Yazmayı sevdiğinizi ve ileride bir yazar olmak istediğinizi düşünüyorum. Gelin, fikirlerimizi paylaşalım. Neler yazarsınız? Yazarken nelere dikkat edersiniz? Hiç kitap çıkarmaya çalıştınız mı? Hadi, bu grup sizi bekliyor! :)
Yazı odası bölümünde ''yazmak'' üzerine yazarlardan derlediğim ve ingilizceden çevirdiğim makaleleri yayımlıyorum. Meraklısına.
http://misafircocuk.blogspot.com/p/yazi-odasi.html
Bilge olduklarına dair bir söylemde bulunmadım ki. Ayrıca bunun başlıkla da ilişiği yok.
Roman bir estetik veya şairene kelimeler dizisinden ibaret heyacanlı ve merak uyandıran öykülerdir. Onları yazanlar da öyle büyük bilge, durmadan koşan ve bilgisini artıran kişiler filan değildir. Sadece salt süslü şairene kelimeler dizisinden ibaret olan bir roman yazarı gösterin ki büyük insan, büyük bilge olsun, ben duymadım....
Zor, engebeli yol... Umuyorum "edebiyatı" işleyecek yeni kalemler gün yüzüne çıkabilirler.
kabuğuna çekilmedikçe gördüğünü işleyemez bence yazar. gerektiğinde bir soluklanıp kendini soyutlamalısın. durmadan koşmalı, koşarken de yazabilmelisin :) işte tüm mesele bu! (mu?)
Zaten bu yazarları da düşünmesek kendimizi itekletecek, motive edecek şey bulamayacağız. "Okuyunca ne olacak?" diyen ebeveynleri geride bırakabilmek en büyük dileğim. :) Çünkü okumanın önemini bilmeyen devrin yazmayla ilişiği ne kadar olur? Öğrenmeyi reddeden bir milletiz. Üzülüyorum.
Hayatta zaten sürekli böyle anlar yaşıyoruz :D Hiçbir şeye adam akıllı vakit ayıramıyoruz, ne acı. Ama Tolstoy'u örnek vermek istiyorum. Adamın 10 çocuğu vardı ama yine de yazdı. Gerçi, 10 çocuğunu da kadıncağızın başına bıraktı, sonunda da onu terk edip dünya turuna çıkmaya kalkıştı ama her şeye rağmen iyi bir yazardı.
Kesinlikle örtüşüyor. Ama bir de bulunduğu ortam sayesinde rutin şekilde ilerleyebilme söz konusu. İnzivaya çekilebilmeli yazar, kabuğuna kaçabilmeli. Günümüzde belki şartlardan ötürü bizim bu tür imkanlarımız yok. Düşünsenize, kurguda bir oda içerisindesiniz ve yaptığınız tek şey -saatin yelkovanını koparıp nereye saklayacağınızı düşünmek. Öyle ki o an kapıdan kardeşiniz giriyor seslenerek. Sekiz yaşında. Varın siz düşünün. Yahut evlisiniz, bu gelen çocuğunuz. Ha evlilik durumunda o kapıyı kilitleme lüksünü kendimizde bulabiliriz, ancak diğerinde işler böyle yürümeyebiliyor. Keza ilk durumda kendimi örnekledim. Belki de ilk başta kast ettiğim de buydu. İmkanım olsa da, bu uzun soluklu yolculukta nefes almasam, dikilmeseler karşımda... :)
Durmadan koşanların sürekli yeni hayatlar tanıdıklarına inanıyorum. Sürekli farklı haksızlıklar, ölümler, acılar görüp dolan yazar, kendini kitap yazarak, o hayatları farklı bir pencereden sunarak ve sonunda da olayı kendi istediği gibi bitirerek mutlu oluyor, rahatlıyor. Yani yazar, fikren ve cismen sürekli birikim yaşıyor. Okuyor, anlıyor, anlatmak istiyor ve durmadan koşuyor :)
Büyük ölçüde fikren ve cismen nerede bulunduğun önemlidir değil mi?