Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
"Aklının korunması için Tanrı'ya ilk yalvaran insanın dileği yerine getirildi.O günden bu yana insanın aklı,Tanrı tarafından korundu.Belki bir kasada, belki de cennette.Çünkü aklın,insanın bedeninden kaçabileceği beş delik ve akıl yoksunu bedende delilik vardı.Akıl,insandan korundu.İnsan beş duyulu bir hayvan oldu. Bedeni ölümlü,aklı korunan,beş duyulu bir hayvan.Tanrı'nın insan olarak doğacağı güne kadar böyle sürecek.Aklı,insanla öldüğü gün öpüşecek.Hayattakilerse son ana kadar koklayacak,duyacak, görecek,tadacak,dokunacak ama asla düşünemeyecek.Çünkü aklı alınmış insana bırakılmış olan beyin,sahibine sadece hayal veren bir organdır.Var olanın üzerine kurulan hayaller.Oysa akıl, yoktan düşünce yaratır.Yoktan var etmek bir düşünce,yoktan var ettiğini düşünmek bir hayaldir.İnsan düşünmez,düşündüğünü hayal eder.Akıl sadece Tanrı,beyinse bir çocuk tarafından korunabilir. İnsanı koruyansa ölümdür.Bir hayal organıyla yaşadığı sürece kendine zarar verecek olan insanı sonsuz acıdan kurtaran ölüm, doğumdan üstündür." [Malafa]
"Sevgi,tırmananları birbirine bağlayan bir halattı.Biri düşerse diğerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. ancak sevgi,kesilemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi.Aptallar sevdikleriyle düşer,kötüler sevdiklerini aşağı çeker...Sevgi halatı.Düşenlerin kafatasını çatlatacak bir yükseklik.Acele etmeye gerek yok.Nasıl olsa ilk düşen öldü.Sıra herkeste...Yalnızken aptallık da,kötülük de yok oluyordu. Yalnızken korku yoktu.Bu yüzden ölmeliydi.Yalnız kalabileceği bir yere gitmek için.Bu dünyada olmayan bir yere varmak için intihar etmeliydi...Evren nüfusunun çoğunluğu sorulardan oluşur.Soru ve yanıtların nadir evliliklerinden doğan melezlerde bildiklerimizdir.Melezlerin ışığı neyi aydınlatıyorsa onu görürüz.Gerisi karanlıktır.Hiçbir gözün alışamayacağı kadar karanlık.El yordamının bile kör kaldığı bir karanlık.Kabul etmen gereken ilk gerçek de,doğumunda gözlerinin kapalı olduğudur. hayata karanlıktan geldiğini bilmelisin.Anavatanın karanlıktır. Karanlığın kuralları yoktur.Karanlığın tarihi yoktur. Gözlenebilen tek haraket,karanlığın dışına düşendir.Sadece karanlığın dışı kurallara sahiptir.Doğumundan birkaç saat sonra gözlerini açmanın nedeni,ışığın seni beklediğini bilmendir. Kurallar,buluşmaların gecikmesini yasaklar.Kurallar,karanlığın dışındaki hareketin kimlik bilgileridir.Kurallar,onların varlığını bilmeyenlere göre kader,diğerleri için pusuladır...
Her şeyi düşünebilir,her şeyi hayal edebilir,ancak sadece seçtiklerini gerçekleştirebilirsin.Düşünce şeytandan,Davranış Tanrı'dandır.Hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğine karar verense insandır... " [Azil]
Benim değindiğim (yanlış anlamış da olabileceğim) cümlenin bütün içerisindeki anlamı değil. Kitabı okumadım. Bir cümleye yorum yapabilmek için kitabın tamamını okumam gerektiği düşüncesine katılmıyorum. Bir alıntı yapılıp, bir cümle bütünden ifade ettiğiyle ayrıldığında insanlar, algı ve kavrayışları ölçüsünde ondan etkilenirler. Ben sadece Hakan Günday'ın o cümlesinin ne gibi uzak ve yanlış anlamlar, genellemeler taşıdığını vurgulamak istedim.
"Doğu'da kızlar kadın doğar. Ecellerinden önce ölürler. İlk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki"
Bu alıntını bir nefreti tetikleyip yayıyor gibi geldi bana. Genelleme oluşunu bir bir yana bırakıp, üzerinde neler söylenebileceğine baktığımızda,
1_Yapılanın sadece "edebiyat parçalamak" niyetiyle, kuru laf kalabalığı olduğu yaklaşımının basitliği nedeniyle görmezden gelebilir miyiz?
2_Bunun doğru olduğunu, benim de doğuda doğmuş bir erkek olduğumu kabul edersek, kadınların ilk yemeğinin, bir keçinin, koyunun veya ineğin memesinden geldiğini, bu nedenle kadınların anasının sütünü emerek onu sömürmediğini, ondan faydalanmadığını, erkek olarak benim doğar doğmaz ilk yaptığım işin anamın memesine bir sülük gibi yapışıp, yediğim çanaktaki aşımın, yemeğimin yanında, içinde tükürük parçalarının gezindiğini, yaşamım boyunca, "kadın alıp", onlara eziyet edip, erken erken öldürüp, toprağa gömdüğümü, bunu da sadece ben değil, doğudaki tüm erkeklerin yaptığını bilmemiz gerekir.
Bu bana ırkçılık gibi geliyor. Bu cümlenin üzerinde düşünmek gerekir bence. Hakan Günday sadece "aşırı" laflar üretmek için doğru olmayan şeyler de yazabiliyor. Derdi okuyucuyu gereksiz yere tahrik edip, gaza getirmek gibi geliyor bana.
Kadınların horlandığını, ezildiğini, kötü davranışlara uğradığını görmezden gelemeyiz. Ama tüm erkeklerin "doğuştan katil, sadist olduğu" önermesini kabul etmek doğru değil. Ben bir insan olarak bundan rahatsızlık duyarım. Çünkü önce insanım.
neden doğu da yapılan, kadınları aşağılayan ve erkekleri onların cellatları gibi gösteren dizileri, filmleri "aşırı" ve "tahrik edici" bulmayızda; gerçekten emek verilerek gözlemlenerek ve gerçeklere dayandırılarak yazılmış bir esere "edebiyat parçalamak" gibi karalayıcı bir ifadeyle, hele ki tamamını okumadan böyle bir yafta yapıştırırız gerçekten anlayamıyorum.
Şuan sadece kalp atışımı dinliyorum. En sevdiğim ve tek dinlediğim grup: atardamarlar! Mükemmel bir orkestra. Hiç nazlanmadan çalıyorlar. Kaprissiz. Ben ne zaman istersem...
- Kinyas ve Kayra -
Bütün yaşadıklarımızı hayal edebilseydik, gerçekten yapmamıza gerek kalmazdı.
- Kinyas ve Kayra -