Ahmed İbn Acibe El-Hasenî Es-Sâzelî
el-Bahrü’l-Medid fî Tefsiri’l-Kur’âni’l-Mecîd isimli tefsir, zahirî ve bâtınî ilimlerde üstat Ahmed Ibn Acibe el-Hasenî es-Sâzelî’ye aittir (1124/1809). Bu tefsir, bastan sona yüce Kur’ân’ın zahiri tefsiri ile tasavvufî isaretlerini bir arada sunan; zahirle batını, seriatla hakikati, ilimle irfanı, nakille tecrübeyi, delille müsahedeyi, amelle edebi, dille gönlü, sözle askı kaynastıran orijinal bir tefsirdir.
Ibn Acibe elliye yakın eserin sahibi bir alim ve kamil mürsit olarak bu tefsirini mürsitlerinin tavsiyesi ile ömrünün son döneminde yani en verimli devresinde yazmıstır.
Eserin zahirî tefsir kısmı, Beyzâvî, Ebü’s-Suûd, Nesefî, Kurtûbî, Ibn Atıyye ve Ibn Cüzey gibi Ehl-i sünnetin en muteber tefsirlerinden olusmaktadır. Tasavvufî isaretlerini ise, Kuseyrî’nin Letâifü’l-Isârât’ı, Baklî’nin Arâisü’l-Beyânı, Hikem-i Ataiyye basta olmak üzere Kûtü’l-Kulûb, Ihya, Avarif gibi tasavvufun ana kaynaklarından yapılan nakillerle, müellifin müsahede, tecrübe ve tavsiyeleri olusturmaktadır.
el-Bahrü’l-Medid fî Tefsiri’l-Kur’âni’l-Mecîd isimli tefsir, zahirî ve bâtınî ilimlerde üstat Ahmed Ibn Acibe el-Hasenî es-Sâzelî’ye aittir (1124/1809). Bu tefsir, bastan sona yüce Kur’ân’ın zahiri tefsiri ile tasavvufî isaretlerini bir arada sunan; ... tümünü göster
Latin Amerika´nın ve dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden J.L. Borges, çok sayıda yazarın üslübunu, tekniğini ve edebiyat hakkındaki düşüncelerini neredeyse tek başına değiştiren, eserleriyle çağımıza damgasını vuran bir şair, öykü ve deneme yazarıdır. Formenter Ödülü´nü aldığı 1961´den bu yana eserleri klasik sayılan ve giderek artan bir hayran kitlesi kazanan, defalarca Nobel Ödülü´ne aday gösterilen Borges, Poe, Kafka, H. G. Wells, Valery, Mallarme ve daha birçok yazardan etkilendi ve kendini her şeyden önce bir okur olarak gördü. Dost canlısı ve bonkör bir kişiliği olan Borges´in metinlerini dergilere gönderirken fazla rahat davrandığı, eserlerine ilgi gösteren dostlarına öykülerinin teliflerini armağan ettiği, hatta bazılarıyla ortak öyküler yazdığı biliniyor. İletişim Yayınları, 1989´da kurulan Jorge Luis Borges Vakfı´yla yaptığı anlaşmaya uygun olarak, yazarın kimi zaman keyfi sıralamalarla derlenen öykü, düzyazı ve şiirlerinin ilk basıldıkları halleriyle yayımlıyor. Borges´in bütün zeka ürünü hünerlerini harekete geçirdiği, en geniş ilgi alanlarını -ölüm- goşolar ve savaşçılar- kapsayan, benzersiz bir kitap olan Alef´te büyük yazarın en verimli döneminde yazdığı, sonraki yıllarda pek çok öyküsünde ve şiirlerinde yer alan kaplan, gül, düşler, Kabala, Tanrı´yı bulma olasılığı, ölümsüzlük gibi temaların filizlendiği, her biri bize yüzlerce sayfa okumuşuz, evrenler içinde evrenler gezmişiz izlenimi veren onyedi öykü yer alıyor.
Latin Amerika´nın ve dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden J.L. Borges, çok sayıda yazarın üslübunu, tekniğini ve edebiyat hakkındaki düşüncelerini neredeyse tek başına değiştiren, eserleriyle çağımıza damgasını vuran bir şair, öykü ve deneme ya... tümünü göster
İslâmiyetle 9. yüzyılda tanışan Türkler, kendi devlet anlayışlarını İslam dünyasına taşıdı. Böylece devlet ve hukuk kavramlarında, bağımsız sivil otorite ve onun kanun koyucu gücü lehine büyük bir değişiklik ortaya çıktı. Şerîat ile yan yana bir sivil hukuk alanı gelişti. 11. yüzyılda El-Mâverdî ve Ebu Mansur el-Bağdadî başta, büyük fakihler İslâm toplumlarında bu ayrımın gerekliliği üzerine yazdılar, tartıştılar.
Osmanlı Devleti bu geleneğin bir parçasıydı. Yaygın popüler kanının aksine, her devlet gibi başlangıçta belli bir kalıpla kurulmuş, çöküşüne dek de bu kalıba harfiyen uymuş değildi. Halil İnalcık, Osmanlı tarihinin geçmişe uzanan köklerini de göz ardı etmeden, 600 yıl boyunca devlet ve İslamiyet arasındaki değişken ilişkinin bir dökümünü bu kitapta sunuyor.
