Birlikte seçelim, birlikte okuyalım, isteyen ve okuyanla birlikte tartışalım📖📚📒
Geç güç de olsa daha önce yarım bıraktığım kitabımı nihayet bitirebildim:)
Tahsil Yücel ilk kez okuduğum için diğer kitapları ile kıyaslamam mümkün değil; dil ve anlatımını, ufuk açıcı olmasını, alıntıları, tartışmaları ve tabii eleştirilerini beğenerek okudum. Eleştiri olarak mükemmel! Roman olarak sevemedim, kurgusu vs. iyi değildi, yeterince derin değildi, karakterler yüzeyseldi. Taslak gibi olmasına ve iyi işlenmediği noktasında yorumlarınıza katılıyorum. 2073 olarak bazı tutarsızlıklar da vardı tabii.
Kitapta çokça vurgulanan Karamazov Kardeşleri bu zamana kadar okumayışıma yerindim, Emile Zola'nın 'Suçluyorum'unu hemen okuma listeme aldım. Kadın karakterleri konusunda bilinçli mi bilemiyorum ama GülTezcan ve İnci hoş sevimli iken, Temel Diker'in gökdelenlerini ve özgürlük anıtını üstün teknoloji ile inşa eden mühendis kadın neden çok becerikli/zeki ve çirkindi:( Oysaki üretimde tek yer alan kadın o.
Fırsat bulursam Tahsin Yücel'in öykülerini okumayı çok isterim. Belki o zaman yazar hakkında daha fazla düşüncem olur.
İyi ki seçtik de okuduk..yoksa zor bitirirdim:)
Merhaba
Eylül Kitabımızı konuşmak için bu hafta sözleşmiştik:) ilk yorum benden olsun:)
Hala okuyanlar yorumumu bitirince okusunlar bence:)
okuduğum ilk Tahsin Yücel kitabı ve gerçekten bunca zamandır neden okumadığımı bilmiyorum:/
2073 yılında geçen, geleceğin Türkiyesinin konu edindiği "Gökdelen" bence bizim bizimle yüzleştiren bir kitap. Çok gerildiğim anlar oldu okurken. Hatta çevremdekilere konuşmalardan kesitler okuduğum bile oldu:))
Ülkede aklınıza gelecek her kurumun özelleştiği, doğanın yok edildiği bir Türkiye'de "yargının özelleştirilmesi" fikri üzerine ülkedeki olayların anlatıldığı kitap dediğim gibi bir çok yönden günümüz Türkiyesinin resmi gibiydi. Gerçi insanın olduğu yerde umut hep vardır dedirten bir sonla bitse de gene sinir bozucuydu. :))Ayrıca bir kitabın gücünü de gösteren bir kurgusu var "Gökdelen"in. Bir kitap yazılıyor hem "yargının özelleştirilmesi fikrini eleştiren hem de bu fikri ortaya atan - sözde eski devrimcilerden- avukat Can Tezcan'a ve zengin işadamlarına- müteahhitlere- yönelik. Elden ele dolaşan bu kitap Yılkı İnsanları denilen, kendisini doğaya emanet eden-iktidarlar tarafından şehir dışı edilen- yok sayılan- insanların ve halkın gücüyle geleceğe yön veriyor.
Gökdelen aslında kitapta bir roman kahramanı gibi kendisine rol buluyor. new yorklu Temel sayesinde İstanbul yeşilden arındırılıp simetrik gökdelenlerle doluyor. Şunu demeden geçemeyeceğim Temel beyin simetrik sistemi temellendirdiği cümlerler gerçekten iyidi:)) ha bir de özgürlük heykeli var tabi :)
Daha bir çok şey yazabilirim ama yorumlar gelip karşılıklı sohbete dönersek diye bir kısmını yazmıyorum.:)
Bence "İyi ki okuduk" :)
Kitabı bitirir bitirmez yazayım dedim :) Öncelikle bilge çetin ve Asterion arkadaşlarımızın yorumlarına katılıyorum.
Tahsin Yücel 'i ilk defa okudum; dili sade,anlaşılır ve akıcı bir anlatımı var. İçerik açısından bana da sanki çok yüzeysel kalmış gibi hissettirdi, daha derinlemesine inilebilir, sadece Can Tezcan tarafından değilde diğer karakterler tarafından da konuya bakış açısı katılabilirdi. Konusu güzel ama yavan kalmış gibi geldi, bir çok yerden genişletilebilir bir ön çalışma gibi...
Distopya sayılır mı? Sayılır, bunun 1-2 üst seviyesi de ülkemiz zaten (çok mu karamsar oldum ki :)). Distopya olarak bakarsak da, erkek egemen bir toplum normal geldi; yakın gelecek, toplumun her alanından çekilmiş kadınlar (ama hala umudum var)... İnatçı Giresunlu Hikmet Baba'ya da bir yakınlık hissetmedim değil, hemşehrim olduğundan mıdır nedir? :))
Diğer kitaplarının daha iyi olduğunu umarak, yazarı okumaya bu kitapla başlamam iyi oldu diyebilirim, öneren arkadaşlara teşekkürler :)
Merhabalar herkese.
