Abelard ve Heloise

Kuşaktan kuşağa aktarılan destanlaşmış aşk öyküleri hep dokunaklıdır. Abélard ile Héloïse'in 12. yüzyılda, Fransa'da yaşadıkları da işte böyle öykülerden biri. Tıpkı Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ya da Romeo ve Jülyet gibi onlar da amansız bir kaderin pençesine düşüp aşkları yüzünden acı çeken iki kişi. Engelleri aşamayıp ömürlerini hüzne ve ıstıraba bağlayanlardan. Bu kez iki sevdalıyı ayıran ailevi ve dinsel engellere rağmen kapandıkları manastırlardan birbirlerine yazdıkları mektuplar aralarındaki bağın gücünü günümüze kadar ulaştırmayı başardı. Latince yazılmış olan bu mektuplar 16. yüzyıldan itibaren çeşitli dillere çevrilip yayımlanınca İngiliz yazar ve ozan Ronald Duncan'ın da dikkatini çekti. Duncan çağının ötesinde önem taşıyan bir din bilimci, düşünür ve ozan olan Abélard ile yaşadığı dönemin kadınlarında pek rastlanmayan bir kültüre, eğitime, toplumsal bilince ve duyarlılığa sahip Héloïse arasındaki yazışmaları şiirsel bir dille yeniden kaleme almış. Acıklı mı? Evet. Etkileyici mi? Çok. Benzersiz mi? Hayır. Hatta "Bazı şeyler hiç değişmiyor" dedirtiyor insana.
-ZA-

Kuşaktan kuşağa aktarılan destanlaşmış aşk öyküleri hep dokunaklıdır. Abélard ile Héloïse'in 12. yüzyılda, Fransa'da yaşadıkları da işte böyle öykülerden biri. Tıpkı Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ya da Romeo ve Jülyet gibi onlar da amansız bir kaderin pençesine düşüp aşkları yüzünden acı çeken iki kişi. Engelleri aşamayıp ömürlerini hüzne ve ıstıraba bağlayanlardan. Bu kez iki sevdalıyı ayıran ailevi ve dinsel engellere rağmen kapandıkları manastırlardan birbirlerine yazdıkları mektuplar aralarındaki bağın gücünü günümüze kadar ulaştırmayı başardı. Latince yazılmış olan bu mektuplar 16. yüzyıldan itibaren çeşitli dillere çevrilip yayımlanınca İngiliz yazar ve ozan Ronald Duncan'ın da dikkatini çekti. Duncan çağının ötesinde önem taşıyan bir din bilimci, düşünür ve ozan olan Abélard ile yaşadığı dönemin kadınlarında pek rastlanmayan bir kültüre, eğitime, toplumsal bilince ve duyarlılığa sahip Héloïse arasındaki yazışmaları şiirsel bir dille yeniden kaleme almış. Acıklı mı? Evet. Etkileyici mi? Çok. Benzersiz mi? Hayır. Hatta "Bazı şeyler hiç değişmiyor" dedirtiyor insana.
-ZA-


Değerlendirmeler

değerlendirme
9 puan

Tutkulu bir aşkın ürünü olan mektuplardan oluşan bir kitap

"Elin, elin değmiş bu mektuba,
aşık olduğum elin!
hakkım var o elin yazdıklarını okumaya..."


"Ben sadece boynunun guzel kivrimlarini degil, koltukaltinin terini de sevdim"
Fazla söze gerek yok :)

10 puan

çok çok ilginç bir eser tiyatro versiyonuda mevcut okunmalı

8 puan

Ann Chamberlin’in “Safiye Sultan” kitap üçlemesinden birinin ismi “Hadım Edilmiş Bir Aşk”tı. Bu kitabı okurken, sürekli aklımda tekrar edip durdu bu söz. Hadım edilmiş bir aşk…Hikayeyi anlatınca neden hadım edilmiş bir aşk olduğunu anlayacaksınız.