Kutadgu Bilig’deki devlet anlayışından başlayarak, Uc’larda bir yanda gâzî beylerle, bir yanda dervişlerle başlayan kuruluş öyküsünü anlatıyor. Devlet kurumsallaştıkça Uc’ların, gâzîlerin ve dervişlerin önemlerini kaybedişini, bu arada yeni kurumların ve anlayışların yükselişini gözler önüne seriyor. Fatih Kanûnnamesi’yle örfün hukuk alanına resmen girişinin, ulemanın devlet yapısındaki diğer unsurlardan giderek ayrışmasının uzun zamana yayılmış öyküsünü ayrıntılarıyla sunuyor. 17. yüzyılda Avrupa’daki tasfiyeci akımlarla aynı sıralarda ortaya çıkan selefî Kadızâdelilerin hem toplum hem de devlet ve İslâmiyet üzerindeki etkilerini mercek altına alıyor.
18. yüzyılda başlayan Batılılaşma eksenli modernleşme hareketinin Cumhuriyet’in kuruluşuna dek uzanan seyrini takip ediyor. Osmanlıların kuruluş yıllarından beri süren Hıristiyanlık-İslâm tartışmalarını da bu çerçevede ele alıyor.
Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet kadim bir meseleyi, usta bir Osmanlı tarihçisinin kaleminden okumak isteyenler için.
Halil İnalcık 1916’da İstanbul’da doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF’nin ilk öğrencilerinden oldu. Yakınçağ Bölümü’nde doktorasını tamamladıktan sonra, 1942-1972 döneminde aynı fakültede öğretim üyesi oldu. 1972’de Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü’ne Osmanlı tarihi konusunda dersler vermek üzere davet edildi. 1993’te Bilkent Üniversitesi’nden davet alıncaya dek Chicago Üniversitesi’nde görevini sürdürdü. Bu yıllar içinde başta Harvard olmak üzere dünyanın belli başlı Amerikan üniversitelerinde Osmanlı tarihi seminerleri düzenledi.
Osmanlı tarihi alanında önde gelen birçok akademisyenin hocası oldu. 1973’teki The Ottoman Empire – The Classical Age (1300-1600) (Osmanlı İmparatorluğu – klasik dönem) kitabından başlayarak uluslararası yayınevlerinde pek çok kitabı yayımlandı. Türkiye, İngiliz, Amerikan, Sırp ve Arnavutluk akademilerine üye seçildi.
Yurtiçinde ve yurtdışında fahri doktora, ödül ve nişanlar aldı. Halen çalışmalarını Bilkent Üniversitesi’nde sürdürmektedir. Arşivini bağışladığı Bilkent Üniversitesi bünyesindeki Halil İnalcık Center for Ottoman Studies (HICOS; Halil İnalcık Osmanlı çalışmaları merkezi) 2008’de açılmıştır.
İslâmiyetle 9. yüzyılda tanışan Türkler, kendi devlet anlayışlarını İslam dünyasına taşıdı. Böylece devlet ve hukuk kavramlarında, bağımsız sivil otorite ve onun kanun koyucu gücü lehine büyük bir değişiklik ortaya çıktı. Şerîat ile yan yana bir si... tümünü göster
Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslında.Yazar adı belirtilmeden neşredilmiş bir risâlenin peşinde olmak... Kitaplarda bahsi olup kendisi olmayanların peşine düşmek...Yola yani aramaya koyulduk.Ama ne menfi ne de sadra şifa haberler gelmediği anlar...Velhasıl suskunluk koyulaşıyordu. Kadere rıza verdik. Aramak -ki hiç nihayete ermez- rızaya mâni değil ya!
Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslında.Yazar adı belirtilmeden neşredilmiş bir risâlenin peşinde olmak... Kitaplarda bahsi olup kendisi olmayanların peşine düşmek...Yola yani aramaya koyulduk.Ama ne menfi... tümünü göster
Bu mektupların yazarı Mulay el-Arabi ed-Darkavi, 13. yüzyılda Şeyh Ebul-Hasan eş-Şazilinin kurduğu Şaziliyyenin Fas kolu olan Darkavi tarikatının kurucusu idi. Bu mektuplar Darkâvî dergahlarında şerhleri ile birlikte hâlâ okunmaktadır. Nefs, uçsuz bucaksız bir şeydir; bütünüyle kozmosdur, çünkü onun kopyasıdır. Alemde bulunan her şey nefste mevcuttur; aynı şekilde nefste bulunan her şey de alemde mevcuttur. Şu halde nefsinin efendisi olan, tüm alemin efendisi olmuştur. Keza nefsinin kölesi olan tüm alemin kölesi olmuştur.
Bu mektupların yazarı Mulay el-Arabi ed-Darkavi, 13. yüzyılda Şeyh Ebul-Hasan eş-Şazilinin kurduğu Şaziliyyenin Fas kolu olan Darkavi tarikatının kurucusu idi. Bu mektuplar Darkâvî dergahlarında şerhleri ile birlikte hâlâ okunmaktadır. Nefs, uçsuz bu... tümünü göster