoldaşı olarak hayal etmem kolay. Ama benim hayatım şimdi ve burada geçiyor, ben seçimimi şimdi ve burada yapmalıyım: Ya bir taraf olmayı göze alacağım ya da işin dışında kalacağım.

Çağını ıskalamaktan ve bu yüzden yazma hakkını yitirmekten korkuyordu.
....
Etrafımızda temiz veya en azından güvenilir insanlar tarafından savunulan haklı bir dava var mıydı?
S.193-194

xxxxxxxxxxxxxxx

Zengin olduğunda, haysiyetinin sadece yarısını kurtardığını düşünen Ramiz.
Yıllardır her sabah iki zıt duyguyla uyanıyorum: Sevinç ve hüzün. Mesleğimde başarılı olmanın, çok para kazanmış olmanın, güzel bir eve ve mutlu bir aile yaşamına sahip olmanın sevinci. Ama aynı zamanda halkımın uçurumun dibinde olduğunu görmenin hüznü. Benim dilimi konuşanlar, dinime inananlar her yönden gözden düştüler ve genellikle onlardan nefet ediliyor. Ben doğuştan mağlup bir medeniyete aidim ve eğer kendimi inkar etmeyeceksem alnımda bu lekeyle yaşamaya mahkumum. S221-222

xxxxxxxxxxxxxxx

Avrupa’ya seyahat ettiğimde tüm zengin insanlara yapıldığı gibi bana da saygılı davranılıyor. İnsanlar bana gülümsüyor, kapıları eğilerek açıyorlar, satın almak istediğim her şeyi satıyorlar. Ama içlerinden beni aşağılıyor ve benden nefret ediyorlar. Onların gözünde zengin olmuş bir barbardan başka bir şey değilim. Sırtımda en güzel İtalyan kostümü de olsa, manevi bakımdan onların gözünde bir baldırı çıplağım. Niçin? Çünkü yenilmiş bir halka, mağlup bir medeniyete aidim. Tarihin pek esirgemediği Asya, Afrika veya latin Amerika’da bunu daha az hissediyorum. Sen hissetmiyor musun? s.222

xxxxxxxxxxxxxxx

İnsanın böyle tepesi atınca çekip gitmeye hakkı yoktur. S241

xxxxxxxxxxxxxx

Bir insana tanrı’ya yaklaşabilmek için en yakın, en samimi arkadaşlarını terk etmesini bildiren bu inanç da neyin nesiymiş böyle? Yani Tanrı orada, dağda var da, burada, şehirde yok mu? Yani tanrı manastırda var da, şantiyelere, ofislere uğramıyor mu? İnsan Tanrı’ya inanıyorsa, onun her yerde olduğuna iman etmek zorundadır. S241

xxxxxxxxxxxxxxx

...çok belalı bir yüzyıl tamamlandı ve daha da belalı geçeceği anlaşılan bir yenisi başlıyor; ben hakkımızda nasıl bir ferman verileceğini bilmek istiyorum. S231

xxxxxxxxxxxxxxx

Her ne olursa olsun, ben senin dindaşlarını eleştirmiyorum, benimkiler daha beter. Onlar dağa sadece dua edip tefekküre dalmak için çıkmıyorlar... ben, bugün dinin her yere sokulmasına ve her şeyin onunla gerekçelendirilmesine öfkeleniyorum. Böyle giyiniyorum, çünkü dinim böyle istiyor. Şunu veya bunu yiyorum, çünkü dinim böyle istiyor. Arkadaşlarımı terk ediyorum ve hiçbir izahat verme ihtiyacı duymuyorum, çünkü dinim çağırıyor. Dini her işe karıştırıyorlar ve ona hizmet ettiklerini sanırken, aslında kendi ihtirasları veya kendi delice hevesleri için dini kullanıyorlar.

Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mübahtan ve mekruhtan söz edip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar.

xxxxxxxxxxxxxxx

Ben inançlı ve dindar bir aileden geliyorum. Büyük dedem Osmanlı sultanları zamanında şeyhülislammış. Bizimkiler her ramazanda mutlaka oruç tutmuşlardır. Bu doğal bir şeydi, kendiliğinden yapılırdı, mühim mesele sayılmazdı. Günümüzde oruç tutmak yetmiyor, herkese oruç tuttuğunu göstermek ve tutmayanları göz hapsine almak gerekiyor. S.241-242

xxxxxxxxxxxxxxx

...kendimi çağdaşlarımızın istemedikleri, artık yürürlükten kalkmış bir bilgeliğin mirasçısı gibi hissediyorum. Kötü niyet ve bölünmüş cepheler çağındayız. İster Yahudi olalım ister Arap, artık ötekinden nefretle kendinden nefret arasında seçim yapmaktan başka şansımız yok. S.257

xxxxxxxxxxxxxxx


Hayatlarımızı altüst eden bu çatışma diğerleri gibi bölgesel bir çatışma değil ve tarihin gadrine uğramış iki “kuzen kabile” arasındaki bir ihtilafla da sınırlanamaz. Bundan çok daha fazlası, sonsuz misli daha fazlası sözkonusu. Arap dünyasının düzelmesini, Batı ile İslam’ın barışmasını hepsinden çok bu çatışma engelliyor ve çağdaş insanlığı geriye, kimlik büzüşmelerine, dinsel bağnazlığa, günümüzde “medeniyetler çatışması” adı verilen olguya doğru çekiyor. S.260

xxxxxxxxxxxxxxx


Tarih boyunca onca baskıya ve aşağılanmaya maruz kalan ve yirminci yüzyılın ortasında topyekün imha girişimi yaşayan Yahudilere, başkalarının ıstıraplarına da duyarlı kalmaları gerektiği nasıl açıklanabilir? Bugün tarihlerinin en karanlık ve en aşağılayıcı döneminden geçen, İsrail ve müttefikleri karşısında bozgun üstüne bozgun yaşayan, tüm dünyada alaya alındıklarını ve aşağılandıklarını hisseden Araplara, Yahudi halkının trajedisini unutmamaları gerektiği nasıl açıklanabilir? S.264

xxxxxxxxxxxxxxx

Bugün tarihin mağluplarıysak, hem kendi gözümüde hem de tüm dünyanın gözünde aşağılanmış durumdaysak, bu sadece başkalarının değil, öncelikle bizim suçumuzdur.

Otuz saniye içinde İslam’ın suçudur diyeceksin.

Hayır Nidal, öyle demeyecektim. Din konunun bir unsuru sadece. Bence din sorun değil, çözüm de. Ama içini rahatlatmamı da bekleme. Etrafımızda olup bitenler beni rahatsız ediyor. Tepeden tırnağa örtünmüş tüm o kadınları, sarıklı şahsiyetlerin devasa fotoğraflarını ve şu sakal ormanını seyretmek hoş mu sanıyorsun?

Sakallarımız seni niye ilgilendiriyor?

Kalbindeki beni ilgilendirmez. Dışındaki ise üçüncü şahıslara yönelik kamusal bir beyandır, dolayısyla beni ilgilendirir. Onaylama hakkına da onaylamama hakkına da sahibim. Bunun beni rahatlatması ne kadar hakkımsa, rahatsızlık duymak da o kadar hakkım. S.322

xxxxxxxxxxxxxxx

Devrim mana değiştirdi desek, daha doğru. Devrim fikri uzun süre sadece ilericilerin alanıydı, bir gün geldi muhafazakarlar tarafından ele geçirildi. S.324

xxxxxxxxxxxxxxx

Niçin, dünyanın bu bölgesinde inanç, din bukadar büyük bir yer işgal ediyor? S.442

xxxxxxxxxxxxxxx

Bence olaylar bu kadar kesin çizgilerle ayrılmıyor. Altın buzağının hakimiyetindeki bir dünyada, öncelikler içinde birinci sıranın tanrıyı sınır dışı etmeye verilmesi gerektiğinden emin değilim. Savaşılması gereken altın buzağıdır, hem demokrasiye hemde tüm insani degerlere yönelik en büyük tehdit odur. Komünizm insanları eşitlik adına köleleştirmişti, kapitalizm de ekonomik özgürlük adına köleleştiriyor. Dün oldugu gibi bugün de tanrı mağluplar için bir sığınak, başvurulacak son mercidir. Ne adına onları bundan mahrum etmek istiyorsun? Yerine ne koyacaksın? S.443

Doğu’dan Uzakta.Amin Maalouf.Çev.Ali Berktay.YKY.İstanbul.2012
Çev.Ali Berktay.YKY.İstanbul.2012

11 yıl     
« geri ileri »
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar