Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Molla Hünkar kemiklerine yapışmış kuru tenini işaret ederek sürdürdü sözlerini, ‘’Aşıkla maşukun arasında kalan, şu kıl inceliğindeki deri gömleğini görmez misiniz? Nurun nura kavuşması değil miydi bunca zamandır muradımız? Hak Teala’dan şeker gibi ‘’Gel!’’ hitabı gelince , nasıl olur da can oraya uçmaz?

***

Eğer Hak, ten hanesini yıkarsa inleme, şikayet etme.şunu iyi bil ki, aslında sen, ten zindanında mahpussun.Ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın.

***

İntikam peşine düşmek yaraşmaz aşığa.Sen tüm varını Allah’a havale et, kafi; tam teslimiyet senin hayattan alabileceğin tek intikamdır.

***

Birbirini dinlemeye ve anlamaya niyetli iki insan için dil ve din birliği önemli değildir önemli olan, gönül birliğidir.Ama birbirlerine hasımlık etmeye azimli iki insana, dil ve din ortaklığı dahi fayda etmez.

***

Yokluk kapısından sırmalı kaftanla geçilmez Şerafeddin Lala.

Şems diyor ki, ‘’ Sema esnasında her hareketin ilahi bir anlamı vardır. Çarh atmak, yani dönmek Allah’ı her yerde görmeyi ve her yönden feyz almayı ifade eder. Ayak vurmak, nefsin ayaklar altına alınıp ezilmesi, onun galabe çalınması demektir. Kolları yana açmak kemale yöneliştir. Semada secde ise nihai kulluğun esasıdır.’’

***

Biz ben dedikçe, gerçekten ben demeye layık olan O’na haksızlık ve saygısızlık etmiş olmaz mıyız?

***

Sen bomboş bir kova olmadıkça, akan çeşmenin tam altında durmuşsun ne fayda!

***

Manevi ilim üç şey ile elde edilir.Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden ten.

***

Artık eski günlerin hatırına kabul et son ricamı: Yargılama ey can yargılama…Yargılama ki hüküm vermeyesin…Hüküm verme ki yanılmayasın…Anlamaya çalış…Yalnızca anlamaya çalış ki rahmetle anılasın…Dostlarından utanma, kendini onların yerine koy ki, gün gelip anlaşılmaya ihtiyaç duyduğunda yapayalnız kalmayasın.

Bırak Hüdavendigar! Bırak oğlum! O kadar üşüyorum ki bu soğuğu hiçbir ateş söküp atamaz içimden.Dinle! Olmadan eremezsin Celaleddin!
‘’Evet baba.’’
‘’Dinle! Ölmeden de olamazsın Celaleddin!’’
‘’Evet baba’’
‘’Ölmeden ölmenin yollarını ara…Zira henüz vaktin var…’’

***

Lala Şerafeddin Mevlana'nın az ötedeki saman yığınlarının arasında bir kuytuluğa yatmış, yeni doğmuş yavrularını emziren, bir yandan da ağzındaki kemiği dişlemeye devam eden bir akbaş köpeği gösterdiğini anladı.
İhtiyarın kolunu usulca kavrayarak sordu Mevlana.’’ Şu yavrular lala, o koca kemiği yemeye kalksalar ne olur?’’
‘’Dişleri hemen kırılıverir.’’
‘’Doğru o inci gibi dişlere yazık olur, hayvancıklar da muhtemelen kısa sürede telef olur giderler.Ancak anne, kaya gibi sert dişleriyle kalın kemiği rahatça kırıp unufak eder ve bu halde yiyip süte çevirir.Böylece yavrularına faydalı bir gıda olacak sunabilir.İşte Şems’in sözleri de bana o kemik gibidir Ey Can! O kelamı ancak ben hazmederim ve sizleri o sözlerle ben beslerim.O halde siz, Şems’in sözlerine değil, benim süt gibi şerhlerime kulak veriniz.

***

‘’Dikkatini buraya ver Çelebi ‘’, dedi Mevlana, ‘’Bırak dışarıda olanı içeride olana bak.Dünya bir şekilde döner, hayat bir şekilde sürer; ne dünya bize ihtiyaç duyar, ne de biz onu duyarız.Eninde sonunda mahvolacak bir zavallı için neden endişelenelim?’’

Hüznün dimağlarda bıraktığı o mayhoş ancak yine de leziz bir tat vardır.konuşmak istedikçe daha derin bir susukunluğa doğru çeker, sürükler seni.

***

Hem unutma ki hocalarımızdan aldığımızdan terbiyeye hürmeten bize şikayet etmek değil, idare etmek yaraşır Şerafeddin.

***

İnanın, o kutlu diyarları görmeden göçüp gidersek bu dünyadan,ömrümüz, hiç bahar görmeyen bir kış bahçesi gibi alacakaranlıklar içinde tükenmiş olacak.

***

Her şey göründüğü gibi olmaz ey can, ilahi sırların tecellisi bazen bizim dünyevi idrakimizin ötesindedir.

***

‘’Bu aşk Celaleddin…Ah bu aşk! Nasıl da dile düşürüyor insanı…’’
‘’Hocam, derdi olmayana dert anlatmak güçtür.’’