Ahmet Bey ders konuları dışında öğrencilerine nasıl rehberlik yapabileceğinin yollarını aradı. Bir sürü pedagojik eser inceledi. Ne var ki, bu kitapların çoğu, Aydınlanma Dönemi sonrasında gelişen Batı psikoloji okullarının görüşlerini yansıtıyordu. Hepsi de insanı dinî etkilenmelerin dışında tutan, onu sadece dıştan bir obje gibi kavramayı hedef alan bir perspektifle yazılmışlardı. Bu nedenle de, çoğu tercümeye dayalı bu pedagoji kitapları, İslâm dünyasının lâle çiçeğine Batının saksı çiçeğine göre hazırlanmış programları uygulamayı öneriyordu. Bu programlar doğruların bir kısmına tekabül etse bile, kapsamlı bir insan anlayışını ihtiva etmiyordu. Her şeyden önce Kuran insanı madde ve ruh diye iki parçaya ayırmıyordu. Onu bir bütün olarak görüp biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını fıtratın yönelimleri olarak tasvir ediyor, insanı bedeni arzularına da, mistik inançların derin iç deneyimlerine de mahkum etmiyordu.
******
Ahmet bey bir öğretmendir. Sınıfa girdiğinde her seferinde bütün öğrencileri onun ilginç bir kişi olduğunu hatırlayıp, sevinç ve merakla onu gözlemeye başlarlar. Onu ilginç kılan; ne masmavi gözleri ne sürekli kıpırdayıp duran bedeni ne de gözlerinin tavan ve duvarlar arasında kalan her şeyi kısa zaman parçaları içinde dönüp dolaşarak hiçbir şeyi kaçırmadan algılaması değildir. Bütün bunların yanında o, bir sevgi ve neşe kaynağıdır... Sevgi ve neşe, onun hiç çıkarmadığı günlük elbisesi; keder ve karamsarlık ise, -kendi deyimiyle- asla giyinmeyi düşünmediği bir balet kostümüdür. Ahmet bey, günün birinde çok sevdiği bir öğrencisinden kendilerine yardım ricasını alır almaz işe koyulur ve yaklaşık iki yüzyıllık bir vasiyeti yerine getirmek için kararlı bir çaba gösteren beş öğrencisi ile birlikte kendisini eğlenceli bir seyahatin içinde bulur. Ahmet beyle yolculuk; asıl amaç tarihsel izler üzerinde yürüyerek bu vasiyet düğümünü çözmek olsa bile, asla yan kazançlardan ayrı tutulamayacak kadar da, pragmatik bir süreçtir. O, Çatalkaya kalıntılarının binlerce yıllık anıtmezarı içine girip de oradan çıkamayan üç ölünün ikiyüzyıllık vasiyetlerini öğrencileri ile beraber yerine getirmeye çabalarken, taze bir hayat yaşayan beş genç insanın ufkunu da kaydadeğer rehberliği ile aydınlatmaya özen gösterir....
******
Ahmet Bey ders konuları dışında öğrencilerine nasıl rehberlik yapabileceğinin yollarını aradı. Bir sürü pedagojik eser inceledi. Ne var ki, bu kitapların çoğu, Aydınlanma Dönemi sonrasında gelişen Batı psikoloji okullarının görüşlerini yansıtıyordu. Hepsi de insanı dinî etkilenmelerin dışında tutan, onu sadece dıştan bir obje gibi kavramayı hedef alan bir perspektifle yazılmışlardı. Bu nedenle de, çoğu tercümeye dayalı bu pedagoji kitapları, İslâm dünyasının lâle çiçeğine Batının saksı çiçeğine göre hazırlanmış programları uygulamayı öneriyordu. Bu programlar doğruların bir kısmına tekabül etse bile, kapsamlı bir insan anlayışını ihtiva etmiyordu. Her şeyden önce Kuran insanı madde ve ruh diye iki parçaya ayırmıyordu. Onu bir bütün olarak görüp biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını fıtratın yönelimleri olarak tasvir ediyor, insanı bedeni arzularına da, mistik inançların derin iç deneyimlerine de mahkum etmiyordu.
******
Ahmet bey bir öğretmendir. Sınıfa girdiğinde her seferinde bütün öğrencileri onun ilginç bir kişi olduğunu hatırlayıp, sevinç ve merakla onu gözlemeye başlarlar. Onu ilginç kılan; ne masmavi gözleri ne sürekli kıpırdayıp duran bedeni ne de gözlerinin tavan ve duvarlar arasında kalan her şeyi kısa zaman parçaları içinde dönüp dolaşarak hiçbir şeyi kaçırmadan algılaması değildir. Bütün bunların yanında o, bir sevgi ve neşe kaynağıdır... Sevgi ve neşe, onun hiç çıkarmadığı günlük elbisesi; keder ve karamsarlık ise, -kendi deyimiyle- asla gi... tümünü göster