Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
"İsim mi cana hiza yoksa ateş mi?
Bir namlunun ucunda sabahı eder gibi kalbim ha öldü ha ölecek bekliyor..
Hüzün silahıma kurşunum..
Sabrım kefenim..
Bu yüreği durultsa durultsa ölüm durultur...
İsimle ateş arası ölüm mü acaba? "
"Sen nasıl aşıksın? Dedi. Bir aşkı tartarsa ancak aşk tartar. Akıl aşka denge değildir. Karanlıksam karanlığımı, bulanıksam bulanığımı kabul etmezsen nasıl aşksın, diye yineledi. Sustum. O susmadı. Bana aşksan aşk gibi gel, dedi. Aşkın pazarında, kendisinden başka hiçbir ölçünün geçerli olmadığını bilmiyorsun ve aşkın erliğine soyunmuşsun. Yine sustum. Ağzım kuş değil, taş doluydu, konuşamıyordum."
...
"Hayat bir denizdi çokca kalbini kalemle ve yazıyla yormuş kişiler için...
duracağı günü bilmeden denizde yol alırdı her kaptan ve bir yandan ağa takılanlara bakar, bir yandan altını çizdiği satırlara dalardı...
burada bir seyir defteri açıldı...altını çizdiği satırları ya da ağına takılanları yazmak isteyenler için...
ilk sayfanın ortasına kurşun kalemle şöyle bir söz yazıldı:
"Ateşi besleyen şey onu söndürebilecek şeydi aslında: Rüzgâr.."
-dışarda rüzgar esiyordu.."
"Varlık isimdi. Yokluk? Ölüm. O da isimsizlik demekti. Bir kütüğe kaydolmakla başlardı yeniçerinin hayatı. Bir defter. Bir isim. Sonra bir ismin iptali, üzerinden bir çizgi geçiverilmesi. Defterden bir ismin silinmesi. Yokluk böyleydi."
"Şimdi hatırasız bir aşktı bu. Bütün yaşadıklarımı yok etmek için attım bütün defterlerimi ateşe. Kalbim kalmasaydı geriye, yaşanmamış bir aşk olacaktı bu.
Kalbimi yakamadım..."
“Uyumayı, sınırsız gibi görünen bir uykuyla uyumayı ve arkasından aydınlık bir rüya görerek hiçbir şey olmamış gibi uyanmayı diledim.”
"Böyle zamanlarda sıkışan ruh belli ki ne ileri ne geri gidebilince, ya düşer ya yükselirdi. Belli ki böyle zamanlarda aşk, sırtından kanlı bir gömleği sıyırıp da atar gibi gözden çıkararak geçmişi, ileri doğru yürümekti. Aşkın kalbe indiği makama doğru yükselmekti. Böyle zamanlarda aşık, kendisine görüntü veren sevgilinin aşkıyla mutlak olanın aşkı arasında bir bağlantı kurunca, Sevgilinin ismiyle O’nun ismi arasındaki binlerce ismi yol, durak, menzil, aşmayı başarınca.
Belli ki bu yükselmeyi başaran âşıkın gönlüne; muazzam yangınlardan sonra başlayan bir yağmur, lanetlenmiş kavimleri yok eden ve dinmek bilmeyen rüzgarları kesen bir yağmur, denizin yüzünden gökyüzünün katlarına yükselen şiddetli hortumları bölen bir yağmur gibi, serinlik ve selamet dökülüverirdi. Ama ben, bu kemter kul.Yapamadım. Eşiğin bir adı da acıydı, aşamadım. Ödünç aldığı ışığın safiyetini kaybedince kayboldu aşkımın masumiyeti. Keşke aşkı saf olmayana da rıza olarak tanımlasaydım."
"Çünkü tahayyül edilemezleri vardı aşkın, telâffuz edilmeyenleri, dünyalar bir araya gelse akıldan hayalden, fikirden geçirilemeyenleri. Olmazları. Hesaba katılmayanları.Bizatihi aşkın varlık nedeniydi bu imkânsızlık. Ama olmaz zannedilenlerden biri olduğu zaman, tahayyülün sınırları kırılıyordu. O zaman aşkın olmazları olura doğru genişliyordu.Olumsuzluğa doğru yürüyen bir ihtilâldi bu. Kalbin, yürünmez zannedilen yolları yürüdüğünü fark etmekle başlıyordu tahayyülün sınırlarının yıkılması. Açılmaz sanılan kapı bir kez açılınca bir kez daha, sonra bir kez daha açılınca artık işten bile olmuyordu."
"Yûsuf kadar güzeldi ve masumdu. Bu yüzden onun yanında en fazla Yakub olurdum."