Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
"Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu."
Suskunlar | İhsan Oktay Anar | Son Sayfa
Genç adam sevmiş ve sevgide kendini bulmuştu. Oysa çokları sever, ama sevgide yitirirler kendilerini.
Herman Hesse, Sevgi Üzerine
"Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum."
Mehmet RAUF, Eylül
Peki, ağırlık gerçekten nefret edilmesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır?
Yüklerin en ağırı ezer bizi, onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. Öte yandan her çağda yazılmış aşk şiirlerinde, kadın erkeğin bedeninin ağırlığı altında ezilmeyi özler. O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek daha içten olur.
İşi tersten ele alırsak, bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir.
Hangisini seçmeli o halde? Ağırlığı mı, hafifliği mi?
Milan KUNDERA, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Şişe içinde ırmağa atılmış mektup gibiyim. Hem ırmağın içindeyim, hem ona katkım yok. Hem diyeceğim bir şeyler var şişenin içinde kapanmış, hem ırmağın bunlardan haberi yok ve olmayacak. Hem ırmak beni bir yerden bir yere götürüyor, hem gittiğimiz yönü ben saptamıyorum. Hem ırmak bana dokunmuyor, hem ben ırmağa dokunamıyorum. Birbirimize değmiyoruz...
Pınar Kür, Akışı Olmayan Sular
Onlar sürülmüş topraksa, bizler el değmemiş, derin ve bereketli çernozem toprağıyız. Sadece çalışmamız lazım. Bizler -genç halklar- Almanlara, Fransızlara ve İngilizlere göre iki, üç hatta on kat daha fazla çalışmalıyız. Önce onlara yetişmeli, daha sonra da onları geçmeliyiz!
Birgün mutlaka bu ülkeleri geçeceğiz! Sadece şehirli nüfusun eğitimiyle sınırlı kalmayacağız. Köylerde bir tek ilkokul ve perişan durumdaki kütüphanelerle yetinmeyeceğiz. Her bir köylünün, balıkçının ve katran toplayıcısının evini bilginin ışığıyla aydınlatacağız. Küçük çocukları terbiye ederek güçlü, gelişmiş ve gururlu bir yeni nesil yetiştireceğiz.
Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde
(Atatürk'ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap)
-Evdeki özgürlük mücadelesini ben verdim, vatanı kurtarmak sana kaldı.
-Güçlü karakterler arasında çıkan kavgada dayak yiyen sevgi olmamalı..
Sonra hayat yeniden başlar-
_Mustafa Mutlu_
"Sen zahirde onu, kadın veya erkek olarak ayrışmış bir halde bulursun. Oysa "Ol" emrinden beri her şey birbirinden doğmakta, her şey birbirini çoğaltarak ve birbirinin sebebi olarak südur etmektedir. Gündüzden gecenin, geceden gündüzün doğması gibi, her şey birbirinin annesi, her şey her şeye dişidir..."
Çöl Deniz- Hz. Hatice
S:158
"Gerçek adın ne?” diye fısıldadı.
Gülümsedim.
“Benim adım Udo.”
“Uuu-do mu?”
“Evet. Udo, barış demektir. Barış ne demektir biliyor musun, Charlie?”
Charlie kafasını salladı.
“Barış, insanların birbirlerine gerçek adlarını söyleyebildikleri bir zamandır.”
Küçük Arı- Chris Cleave
Bu yorum silinmiş