Abelard ve Heloıse yaşadıkları hüzünlü aşkla Fransa tarihinin en iç burkucu hikâyelerinden birisi olmuştur. Bu aşk yaşanmasaydı yine her ikisi de kendi alanında tarihe geçecek önemdeydi aslında.

Abelard; Fransız tarihinin Rönesans’ın doğmasına ışık tutan, akıcı felsefeyi savunan, diyalektiği gerçeğe götüren yol olarak gören, sözcüklerin anlamlı bir biçimde nasıl kullanılabileceğini gösterirken, bir yandan da fiziğin alanına giren şey'lerin doğruluğunu kanıtlamakta dilin tek başına yeterli olmayacağını vurgulayan bir filozoftu. Kimi zaman, alanında kendini kanıtlamış -aynı zamanda hocası olan- Roscelinus ve Guillamue gibi filozoflarla karşıt görüşlerde yer aldı. Sonunda kendi mantık yazılarında bağımsız bir dil felsefesini başarıyla geliştirdi. Ayrıca bestelenmiş şiirleriyle de dönemin en önemli şairlerinden oldu. Ne yazık ki pek az eseri günümüze kadar gelmiştir. Hayatını kaleme aldığı otobiyografi niteliğindeki Remzi Kitabevinden çıkan kitabı “Bir Mutsuzluk Öyküsü”nde de kitaba konu olan aşkına ve hayatına dair izlenimler edinebilirsiniz.

Heloıse ise; zeki, iyi eğitim almış, kültürlü felsefeye merak salmış bir genç bayandır. Dayısı Fulbert, annesinin ölümünden sonra yanına aldığı yeğenini felsefe öğrensin diye Abelard’ın yanına ders almaya gönderir. Olaylar bunun akabinde başlar. O zaman 37 yaşında olan Abelard’la, 17 yaşındaki güzel Heloıse birbirine aşık olur. Kimilerine göre aslında dayısı olmayan, kimilerine göre dayısı olsa bile Heloıse’de gözü olan Fulbert bu ilişkiye onay vermez. Fulbert çifti ayırır fakat Heloıse hamiledir. Abelard, Heloıse’i dayısından kaçırarak ailesinin yanına götürür. Heloıse orada bir erkek çocuk dünyaya getirir. Sonra Heloıse’nin isteğiyle gizli kalması koşulukla bir evlilik gerçekleştirirler. Artık çocuk ve evlilik olduğuna göre dayının onları affedeceğini düşünürler fakat gizli kalan evlilikle beraber toplum gözünde gayri-meşru çocuk sahibi olan Heloıse’i dayısı affetmez. Abelard, Heloıse’yi bir manastıra yerleştirir. Heloıse, dayının gazabından kurtulmuştur fakat Abelard için aynı durum söz konusu değildir. Heloıse’nin dayısı bir gece odasına girerek Abelard’ı zorla hadım etmiştir. Bu olay onu derinden sarsar kendini dine verir. Dini görüşlerini beğenmeyen düşmanları Abelard’ın eserlerini yakar. İyice yıkıma uğrayan Abelard kendine “Sığınak” adını verdiği bir manastır kurar, düşmanları onu burada da rahat bırakmayınca Brötanya’daki Aziz Gildas Manastırına yerleşir. Rahibe olarak hayatına devam eden Heloıse’i ise “Sığınak”a yerleştirir. Yıllarca birbirlerinden habersiz birbirlerini delice sevmeye devam eden çiftin yolları Heloıse’nin yanlışlıkla eline geçen Abelard’a ait bir mektupla yeniden kesişir. Birbirlerine aşklarını, tutkularını, çaresizliklerini anlatan yedi mektup yazarlar.

