Bütün kitabı Feyyaz Yiğit'in sesiyle okudum ve genel olarak eğlendim. Ancak kitabın basım sürecini anlayamadım. Çok fazla yazım hatası vardı ve konuşma dili rahatlığından bahsetmiyorum maalesef. Örneğin aşk kelimesi akş, üniversite kelimesi üniverste şeklinde yazılmış ve bu tür hataları kitapta çokça bulmak mümkün. Dahası kitabı keyifle okurken gülümsememi yüzümde donduran bir kısım var. Hikaye gereği bir kadına tokat atılıyor ve başkarakter keşke adam daha sert vursaydı diye geçiriyor içinden. Tokat atılmasının ardından tüm erkekler birer sigara yakıyor. Bu duruma kadın anlam vermese de erkekler anlıyor? Kitap 2012'de yazılmış. Feyyaz Yiğit şimdi olsa bu kısmı yazmazdı diye düşünüyor ve umuyorum.
Bütün kitabı Feyyaz Yiğit'in sesiyle okudum ve genel olarak eğlendim. Ancak kitabın basım sürecini anlayamadım. Çok fazla yazım hatası vardı ve konuşma dili rahatlığından bahsetmiyorum maalesef. Örneğin aşk kelimesi akş, üniversite kelimesi üniverste... tümünü göster
Bu kitap, paraya çok sıkışıldığında babaannenin cebe sıkıştırdığı yüklü miktardaki harçlığın yarattığı duyguyu hatırlatıyor: Sevinç ve daha fazlasına duyulan utanmaz ihtiras... Feyyaz Yiğit daha ilk eserinde edebiyat ustalarının uzun yıllar içinde eriştiği bir mahareti kazanmış görünüyor. Donukluğun içindeki hareketi, saçmalığın içindeki sağduyuyu, sıradanlığın insana umut veren mucizesini ve beklenmeyen şeyleri aslında nasıl da beklediğimizi bize zahmetsizce sergileyiveriyor. (Aziz Kedi)
*
Hayatımın tümüne olduğu kadar ismini verdim.
Öyle güçlü bir zırh ki olduğu kadar. Her zaman ve her şeye, gerekli veya gereksiz söyleyiver gitsin. Kendi kendine durduğun yerde arka arkaya beş bin kere söyle istersen. Tanıdığım ve tanımadığım herkes, biliyorum ki olduğu kadarıyla yetiniyor. Dünya çirkin bir yer olsun istiyorsan, olduğu kadar çirkindir. Birisini çok mutlu etmek istersen eğer, olduğu kadar mutlu edersin onu. Olduğu kadarı seni rahatsız ediyorsa, ona yine olduğu kadar itiraz edebilirsin.
Olduğu kadar dünyadaki bütün sorulara verilebilecek en güçlü cevaptır. Ama yine de hiçbir zaman TAM olarak tatmin edemez kimseyi. Özü gereği yine olduğu kadar tatmin etmek zorundadır. Tam değilse eksiktir, eksik olduğu kadar tamdır.
Bu kitap, paraya çok sıkışıldığında babaannenin cebe sıkıştırdığı yüklü miktardaki harçlığın yarattığı duyguyu hatırlatıyor: Sevinç ve daha fazlasına duyulan utanmaz ihtiras... Feyyaz Yiğit daha ilk eserinde edebiyat ustalarının uzun yıllar içinde er... tümünü göster
Mine Söğüt yeni romanında birbirinden ilginç insanları, tuhaf hayat hikâyeleriyle birlikte kapkara bir ortamda anlatıyor, hepsini Kara Yalı'da birbirine düğümlüyor: Kara Yalı'da gizlenen Madam Arthur Bey, eski fotoğrafların izinde romanını yazan Olcayto Ran, yangınların ve ölümlerin dilsiz kadını Maria, eski sevgili Keşşaf Hanuman, her şeyi bilen hayat kadını Nagehan, kimliğini arayan Şehnaz Hanuman, bütün cinayetlerin tek tanığı antikacı Kedileş, Kara Yalı'da kaybolmuş baba Ruhat Ran...
Kara Yalı'nın salyangoza benzeyen çıkışsız gövdesinde herkes kendine yeni bir hayat arar. Herkes kendi hayatından kurtulmak, olanları unutmak ister. Çılgınlıklarla dolu yalıda her şey birbirine dönüşür, herkes bir başkası olur...
Özetle,
Yazacağı yeni romanı için eski fotoğrafların peşine düşen Olcayto Ran, kendisini Madam Arthur Bey'in lanetli dünyasında bulur. Geçmişe gizlenmiş birçok cinayetin içinde kendi hayatının kayıp halkaları da vardır. Çocuklarını terk etmiş Nagehan'ın bildiği ama söylemediği sırların, çocukları ölmüş dilsiz Maria'nın suskunluğunun ve her şeyi bilen ama Madam Arthur Bey'den ölesiye korkan Kedileş'in anlattıklarının peşine düşen Olcayto, Kara Yalı'nın ölümcül labirentlerinde kaybolur.
"Madam Arthur Bey kötü kalpli bir şamandır. Zamanlardan zamanlara geçer. Her geçtiği zamanı yok eder. Onun hayatındaki yalanları uç uca ekleseniz, dünyanın etrafını defalarca dolanan ve onu ve sizi ve bizi ve hepimizi sıkarak boğan dev bir yılan olur. Madam Arthur Bey'in geçmişini bir deşseniz, bugüne kadar yeryüzünde ölmüş ne kadar insan varsa hepsini sığdırabileceğiniz dar ve derin, çok derin, uçurum gibi derin bir mezar olur. Hayata Madam Arthur Bey'in gözlerinden baksanız daha önce hiç görülmemiş renkler görür, korkarsınız. Etrafı onun kulaklarıyla dinleseniz inanılmaz sesler duyar, ürperirsiniz. Ve onun burnuyla koklasanız havayı, başınız döner, olduğunuz yere yığılırsınız. Onun tüm algıları diğer sıradan insanların algılarından şeytanidir. Ve hayatındaki her şey ama her şey diğer sıradan insanların hayatındaki milyarlarca şeyden daha kalabalık, daha cazip ve daha delidir. Kötüdür.
Bunları Olcayto'nun rüyasına giren büyük siyah bir kuş söylüyor. Kuş bunları söyledikten sonra kanatlanıp pencereden aşağıya atlıyor. Olcayto uykunun derinliklerinden ter içinde uyanıp pencereye koşuyor, camı açıyor, aşağıya bakıyor.
Alacakaranlıkta, bomboş sokakta uzun boylu ve zayıf bir çöpçü, tahta saplı sarı bir süpürgeyle kocaman simsiyah bir kuş ölüsünü faraşa doğru itiyor."
(Tanıtım Bülteninden)
Mine Söğüt yeni romanında birbirinden ilginç insanları, tuhaf hayat hikâyeleriyle birlikte kapkara bir ortamda anlatıyor, hepsini Kara Yalı'da birbirine düğümlüyor: Kara Yalı'da gizlenen Madam Arthur Bey, eski fotoğrafların izinde romanını ... tümünü göster
Yazarın okuduğum beşinci kitabı ve esasen Mine Söğüt okumayı hep çok sevmişimdir. Ama bu kitabı bir türlü yakalayamadım. Bir karmaşanın içinde boğulmuş gibiyim. Anlaşılmaz bir sanat filmini izlemek gibi. Yazar için belli ki anlaşılır bulunarak yazılmış bu cümleler, bana yalnızca havaya atılmış ve düştükleri yerde bırakılacak kitaplaştırılmış gibi geldi. Anlaşılmayı zorlaştıran kitabın dili değil. Kendimi bu anlamda yazara alışmış sayıyorum. Zor olan sabit bir olay örgüsünün olmayışı ve bu büyük karmaşa. Dün başladığım bu kitabı şimdi bitirdim ve ne anlatılıyor sorusunun cevabı bende yok.
Yazarın okuduğum beşinci kitabı ve esasen Mine Söğüt okumayı hep çok sevmişimdir. Ama bu kitabı bir türlü yakalayamadım. Bir karmaşanın içinde boğulmuş gibiyim. Anlaşılmaz bir sanat filmini izlemek gibi. Yazar için belli ki anlaşılır bulunarak yazılm... tümünü göster
Nermin Yıldırım’ın kalemini, yormamasını, okurken akışta gibi hissetmeyi çok özlemişim. Olayları neredeyse tüm karakterlerin bakış açısıyla okuyabilmek oldukça keyifliydi. Ama sanırım özellikle Nermin Yıldırım’ı okurken kahraman bakış açısıyla yazmasını çok çok daha fazla seviyorum. Bu, beni hikayeye daha fazla çekiyor. Yazarın okuduğum 3. romanı ve diğer kitaplarının önüne geçemedi benim için ama okunmaya değer olduğu şüphesiz.
Nermin Yıldırım’ın kalemini, yormamasını, okurken akışta gibi hissetmeyi çok özlemişim. Olayları neredeyse tüm karakterlerin bakış açısıyla okuyabilmek oldukça keyifliydi. Ama sanırım özellikle Nermin Yıldırım’ı okurken kahraman bakış açısıyla yazmas... tümünü göster