Kitaplardan En Sevdiğimiz Alıntılar

Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...

Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)


Tür: Genel | Açılış, 27 Mayıs 2012
<< tüm tartışmalar

Oruç Aruoba' dan Alıntılar

Tartışma Cevapları
« geri 1 2

1 ile 10 arası cevap gösteriliyor, toplam 11 cevap.
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

Biz, artık ayrı olabiliyor idiysek, sen ile ben arasındaki şu 'ile', artık yok demekti

(İle)

12 yıl, 3 ay     
6 kişiden 6 kişi beğenmiş.

"Korkuyorum- aynı şeyleri yeniden yaşamak istemiyorum" dedin:
Önceden başkaları ile birlikte yaşadıkların vardı tabii ki anılarında:
onlar, şimdi, yaşamaya girişme durumunda olduğun 'yeni'ye, sanki, bulaşan, 'eski'lerdi.
Oysa ilişki, ne kadar uzun sürmüş olursa olsun, sanki hep 'yepyeni' olmak zorundadır: Yeniliğini yitirip bir kez eskilerin yinelenmesi haline girerse, hiçbir şeye de yaramaz duruma düşer.

(İle)

12 yıl, 3 ay     
6 kişiden 6 kişi beğenmiş.

Ama yazmam gerektiğini hissediyorum -seni sana ve kendimi sana.

(İle)

12 yıl, 3 ay     
3 kişiden 3 kişi beğenmiş.

"Dostluklarımız sürmez -sürdüremeyiz bir türlü dostluklarımızı; en çok önem verdiğimiz yanlarımız da olsalar.

Bir kopuş noktası gelir hep - bir nokta gelir, bakarız, zaten değişmiş ilişki; öteki, ötekiler, yabancıdan da beter olmuşlar bizim için...

Garip ya işte: bizim de, ötekilerin de, ilişki nedenlerimiz öylece dururken; biz de, ötekiler de, başka ilişkilere kapılıp gitmişizdir - o şuna, bu ona kapılırken de, belki kimse istemeden, ve kimse bilmeden, çözülüp gitmiştir ilişki..."

(Yürüme)

12 yıl, 3 ay     
3 kişiden 3 kişi beğenmiş.

"En yoğun özlemlerimizin arasına bir katı bıkkınlık gelir yerleşir, apansız: Öyle olur ki, en son ucuna gitmeye can attığımız bir ilişkinin içinden çıkıp çekip gitme arzusu çöker üzerimize"

(Yürüme)

12 yıl, 3 ay     
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

"Önem verdiğimiz, kendimizden ötekilere ve ortamımıza uzanan ilişki uçları değil, her seferinde farklı bir bakış açısından -ötekilerden bize doğru, ya da ortamımızın çeperlerinden bizim yerimize doğru- uzanan ilişki uçlarının oluşturduğu 'konumumuz'dur."

Yürüme

12 yıl, 3 ay     
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

"Bütün dert. ötekilerle bir arada yaşamak zorunda olup, bir arada yaşamaya dayanamamızdır.

En yakınlarımız en uzak olsunlar isteriz; en uzaklarımız da. en yakın - olunca da, hep, tersi...

Tersliğimiz, uzak yakınlığımız, ve yakın uzaklığımızdır."


Yürüme

12 yıl, 3 ay     
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

"Bil ki, ancak kendin, kendi kendine, hiçbir başkasının yönlendirmesi, öğüt ve salık vermesi olmaksızın, kendin olabildiğin zaman, kendin olabileceksin."

Benlik

12 yıl, 3 ay     
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

Orada
beni düşünüyorsun
Hissettim bunu:
Bir şiddetli rüzgar gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaştı buraya
geldi dokundu bana
düşünmen beni.

Orada
beni düşünüyorsan
hissetmelisin bunu:
Bir rengarenk ışın gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaşmak oraya
gelip dokunmak istiyor sana
düşünmem seni.