Biri hadım edilmiş bir erkek, diğeri rahibe bir kadın. Sonunda Abelard’a “tarih beni bir şair, bir filozof olarak değil, bir sevgili, senin sevgilin olarak hatırlayacak.” dedirtecek yıllarca sönmeyen ateşe gebe bir aşk. Hikaye böyle. “Neşve tahsil ettiğin sagar da senden gamlıdır/ Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan” mütevellit ben artık burada susarım. Derler ki, “aşk; bilmeyenlerin konuştuğu bilenlerin sustuğu şeyin adıdır.” Suskunluğum aşktan anladığımdan değil, anlamadığımdan. Elbette şu ahir ömrümde üç-beş kelam edecek kadar aşka tanıklık ettim lakin “yaşadın mı?” derseniz. Orada dururum. Biz aşkı sanmalardan ibaret yaşıyoruz. Bunu “Şems ve Pervane Masalı”nı okuyunca öğrendim. Aşk yok etmiyorsa aşk değildir. Etrafımızda oluşan değerlerin değişmesiyle aşka yüklediğimiz anlam değişti, aşk vermektir lakin biz hep aldık. Velhasıl kelam biz hiç aşık olmadık. Neyse hikayenin geri kalanında aşk nereye evrilmiş merak edenlere kalsın.

“Umarım öldüğünde yanıma gömülmek istersin,
Toprağa karışmış kollarım uzanır, kucaklar seni."

diyen Abelard 1142 de ölür. Kendisinden 22 yıl sonra da Heloıse ölür. Mezarları ayrı yerlerde olan aşıklar tam 750 sene sonra Paris’teki Pére Lachaise Mezarlığında bir anıt mezarda, polis gözetiminde birleştirilir.

Gelelim biz bu aşkı nasıl bugüne kadar taşıdık onun hikayesine. Abelard ve Heloıse birbirine yedi mektup yazdı dedik ya, İngiliz yazar Ronald Duncan bu mektupları Latinceden Fransızcaya çevirerek oyunlaştırdığında mektup sayısı on ikiye çıktı. Duncan’a göre, Heloıse’nin yazdığı mektuplar tarih boyunca yazılmış en iyi düzyazı örneklerindendir. Öyle ki anlatım dilindeki ustalığın Jane Austin’i kekeme bırakacak kadar güzel olduğunu söyler. Fransız tarihinin bu iki önemli ismini daha önce ele alanlar olmuş ama oyunlaştırmak bir İngiliz’e kısmet olmuş. Duncan’da aşktaki ve mektuplardaki şiirsel duygusallığı süslemeden yalın kelimelerle bize aktarmış. OyununTürkiye macerası 1980’lerin sonuna dayanıyor. Tilbe Saran (Heloise), Cüneyt Türel (Abelard) oyunculuğunda Aksanat’ta gösterilen oyun birçok ödül aldı. Tabii 2007 yılında Aksanat’ın kapanmasıyla birlikte oyun gösterimde değil. Zaten Cüneyt Türel’de hayatta değil. Yeri gelmişken usta oyuncumuzu rahmetle analım.

Kitaptan Altını Çizdiklerim:

-Ayrılık, sevdanın türbesidir derler.
Derler ki, uzun ayrılıklarda ölür gidermiş sevdanın sıcaklığı.Madem öyle, neden azalmadı aşkımız, bir nebze bile ?

-Öldün diye sana olan sevgimin azalacağını düşünecek kadar saf mısın ?

-Taptığım, özüne indirgese de seni, ölüm bile azaltamaz sevgimi.

8 puan

Ann Chamberlin’in “Safiye Sultan” kitap üçlemesinden birinin ismi “Hadım Edilmiş Bir Aşk”tı. Bu kitabı okurken, sürekli aklımda tekrar edip durdu bu söz. Hadım edilmiş bir aşk… Aklıma; literatüre “Heloise Kompleksi” diye geçen dillere destan bir aşk hikayesi ve bu aşkla yanıp tutuşan Abelard ile Heloise geldi. Üstelik bu aşk, salt “hikaye” değil, ete kemiğe bürünmüş, yaşanmış, gerçek bir aşk!!!
Hikayeyi anlattığımda neden hadım edilmiş bir aşk olduğunu anlayacaksınız.