Kitabı bitirdim az önce, hemen yetiştim yorumlara:) Öncelikle ben de Bilge Çetin gibi kitabı daha önce okuduğum Tahsin Yücel kitaplarından daha özensiz buldum, hatta taslak gibi sanki, yeterince işlense daha iyi olabilecekmiş gibi. Ama konu ilginç tabii ki, okuduğuma memnunum.
Ve Özlem'in dediği gibi kitapta işlenen pek çok şey bizi anlatıyor, siyaset dünyası, medya, yargı ve ülkemizde şehir planlamasının nasıl işlediği (ipucu: rüşvet)...
Yargının özelleştirilmesi konusu da çok ilginç ama bunun işe yarayacağına ne okur olarak ben inanabildim ne de kitabın karakterleri inanabildiler sanki. Aslında Tahsin Yücel için bu düşüncenin temeli var, Peygamber’in Son Beş Günü kitabında da sinyalleri veriliyordu. "Madem kenter düzeni var, her şey ona uygun olmalı, hatta ülkeyi her şeyiyle kenterler yönetmeli" düşüncesi dillendiriliyordu o kitapta da (“şaşırtı bozan” sayılmaz sanırım bu😊) Üstelik bu Marksizme dayandırılıyor. Sosyal devlet, devrimi geciktiriyor çünkü bu düşünceye göre. Bu kitap da bu düşünceye uygun olarak yazılmış gibi göründü bana. Nitekim kenter düzeni son özelleştirmeler ve özgürlük heykeli ile son noktasına ulaşınca yılkı insanlarını harekete geçirecek kıvılcım çakılmış oldu.
Yılkı insanları yakıştırması da çok güzel olmuş bence, kelime yerine tam oturmuş. Yükseklerde yaşayıp bu insanları görmeyen gökdelen sakinleri meselesi de hem metaforik hem de gerçek anlamıyla etkileyici. Bu gökdelene taşınan maddi durumu iyi insanlar konusu da 1950lerden sonra evlerini apartman yapılması için müteahhite verip çok matah bir şeymiş gibi apartmana taşınan zenginler dönemini anımsattı. Bir üst noktası gökdelen olacaktı tabii ki… (Bu apartman konusu edebiyatımızda sık yer bulan bir konu değil mi? İlk olarak Orhan Pamuk geliyor aklıma ama net hatırlayamadım, Kara Kitap’ta mı bahsediyordu acaba, belki de İstanbul kitabında? Bir de Melih Cevdet Anday Aylaklar kitabında da işlenen bir konuydu. Başka da vardır eminim. Büyük bir değişim çünkü.)
Bunun dışında olumsuz anlamda dikkatimi fazlaca çeken bir konu vardı, kadın karakterler konusu. Çok az kadın karakter vardı, siyaset dünyasında hiç yoktu hatta. En çok işlenen kadın karakter olan Gül Tezcan'ı 2073 yılı kadını olarak hiç benimseyemedim. Gül Tezcan avukatlık okumuş/bu alanda bir süre çalışmış, eskiden Marksist bir eylemciymiş… Ama şimdi ne yapıyor? 2073 yılında bir günü nasıl geçiyor? İşten gelen kocasını karşılayıp terliklerini getiriyor, yemek hazırlayıp sofrayı kaldırıyor, ha bir de çalar saat görevi görüyor. Tahsin Yücel eski nesil sayılır tabii ama bilemiyorum, başka kitaplarında daha iyi kadın karakterler vardı. Gül Tezcan dışında İnci de sadece güzelliği ve telefonları haber vermesiyle yer alıyor. Bu ikisi dışında mühendis kadın ve bir kadın yargıcın adı geçiyor ama belli belirsiz yer alıyorlar, Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Haksızlık mı ediyorum acaba?
Bu arada kitaptaki -başta Dostoyevski olmak üzere- edebiyat atıflarına bayıldım. Hemen ilk sayfalarda Karamazov, Smerdyakov vs göze çarpması çok hoştu. Bir de Tahsin Yücel kitapları haricinde rastlama ihtimalimizin pek yüksek olmadığı kelimelerin birkaçını not aldım, sürpriz yerine şaşırtı, koordinat yerine yerlem, müteahhit yerine yüklenici, ticaret yerine tecim, burjuva yerine kenter, kültür yerine ekin. Şaşırtıyı benimsedim hemen, diğerlerini kullanır mıyım bilmem😊
Kitapla ilgili düşüncelerim ve notlarım şimdilik bu kadar, sizlerin de düşüncelerinizi merak ediyorum.
Selamlar...
Merhaba tekrar.
Özlem; o bozuk düzenin içindeki eksiklikler/çarpıklıklar bilinçlidir tabii, dediğin gibi kadın meselesi de öyle olabilirdi ama pek sanmıyorum. Bazı şeyler dediğin gibi kasten öyle kurgulanmış olabilir. Örneğin güvenlik görevlileri seçilirken kadın kotasının yüzde on olması, siyasette hiç kadın karakter olmaması, sarışın(!) kadın gazete yazarlarının saçma fikirler ortaya sürmeleri vs o sistemin sorunları olabilir ama nispeten bilinçli insan örneği olarak sunulan Gül Tezcan kitabın sorunu diye düşünüyorum.
Tabii her yazarı dönemine göre değerlendirmek ve günümüz için beklediğimiz düşünce yapısını eski yazarlardan beklememek lazım, Tahsin Yücel 1933 yılında doğmuş bir yazar nihayetinde. Fakat Peygamberin Son Beş Günü'nündeki kadın karakteri tanıdıktan sonra bu kitap kurgu ve anlatım yanında düşünce yapısı olarak da daha geri kalmış gibi geldi bana.
Bu arada bir de alıntı yazmak istiyordum, edimlerimizin öznesi olamamakla ilgili bir bölümde, Rıza Koç'un sözleri çok hoşuma gitti:
"Yaşadığımız dönemin getirdiği bir şey bu, senin hiçbir suçun yok; hiçbirimiz özne değiliz gerçekte, hiç kimse özne değil, bu yüzden de edimlerimiz amaçladığımız sonuçlara götürmüyor kolay kolay. İkimiz de düşüncelerimizin, daha doğrusu birbirini tutmayan bir takım düşünce kırıntılarının tutsağıyız."
Edimlerimizin öznesi olabilmek dileğiyle...:)
Merhaba Özlem.
İki gün önce bitirdim Gökdeleni. Diyaloglara dayanan bir yapısı olduğundan çabuk bitti. Uzun bir süre önce 'Yalanı'ı okumuştum ve epey bir müddet etkisinden çıkamamıştım. Yücel'e hayranlığım o kitapla başlamıştı. Ancak Gökdelen de aynı etkiyi hissedemedim. Bana , bir telaşla, tabiri caizse can havliyle yazılmış gibi geldi. Hikaye güzel olmakla, harika tanımlamalar (yılkı adamları gibi) kullanılmakla birlikte düşünce örüntüsü açısından yavan kalmış. Diyaloglar sayesinde farklı tiplemelerle tanışıyoruz ancak onların düşünce dünyasına çok fazla sokulamadığımızdan tanışıklığımız belli bir seviyede kalıyor. Açıkçası Yalan'da okuyucusunu edebi ve teknik açıdan doyuran bir yazarın kaleminden böyle bir eser nasıl çıkar diye düşünmedim değil.
Yine de üzerinde düşünülmesi , tartışılması gereken bir eser. Bu açıdan bende iyi ki okuduk diyorum.
Sedeff, kitabı okumana ve yorum yapmana sevindim ben de.
Yorumundaki şu kısım da ayrıca önemli bence: "Gül Tezcan ve İnci hoş sevimli iken, Temel Diker'in gökdelenlerini ve özgürlük anıtını üstün teknoloji ile inşa eden mühendis kadın neden çok becerikli/zeki ve çirkindi:( Oysaki üretimde tek yer alan kadın o."
Başka kitaplarda kalabalıklaşarak buluşmak üzere...
Şu soruyu da sormadan geçmeyeyim; Sizce kitap bir distopya örneği sayılabilir mi?
Asterion kelimeler konusu Tahsin Yücel'in en çok eleştirildiği bir alan. Bu konuda çok takıntılı kendisi. İlginç olan çoğu kelimesini TDK da bulamıyorsunuz. : )) Bende şiirle uğraşan biri olarak en çok bu yönünü sevdim kitaplarında. Kelime oyunlarına, bayılırım bu yüzden hiç zorluk çekmiyorum onu okurken.
Senin de söylediğin gibi kitap bir taslağı andırıyor, bazı tezatlar da göze çarpmıyor değil. Örneğin dönemin en kıvrak zekalı, en olaya hakim avukatı nedense Yargı özelleşince "Anamalcıların" yargıyı istedikleri gibi kullanılabileceklerini kestiremiyor.
Can Tezcan'ın anamalcılarla sıkı fıkılığı ve kitapta sık sık vurguladığı küreselleşen ( dünyada 2073 de hala küreselleşmemiş o da ayrı ) dünya düzeninde tezatların iç içe geçişi de Marksistlere bir gönderme sanırım.
Kitap bana biraz Gezi olaylarını da hatırlattı. O olayda kitapta işlenen konu üzerinden alevlenmişti. Gezicilerde yılkı adamlarını anımsattı haliyle. (Bu sözlerim kesinlikle polemik amaçlı değil sadece bir gözlemimi paylaşıyorum)
Asterion "kadın" konusunda tamamen katılıyorum. Yılkı insanları değil yılkı adamları tamamlaması da aslında bu konuya güzel bir örnek. Tahsin Yücel (şu ana kadar okuduğum iki kitabı çerçevesinde ) kurgularında, erkek egemen bir dünya sunuyor okuyucusuna.
Dosto alıntılarını da çok yerinde buldum. Çoğu Türk yazarı gibi, sok gözüme gözüme yapmadan, okuyucuyu cahil addedip tane tane anlatmadan (bunun tam tersi yazarın kendini alim saymasıdır) kararında aktarmış okuyucuya.