(Ol An)

12 yıl, 3 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

ORUÇ ARUOBA – YÜRÜME - Metis

– Kişi, kendi birliğini ancak çatışmalar içinde bulabilen varlıktır.
– Yaşam kişinin kendi alanıdır, ama yaşam- zindandır çoğunlukla; bazen bile değil.
– Kişi hep başkalarının varlık bedelini öder. Kendi bedeli hiç yoktur zaten kişinin; ödediği hep başkalarının bedelleridir.
– Kişi ‘Zaman dışı’ dır hep - Bu yüzden kendine zaman bulmak, çalmak zorundadır.
– Kişi erteleyendir. Değerlendirmelerini; dolayısıyla ulaşacağı sonuçları; dolayısıyla vereceği kararları, dolayısıyla bulunacağı eylemleri, ve dolayısıyla, ne olacağını hep erteleyen.
– Kişi hep, kendi yaptıklarıyla, olmayı istediği ‘kişi’ ile ‘kendisi’ arasında setler çeker.
– Kişi ‘istem’ ile ‘olma’ arasında gidip gelen bir olumsuzluktur: Hep istemediğini olan; olduğunu hiç istemeyen - istemediğini hep olan; istediğini hiç olmayan - hep olduğu, hiç istemediği olan.
– Kişi, susuyorsa, ya çok az şey biliyordur, ya da çok fazla.
– Kişi, anımsadığıdır.
– Kişi, kendini bir türlü bulamayıp, boyuna dünyayı ve nesneleri kurcalayandır.
– Kişinin, kendi üzerine soruları arttıkça, yanıtları azalır. ( Zaten tersi doğru değil mi: Kendi üzerine bütün yanıtları” bilen” kişi, kendini hiç sorgulamamış kişi değil mi ? Yani insanların çoğunluğu.)
– Ölümdeki hiçlik, kişinin en öz varlığıdır.
– Kişi, kendi dibine hiç ulaşamayandır - Boyuna suya dalan ama nefesi yetmeyerek, dibe ulaşamadan hep yeniden, yüzeye çıkmak zorunda kalan.
– “Kişi,çıkar” yolu olmayandır: kişinin yolları”çıkmaz sokak”lardır.
– Kişiyi kişi yapan, kendisine”sahip olması” yada, sanki yoğun bir çabalama sonucu, kendisini “bulması”
değildir. - kendini aramasıdır; bu arama edimini de sürekli kılabilmesidir.
– Kişi ancak kendi kendini atlatarak var olabilir; kendini tam ve sürekli bir bilinç içinde tutmaya çalışan kişi,
ölümün kapısına dayanır...intiharın.
– Bir insan”cinsi”nin özelliklerini yinelediği sürece kişi değildir - ancak yinelenemeyecek, yepyeni bir yanıyla ortalama ”genellik”ten ayrıldığı yerlerde kişi olabilir.
– Kişi, bir insanın kendine dönüp dineldiği yerlerde oluşur - o yerlerin toplamıdır.
– Kişi, yoktur; yada varlığı yokluğudur.
– Her düşünme, kendi yalnızlığının içinden çıkarak gizlice, sonradan gelen yada sonrasından giden düşünme içinde konuşur.
– “Roma” kadar engin, derin, karmaşık; yüksek, geniş,dolambaçlı olmakla, herhalde.
– -Özgürlük budur belki de – sürekli bir yersizlik; sürüp giden bir yol.
– Kişi, yaşamı boyu, bir yerde takılıp kalıp, yolda olduğunu sanabiliyor; yada, ters taraftan, sürekli yürüdüğü halde bir yerde durduğunu....
– Önemli olan, bir yerde bulunmak değil, bulunduğu yerin bilincinde olmaktır; aynı şekilde, yolda olmak değil, yürüdüğü yolun bilincinde olmak.
– Yer de, yön de, yol da, bilinçtir.
– Kendi yönünü bulmanın tek yolu, başkalarının yüklerini yüklenerek başkalarının yollarını yürümektir.
– Bir yaşam, bir yönün bir yol olup olamayacağının deneme sürecidir.
– Bir adım; yere basan iki ayak arasındaki uzaklık değildir, gövdeyi taşıyan bir ayak, ileten öteki ayak - ve, bir önceki ile bir sonrakilerde hep yer değiştiren ayaklar arasında sağlanan sürekli devinimdir.
– Yürüdüğümüz yoldaki yerler, yolumuzun yönüne katılır.
– Kişinin yükü olmasaydı, yürümeyi de seçebilirdi - Yolun dışına çıkıp gitmeyi...
– Yola çıkan kişi, yerle bir olmazsa, bir yere varır sonunda.
– Yol, iki yer arası değildir - yer, iki yol arasıdır.
– Kişiler yan yana yürümesini bilmiyorlar ki - hep birbirlerinin üstüne üstüne yürüyorlar.
– Homeros’un deyimi hala geçerli: Çoğunluk, insanların neredeyse hepsi, ”bir”(er) yük olarak yaşıyorlar yeryüzün(d)e.
– Özgürlük yürümekse, açılmamış belirsiz yollarda yürümektir.
– Sahici yürüme, yol açmadır.
– Yürünmemiş yol, yol değildir.
– İnsan durup dinelme bilmez bir gezgin olduğunu (Erek karanlıkta durur) onu bilmez. Olsun varsın, önemli olan: yolu bilir.!
– Kendi yönünü bulamayan kişi için “yol” yoktur. - bir sürüklenmedir bütün “yürüme”si
– Yola bir kez çıkmış kişi, dursa bile artık, hep, yolda kalacaktır.
– Yön de yoldur, yer de.
– Yerlerimiz, hep yeni yollarımızın başları; yollarımız da,hep yeni yerlerimizin sonları ola.
– Dünyasını kendi çevresinde kendisi kurmuş, kendine varan her yolun sonuna yalnızca kendisinde bulunan bir yer koymuş kişi kendi yerinden dışarıya çıkan yolu nasıl bulsun ki?
– Yeri yalnız kendi yeri, yolu yalnız kendi yolu olan kişi, ne yerinde ne yolunda başka kişilere rastlamayacaktır – rastladıkları da hep, onun ne yerini, ne yolunu anlayanlar olacaktır.
– Sahici yerini bilmeyen kişi için, yön de yoktur, yol da – meğer ki, kendi yersizliğinden bir yön ve bir yol çıkara, edine.
– Bir yola çıkan kişi, bir yerden bıkandır; bir yerde konaklayan ise, bir yolda yorulan – bu iki konum böylesine farklı.
– Kendine yeni bir yol arayan kişinin yönünü, eski yerinin koşulları ile kendi güdüleri,yönelimleri, el birliği ile hazırlarlar.
– Çünkü yollar bulunmaz: yürünür, yerlerde ise olsa olsa, durulur – onlar, bulunur artık, yürünmez....
– Kişi, yoldaş diye, ancak kendi ulaşabildiği yerlere varabilecek, daha ileriye yürüyemeyecek kişiler seçiyorsa, kendisi de duruyor demektir.
– Bir yerde ( “ Bir süre için” diyerek ) dinelen kişi için en büyük tehlike o yere yakınlık duyması; o yeri, bütün yollarının sonu, bütün yönlerinin ereği sanması; yerleşebileceği bir yer saymasıdır – en büyük tehlike huzurlu yerlerdir – mezardır orası.
– Her bir yorgun yolcunun dineldiği yer, dinelmiş bir yolcunun yola çıktığı yerdir.
– İçinde yeniye yer tanımayan bir “düzen “, eskinin düzensiz karışımından başka bir yere ulaşamaz.
– Her an ayrıyı, aykırıyı, yeniyi yaşayan kişi, düzenli bir yaşam yaşıyordur.
– Köleliğe tek çare,herhalde; zincirlerini koparmak ve zincirsiz kalmak değil, kendi zincirlerini kendisi yapmış, kendisi kendi ayaklarına takmış, bağlamış olmaktır.- özgürlük de budur...(Hani”kendi kendisinin efendisi olmak”tan söz ediliyor ya.....)
– Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.
– Neyse - varsın sen; ve ben, elbet bulacağım bir yol - varsa eğer bir yol - yada benim varsa, bir yol bulma yeteneğim – yetersem buna.
– Problem:YOL Yol’u arayan kişi, ne olduğunu bilmiyor.
– Russel “Aylaklığa Övgü “ düzer ama yüz küsur kitap yazmaktan da geri durmaz.
– Yaratmak, geçip giden anlamı kalıcı kılmaktır.
– Hem yaşadığı, hem de aktardığı ( “ yazdığı – çizdiği “ ) şeyler anlık, uçucu, kendi bağlamı içinde ayrıntıya varan önemsizlikte şeylerdir. Ama daha geniş bir bağlamda yer aldıklarında, özellikle de, içlerinde taşıdıkları anlamı alabilecek birisini bulduklarında anlamları genişler sanki – yayılırlar, dolarlar, zenginleşirler.
– Çünkü felsefe, en temelde, hayretten başlar, hayranlığa ulaşır. Uygar kişi ise en üst anlamda hayret edebilen, en üst anlamda hayran olabilen insandır.