Abelard ve Heloise yaşadıkları hüzünlü aşkla Fransa tarihinin en iç burkucu hikâyelerinden birisi olmuştur. Bu aşk yaşanmasaydı yine her ikisi de kendi alanında tarihe geçecek önemdeydi aslında.

Abelard; Fransız tarihinin Rönesans'ın doğmasına ışık tutan, akıcı felsefeyi savunan, diyalektiği gerçeğe götüren yol olarak gören, sözcüklerin anlamlı bir biçimde nasıl kullanılabileceğini gösterirken, bir yandan da fiziğin alanına giren şey'lerin doğruluğunu kanıtlamakta dilin tek başına yeterli olmayacağını vurgulayan bir filozoftu. Kimi zaman, alanında kendini kanıtlamış -aynı zamanda hocası olan- Roscelinus ve Guillamue gibi filozoflarla karşıt görüşlerde yer aldı. Sonunda kendi mantık yazılarında bağımsız bir dil felsefesini başarıyla geliştirdi. Ayrıca bestelenmiş şiirleriyle de dönemin en önemli şairlerinden oldu. Ne yazık ki pek az eseri günümüze kadar gelmiştir. Hayatını kaleme aldığı otobiyografi niteliğindeki Remzi Kitabevinden çıkan kitabı “Bir Mutsuzluk Öyküsü”nde de kitaba konu olan aşkına ve hayatına dair izlenimler edinebilirsiniz.

Heloise ise; zeki, iyi eğitim almış, kültürlü felsefeye merak salmış güzel bir genç bayandır. Dayısı Flubert, annesinin ölümünden sonra yanına aldığı yeğenini felsefe öğrensin diye Abelard’ın yanına ders almaya gönderir. Olaylar bunun akabinde başlar. O zaman 37 yaşında olan Abelard’la, 17 yaşındaki güzel Heloıse birbirine aşık olur. Kimilerine göre aslında dayısı olmayan, kimilerine göre dayısı olsa bile Heloise’de gözü olan Flubert bu ilişkiye onay vermez. Flubert çifti ayırır fakat Heloise hamiledir. Abelard, Heloıse’i dayısından kaçırarak ailesinin yanına götürür. Heloıse orada bir erkek çocuk dünyaya getirir. Sonra Heloise’in isteğiyle gizli kalması koşuluyla bir evlilik gerçekleştirirler. Artık çocuk ve evlilik olduğuna göre dayının kendilerini affedeceğini düşünürler fakat gizli kalan evlilikle beraber toplum gözünde gayri-meşru çocuk sahibi olan Heloise’in dayısı onu affetmez.

Abelard, Heloise’i bir manastıra yerleştirir. Heloise, dayısının gazabından kurtulmuştur fakat Abelard için aynı durum söz konusu değildir. Heloise’in dayısı bir gece Abelard’ı zorla hadım ettirir. Bu olay onu derinden sarsar ve kendini dine verir. Dini görüşlerini beğenmeyen düşmanları Abelard’ın eserlerini yakarlar. İyice yıkıma uğrayan Abelard kendine “Sığınak” adını verdiği bir manastır kurar, düşmanları onu burada da rahat bırakmayınca Brötanya’daki Aziz Gildas Manastırına yerleşir. Rahibe olarak hayatına devam eden Heloise’i ise “Sığınak”a yerleştirir. Yıllarca birbirlerinden habersiz birbirlerini delice sevmeye devam eden çiftin yolları Heloise’in eline yanlışlıkla geçen Abelard’a ait bir mektupla yeniden kesişir. Birbirlerine aşklarını, tutkularını, çaresizliklerini anlatan yedi mektup yazarlar.

Biri hadım edilmiş bir erkek, diğeri rahibe bir kadın. Sonunda Abelard’a “tarih beni bir şair, bir filozof olarak değil, bir sevgili, senin sevgilin olarak hatırlayacak” dedirtecek, yıllarca sönmeyen ateşe gebe bir aşk. Hikaye böyle. “Neşve tahsil ettiğin sagar da senden gamlıdır/ Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan” mütevellit ben artık burada susarım. Derler ki, “aşk; bilmeyenlerin konuştuğu bilenlerin sustuğu şeyin adıdır.” Suskunluğum aşktan anladığımdan değil, anlamadığımdan. Elbette şu ahir ömrümde üç-beş kelam edecek kadar aşka tanıklık ettim lakin “yaşadın mı?” derseniz. Orada dururum. Biz aşkı sanmalardan ibaret yaşıyoruz. Bunu “Şems ve Pervane Masalı”nı okuyunca öğrendim. Aşk yok etmiyorsa aşk değildir. Etrafımızda oluşan değerlerin değişmesiyle aşka yüklediğimiz anlam da değişti, aşk vermektir lakin biz hep aldık. Velhasıl kelam biz hiç aşık olmadık. Neyse hikayenin geri kalanında aşk nereye evrilmiş, merak edenlere kalsın.

“Umarım öldüğünde yanıma gömülmek istersin, toprağa karışmış kollarım uzanır, kucaklar seni." diyen Abelard 1142 de ölür. Kendisinden 22 yıl sonra da Heloise ölür. Mezarları ayrı yerlerde olan aşıklar tam 750 sene sonra Paris’teki Pére Lachaise Mezarlığında bir anıt mezarda, polis gözetiminde birleştirilir.

Gelelim biz bu aşkı nasıl bugüne kadar taşıdık onun hikayesine. Abelard ve Heloıse birbirine yedi mektup yazdı dedik ya, İngiliz yazar Ronald Duncan bu mektupları Latinceden Fransızcaya çevirerek oyunlaştırdığında mektup sayısı on ikiye çıktı. Duncan’a göre, Heloise’in yazdığı mektuplar tarih boyunca yazılmış en iyi düz yazı örneklerindendir. Öyle ki anlatım dilindeki ustalığın Jane Austin’i kekeme bırakacak kadar güzel olduğunu söyler. Fransız Tarihinin bu iki önemli ismini daha önce ele alanlar olmuş ama oyunlaştırmak bir İngiliz'e kısmet olmuş. Duncan da aşktaki ve mektuplardaki şiirsel duygusallığı süslemeden yalın kelimelerle bize aktarmış. Oyunun Türkiye macerası 1980’lerin sonuna dayanıyor. Tilbe Saran (Heloise), Cüneyt Türel (Abelard) oyunculuğunda başta Aksanat olmak üzere, birçok sahnede gösterilen oyun ödüller aldı. Tabii 2007 yılında Aksanat’ın kapanmasıyla birlikte oyun gösterimde değil. Zaten Cüneyt Türel de artık hayatta değil. Yeri gelmişken usta oyuncumuzu rahmetle analım.

Kitaptan Altını Çizdiklerim:
-Ayrılık, sevdanın türbesidir derler.
Derler ki, uzun ayrılıklarda ölür gidermiş sevdanın sıcaklığı.Madem öyle, neden azalmadı aşkımız, bir nebze bile ?
-Öldün diye sana olan sevgimin azalacağını düşünecek kadar saf mısın ?
-Taptığım, özüne indirgese de seni, ölüm bile azaltamaz sevgimi.

10 puan

https://illekitap.blogspot.com/2019/04/ronald-duncan-abelard-ve-heloise.html

Öncelikle söylemeliyim ki böyle karkaterlerin olduğunu ve aşklarının da efsaneleştiğini bilmiyordum. Ancak Sylvain Reynard'ın Gabriel'in Cehennemi serisi bana en az Romeo ile Juliet kadar efsaneleşen başka aşkların, hikayelerin olduğunu gösterdi. Tıpkı Dante ve Beatrice gibi...

O kitapta Abelard ve Heloise isimlerini görüp ve araştırmalarımdan sonra ikisinin mektuplarından oluşan ve Helikopter yayınları tarafından yayınlanan bu kitabı bulduğumda hemen aldım. Öncelikle çeviri çok güzeldi, o dönemin yazım stillerine yabancı olmayanlar bilir ki şiirsel şekilde yazarlar mektuplarını ve hikayelerini. Burada da mektuplar öyle yazılmıştı. Beyaz kapak tasarımı ve sayfaların kenarlarındaki kırmızı detayları cidden çok sevdim.

Kitap dediğim gibi manastıra kapanan Abelard ile Heloise'in mektuplarından oluşuyor. Giriş kısmında ve mektupların sonunda hikayelerine değinen detaylardan öğrendiğim kadarıyla hikayelerine azıcık değinmem gerekirse, zengin bir ailenin çocuğu olan Abelard bütün eğitimi ve düşünceleriyle dayısının himayesinde olan Heloise'e ders vermeye geldiğinde aşık olurlar. Aşklarını yaşamaları sırasında Heloise'in dayısına yakalandıklarında ayrılmak yerine gizli gizli ilişkilerini yürütürler. Ancak Heloise hamile kalınca evlenen aşık çift için düşündüğünüz gibi mutlu son olmamış. Abelard ve Heloise yaşanan olaylar sonrasında birbirlerinden ayrıyken Heloise'in dayısı tarafından hadım edilen Abelard manastıra kapanır ve Heloise'ten de manastıra kapanmasını ister.

İşte kitabın içeriğinde yer alan mektuplar manastıra kapanan Heloise'in yıllar sonra isyan edip Abelard'a yazdığı ve karşılığında Abelard'ın gönderdiği mektuplardan oluşuyor.

Mektupları okuyan biri Abelard'ın hadım edilmesinden sonra kendisinin ve Heloise'in manastıra kapanma talebini bedensel zevklerle bağdaştırabilir ki itiraf etmek gerekirse ben de düşündüm çünkü Heloise istemiyordu manastıra kapanmayı ama Abelard istiyor diye kapanıyor ancak mektupları okuyunca durumun hiç de öyle olmadığını gördüm. Abelard'ın yaşadığı ve içinde büyüttüğü aşkın getirisiydi bunlar... ve ikisine de oldukça acı verici sonuçlar doğurdu.

Bazen bazı aşklar cidden yaşanması gereken ama yaşanamamış aşklar oluyor. Mektupları okurken hissettiğim en büyük acı böylesi güzel, güçlü ve tutkulu bir aşkın yaşanamamış olması...

Normalde mektuplardan oluşuyor ama öyle bir kapılmışım ki mektupların duygularına bir ara gözlerimin olduğunu söylemem gerek...

Özellikle Heloise'in Abelard'a yazdığı son mektup ve Abelard'ın yazdığı son mektup...

Bu tür hikayeleri okumayı seviyorum. İnsanın içine, yüreğine dokunuyor. Kıyıda köşede kalmamalı, öğrenmeli, herkes okumalı bu yaşanmışlıkları...

Ki Abelard, filozof, şair, besteci olmasına ve o kadar iyi iş yapmaya çalışmasının yanında sadece aşkıyla anılıyor olması da çok acı...

Bu kitabı kaçırmayın derim. Özellikle klasikleri sevenler... imkansız aşkları, yaşanmış aşkları okumayı sevenler mutlaka okuyun.

Teşekkürler Helikopter Yayınları... daha fazla böylesi hikayelerle bizi buluşturmanızı diliyorum.


Baskı Bilgileri

Karton Cilt, Türkçe, 72 sayfa
Ocak2016 tarihinde, Helikopter tarafından yayınlandı


Dil
Türkiye Türkçesi

Diğer baskılar


Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

inci EMN ggizaa
3 kişi

Okumak İsteyenler

Okumak isteyen bulunamadı.

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski