İlk iki belki üç hikayeden sonra sürekli ölümleri bekledim ki beklentim de karşılıksız kalmadı.
Zweig, insanların duygularının kafalarının içinde cereyan edişini çok iyi anlatıyor. O azabı bizlere de hissettiriyor.
Normal görünen insanların anormalliğe olan meyilleri göze çarpıyor. Yok artık diyor insan ama bir yanı da doğru olduğunun farkında bunların.
Bezginlik’te anlatılan hikayenin son kısmı dışında kalanlar bu coğrafyada yaşayan birçok kişinin düşünceleri aslında. Herhangi bir yerde oturup rastgele anlatılanları dinlersek eğer Liebmann’ın yaptıklarını yapmak isteyen insanlarla karşılaşırız.(karşılaştım- çok fazla)
Amok Koşucusu’ndaki o bir kişiye bağlılık bana Zeki Demirkubuz’un ‘Masumiyet ve Kader’ filmlerini hatırlattı.Aynı zamanda gemide gelişen olay yazarın 'Satranç' kitabıyla da benzeşiyor.
İnsan bazen öyle bir raddeye geliyor ki içindekileri hiçbir şeyi umursaman bir ahmak ıslatan gibi boşaltıyor. Doktorun durumu da buydu.
… ,her şeyi içine atmak insanı boğuyor neredeyse, … - sayfa 79 – Amok Koşucusu-
Gururlu olması hoşuma gidiyordu, ama bu gururu boyunduruk altına almak da istiyordum, … - sayfa 146 – Ay Işığı Sokağı-
Son olarak dünya güllük gülistanlık değil ama bunca karamsarlık(karanlık) niye Zweig Efendi?
Hem kısa hem sürükleyici olduğu için bir oturuşta bitirilen bir kitap. Zweig'in anlatımını seviyorum, karakterlerinin ruh hallerini, psikolojilerini çok güzel tasvir ediyor. Ben sevdim bu kitabını da