– Uygar kişi saygılı insandır.
– Sadece kişilere saygı duyar uygar kişi; bir kişinin,gerçek bir yanını gerçekten anlayınca saygı duyar. Her bir insanın saygıdeğer olabileceği yollu kanısı,bütün insanları kapsayan düşünme biçimi,buradan kaynaklanıra: bilir ki, bilseydi, her bir insanda saygı duyacak bir yan bulunabilirdi – anlayabilseydi .
– Böylece de, kuşkulu insandır uygar kişi: bir türlü emin olamaz – olsa ,duyduğu güvenden kuşkulanır; yine, huzursuzluğa gider...İlkesi, ”şüphelenmiyorum, demek ki yanılıyorum”dur.
– Uygar kişi uyumsuz insandır, içine girdiği her toplumsal çerçeve, garip gelir ona – bunun alışamamakla pek bir ilgisi yoktur. Çabuk alışır uygar kişi aslında bu anlamda “uyumlu”dur. Ama her seferinde “uyum” sağladıktan sonra bile – en çok o zaman bu çerçeve – hatta o zaman daha da garip gelir ona.
– Uygarlık aşırılılıkları dengelemektir
– Uygar kişi dağınıklık içinde düzenli olabilen insandır. Kendini aşırı “tertip”lilik içinde kurutmayan;
ama, “gelişigüzellik” içinde de boğulmayan insandır.
– Uygar kişi düzenli bir dünya özlemi olan insandır.
– Böylece uygar kişi hem kendi yaşamına dışarıdan bakabilen, hem de kendi yaşam biçimi dışındaki yaşama olanaklarına içten bakmaya çalışan insandır
– Kişi her toplumda uygar olabilir – ya da olmayabilir
– Uygarlık bir çeşit bilinç olmalı eninde sonunda ( bir gelenek değil )
– Neyiz ki biz zaten?! - - Anılar, ve anılar, ve anılar ve unutmalar, ve unutulmuşluklar.
– Tartışırız: tartışma başlamadan önce, tartışacağımız bellidir zaten – tartışılacak konu da nasılsa bulunur: sonradan.
– Ayaklarımız “geri geri” bile gitmez. Hiç gitmez.
– Öyle anlar olur ki boşlukta hissederiz kendimizi – oysa bir yanılgıdır bu: çünkü, aslında, zaten, sürekli boşluktayızdır’da ancak belirli anlarda – arada bir – hissederiz bunu: Olup biten ,boşluğa düşmemiz değil boşluktalığımızı duymamızdır; çünkü duysak da duymasak da,zaten boşluktayızdır.
– Zamanla ilgili çok aykırı, çelişik bir tutumumuz vardır: bir şeyler yapmak için gereksindiğimiz uzun, yoğun zaman süreleri özlenir hep; oysa, zaten sahip olduğumuz upuzun, bomboş zaman sürelerini boşuna geçirir, çar – çur ederiz
– Şöyle göğüs göğüse, tam, sıkıntısız aldırmazca karşılaşamıyoruz ki – ama, bazen, pek ender...
– Çıkar uğruna dost olmasak bile, çıkarlarımız sırıtır hep dostluklarımızın içinden.
– Bize iyice derinden dokunan gerçeklere, laf aralarından ve dolandırarak dışa vururuz.
– Her şeyi, hep geciktiririz – sonra, düşünmüş ama yapmamış olduğumuz bir sürü şeyin yükü, birden, aniden, tek bir günde, gelir, yüklenir omuzlarımıza.
– Ekinlerimiz ürünlerini ekilmeden verirler, ektiklerimiz de ürünsüz, kuruyup giderler.
– Ne çok insan, ne çok şey düşünmüştür zaten bizden önce – bizim şimdi düşündüğümüz bir şeyin, daha önce düşünülmemiş olması olanaklı mı ?
– Mirasçılarızdır hep – kimlerin, ve, nelerin. - olduklarımızın, olamadıklarımızın, olmak isteyip de olabildiklerimizin, ve olamadıklarımızın, olmak zorunda kaldıklarımızın, ve olmamak zorunda kaldıklarımızın – ama, hep olduklarımızın.
– Yaşamımızdaki boşlukları, ötekilerinin yaşadıklarıyla doldururuz – deliklerimizi onlarla tıkarız.
– Bütün dert,ötekilerle bir arada yaşamak zorunda olup, bir arada yaşamaya dayanamamamızdır
– Yaşamımızı yaşadığımızla,sanki, şüphe götürür gibi.

12 yıl, 1 ay     
« geri 1 2
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar