Her ay grup üyeleri olarak bir kitap seçiyoruz, topluca kitap okuyup,tartışıyor , sizi de aramıza bekliyoruz..
1.Seksen öncesi köy romanlarını okuyamıyorum çünkü hepsi birbirinin aynı ama hala ısrarla bunları tavsiye eden öğretmenler var. Şaşıp kalıyorum.
2. Konusunu divan edebiyatından ya da tasavvuftan alan kitapları okuyamıyorum. Evet biliyorum kaliteli olanları da var ama birileri bu konuları o kadar çekiştirdi, sündürdü ki kaliteli bile olsa tahammül edemiyorum.
3. Güncel konuları gazeteci zihniyetiyle hemen romanlaştıran yazarlara da düşmanım. Bir adam ya yazardır ya da gazeteci. Gazetecei yazar diye bir şey henüz bizim ülkemize gelmedi (bence).
Ve en önemlisi kanal edebiyatını abartan, yani kendi ideolojisini gözümüze sokarak edebi bir kitapta ispatlamaya çalışan ve üstelik bunu yerli yada dini unsurlar altına saklayıp servis eden yazarlara alerjim var. Edebiyatın amacı edebiyattan başka bir şey olamaz.
Ama biz sanatın ne için olduğuna takılıp edebiyatımızı seneler öncesine taşımayı seven bir milletiz. İdeolojik bir kaygın varsa makale yaz. Edebiyat ya da sinema belgesel aracı değildir. Belgesel ayrı bir türdür. Bir çok yazarımız henüz bunu öğrenemedi ne yazık ki. Ve birilerinin böyle zihniyetlerden çıkan kitapları kutsal birer metinmiş gibi putlaştırması, o kitaplara kendileri gibi muamele etmeyenleri de suçlu ilan etmesi aslında bizim hala çağdaş okuyucuya ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor. Tanpınarın dediği gibi geleneği destek alıp kendimizi ileri fırlatacağız ama bazıları geleneğin altına yatıp meydanlarda fors atmayı çok iyi beceriyor. İlerlemek ise ıskalanmış bir ütopya gibi "Hey gidi"lerle anılıyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan arta kalan köylü ile Celali olan köylü, vergiye tabi olmayan köylü, tarlası verimli/verimsiz olan köylü arasında çok fark vardır. Anadolu köyü pek statik bir yerleşke değildir tarihsel bağlamda. Fakat kasaba/taşra kökeni bir 150-200 yıla dayandırılabilir.
Kişisel gelişim türündeki kitapları okumuyorum. Çünkü bu kitaplarda anlatılanların yazarının kendisine bile faydalı olduğunu düşünmüyorum. Bu tür kitapların tamamının aynı lafları sürekli evire çevire tekrar ettiğini düşünüyorum.
Elif Şafak ve Canan Tan.
En çok da Canan Tan yazdıkları çok basit, bir sonraki sayfada ne olacağını bilerek okudum ve okuduğum 3 kitabında da (Yüreğim Seni Çok Sevdi, Piraye, Eroinle Dans) aynı kurgu vardı. Bir kız var üniversiteye gidiyor, arkadaşları, yaşadıkları falan filan...
Elif Şafak için de aynı sonucu çıkarabilirim. Aşk dışındaki okuduğum diğer kitapları çok basit, beklediğimin çok altında. Aşkı da sevmemin nedeni tamamen Mevlana 'yı anlatması, Mevlana'nın yaşamından sözlerinden kendimde çok şey bulmam.
Gayet tabii ki edebiyat ve ideoloji ayrı düşünülemez ama unutulmamalı ki ideoloji sadece edebiyatın malzemesi olabilir. Asla ve asla edebiyat herhangi bir ideolojinin yayılma aracı olamaz. Örneğin roman başlı başına ulaşılması gereken bir amaçtır ve bu amaca ulaşmak için politik karışıklıkların olduğu bir dönemi, bir köy okulunu, fabrika bahçesini, bir sarayı vb. kendine malzeme yapabilir. Ama sanat hiçbir ideolojinin kürsüsü olamaz.
Aksi bir anlayışta insanlar tarihlerini romanlardan, filmlerden öğrenmeye kalkarlar ki bu günlerde bunu sıklıkla görüyoruz ve tabii korkunç sonuçlarına da tanık oluyoruz. Belki yeri gelince edebiyat bir okul gibi kullanılabilir ki tarihte örnekleri vardır (ör: Tanzimat). Ama bunlar estetikten yoksun, kalıcılığı olmayan metinler yani edebi müsvetteler olma seviyesine ulaşabilirler ancak. O da gerçek edebiyat değildir.
@deniz kızı 5 kitabı okuduktan sonra deva medip külliyatını da okusaydın. Bak ben hiç okumadan bu kanıya vardım haliyle 5 kitap kardayım. Bazen okunmayan kitaplar da kar demek olabilir.
@Zahide Kesinlikle haklısın, tasavvufu yalama yaptılar iyice. Tamamen bir kalp temizliğine, bir düşünce akımına, inanç felsefesine indirgediler. Allah'ın hepsinden hesap sormasını umuyorum. Adama sorarlar sen kimsin diye... Kitapçılık yapmıştım bir zaman. Bir müşteri geldi tasavvufi kitaplar aradığını söyledi. Onu dini kitap reyonuna aldım gayet sağlam kaynaklardan sağlam bir şekilde yazılmış sağlam kitaplardı. Kadın, yok yok öyle değil, Mevlana Şems filan deyince çıldırdım. 3-5 şey gösterdim bakındı gitti. Artık tasavvuf böyle kelebekli, böcekli bir şey.
@tembel Novalist, dediğin gibi üçtür beştir köyü anlatacak kitap. Her dönemde bir furya çıkıyor ve o konu hakkındaonlarca kitap basılıyor. Taklitler de asıllarını yaşatıyor neyseki de kaliteli kitaplar zamana direnebilip kendini ispat edebiliyor...
@ehlifasil,ne kadar doğru yazmışsın.
Ben şu diyalogu bizzat yaşadım:
-Boş zamanlarında ne yaparsın
-kitap okurum (en sinir olduğum cevaptır kitap boş zamanlarda okunmaz,kitap okumak için zaman yaratılır.)
-Ne tür okursun
-Tasavvuf :)
-aaa mesela kimi okursun
-Elif Şafak :)
güleyim mi ağlayayım mı bilememiştim.
İyi kitap kendini minimum reklamla zirveye çeker. Reklama ihtiyacı olmaz fikrine katılmıyorum. Sadece yeteri kadar. İnsanın gözüne soka soka değil. Ben her gazeteyi açtığımda aynı kitap için sansasyonel haberler okumak istemiyorum. O kitabın arka kapağındaki yazıyı koyun habere yeter benim için. Mesela ben Olasılıksız'ı arkasında sırf Clive Cussler'ın beğenilerine mahzar olduğu için okumuştum. Ne popülerliği ne de başka bir şey.
İskender Pala. Zamanında, yapılan eleştirilerin haksız olduğunu, abartılı olduğunu fazlasıyla savunuyordum ama artık benim için de durum değişti. Sakin ol İskender Baba, iki ayda bir kitap mı çıkarılır? Her hafta imza günü mü yapılır, fabrika oldun eyice.