Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

Tartışma Cevapları
« geri ileri »

1 ile 3 arası cevap gösteriliyor, toplam 3 cevap.
0 kişiden 0 kişi beğenmiş.

İçimizde şeytan yok...İçimizde aciz var...Tembellik var...İradesizlik,bilgisizlik ve bnların hepsinden daha korkunç bir şey:Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...

10 yıl, 6 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar.Hayat sana karanlık,manasız gelir.İnsan biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar.Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın hiçbir eğlencenin seni canlandıramıcağını sanırsın.Hayat sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuktur yada fazla yağmurludur.Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar.Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin.İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir.Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir can kurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takma merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz.

11 yıl, 4 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

- Bu adamların hepsi büyük bir tezat ve ikilik içinde kıvranıyorlar. Hiçbiri kafalarında taşıdığı ve muhafazaya mecbur olduğu mevki veya paye ile ahenk içinde yaşamıyor. Kafaları, zeka itibariyle olsun, yarım yamalak bilgileri itibariyle olsun, merhamete muhtaç bir halde. Şahsiyetleri kırpıntı bohçası gibi. Her şeyleri iğreti, her vasıfları, her kanaatleri iğreti… Basit bir insan, mesela hiç okuma yazması olmayan bir köylü, bir amele, layettayin bir adam bunlardan çok daha mükemmel bir bütündür. Çünkü o adam, mesela Hasan ağa, Hasan ağa olarak düşünür, böyle yaşar. Hükümleri hayatın verdiği birtakım tecrübelerin eseridir ve kendine göredir. Konuşurken karşısında Hasan ağadan başka kimse yoktur. Fakat bu efendilerin hiçbiri kendisi değildir. Fikir diye ortaya attıkları her şey, kafalarına rastgele doldurdukları hazmedilmemiş, acayip, birbirine zıt bilgilerin tahrip edilmiş şekillerinden ibarettir. Mesela Mehmet beyle asla Mehmet bey olarak konuşmaya imkan bulamazsın. Siyasetten bahsedecek olursan karşında şu Fransız gazetesinin veya bu diktatörün nutkunu bulursun… Müzik lafı açsan bilmem hangi gavurun kitabı yada bilmem hangi Müslümanın makalesi ile karşılaşırsın… Beğendiği yemeği söylerken bile Mehmet bey değildir. Mühim adamların nasıl yemekleri beğenmesi lazım geldiğini düşünmeden bir şey diyemez. Çok kere iki lafı birbirine tutmamak mecburiyetindedir. Çünkü edebiyat hakkında duyup yada okuyup benimsedikleri şu müellifin fikirleri ise, tesadüfen, müzik hakkındaki bilgileri de, dünya görüşü ve sanat anlayışı itibariyle ona taban tabana zıt bir başka muharrirden edinmedir. Bu belkemiksiz malumat ve kanaatler mütemadiyen kopar, birbirinden ayrılır, sahibiyle münasebetlerini mütemadiyen değiştirir. Çünkü hiçbirinde fikirler ve bilgiler şahsiyet haline gelmemiştir. Hiçbiri ukalalık etmek için malzeme toplamaktan başka bir şey düşünmemiştir. Hiçbiri insanı insan yapan şeyin şahsiyet olduğunu, bütün ilimlerin, bütün tecrübelerin yalnız bunu temine yaradığını anlamamıştır.

- Bir gün, belki on sene oluyor, bir hocam bana: ‘Zekanı mirasyedi gibi harcıyorsun!’ demişti. Doğru… Zekamı har vurup harman savurdum ve nihayet iflas ettim… Hiçbir şeyim kalmadı… Ben zekayı radyum gibi bitip tükenmez bir cevher sanıyordum… Onun insan eliyle yetişip gelişen bir şey olduğunu düşünmüyordum… Adam olmak değil, enteresan olmak; bir şey yapmak değil, bir şey yapanlara küçümseyerek bakacak bir yere çıkmak istiyordum… Halbuki bugün sonsuz zaman ve mesafenin içinde ben neyim? Bir solucandan, bir ayrık kökünden daha ehemniyetsiz, daha değersiz, daha luzumsuz bir mahlukum…

- Fakat hadiseler gösterdi ki, fena olmayışım tamamen tesadüf eseriymiş, fırsat düşmemiş, zaruret olmamış. Nitekim hayatın ilk çelmesinde yuvarlanıverdim. İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.

- Çalmak ne demek? Ne garip kelimeler kullanıyorsun. İnsanları anlamakta hala pek gerisin… Zannediyorsun ki, hepimiz birer makineyiz ve evvelden kurulduğumuz gibi işleriz.. Bir yerde bir bozukluk oldu mu, derhal orayı söküp atmak lazım!.. En kuvvetli insanın bile bazen ne kadar zayıf anları, istediğinin tam aksini yapmaya mecbur olduğu dakikaları bulunduğunu nasıl inkar edebiliriz? Böyle hadiseler hiç kimseyi olduğundan daha fena, yahut daha iyi yapmaz.

- Asıl iyilik tanımadıklarımıza yapılan iyiliktir; halbuki biz bütün hüsnüniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunların dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz!..



11 yıl, 4 ay     
« geri ileri »
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar