PAMUK PRENSESÇok eski zamanlarda bir kış günü Kraliçe odasında pencerenin kenarında oturmuş, iş işliyormuş. Bazen pencereye dayanıp yağan karı seyredermiş... Bir gün yine böyle oturup iş işlerken iğne başparmağına batıvermiş. Parmağından bir damla kan çıkıp beyaz karların üzerine damlamış. Kraliçe bakıp içini çekmiş. Ah! Ah! Kar kadar beyaz, kan kadar kırmızı, abanoz kadar siyah saçlı bir kızım olsaydı... demiş. Tanrı Kraliçenin bu isteğini yerine getirmiş. Çok geçmeden Kraliçenin bir kızı olmuş. Teni kar kadar beyaz, dudakları kan kadar kırmızı, saçları da abanoz kadar siyahmış. Kraliçe kızını kucaklayıp öptükten sonra ona Pamuk Prenses adını koymuş. Ama ne yazık ki, çok geçmeden Kraliçe ölmüş.
PAMUK PRENSESÇok eski zamanlarda bir kış günü Kraliçe odasında pencerenin kenarında oturmuş, iş işliyormuş. Bazen pencereye dayanıp yağan karı seyredermiş... Bir gün yine böyle oturup iş işlerken iğne başparmağına batıvermiş. Parmağından bir damla kan çıkıp beyaz karların üzerine damlamış. Kraliçe bakıp içini çekmiş. Ah! Ah! Kar kadar beyaz, kan kadar kırmızı, abanoz kadar siyah saçlı bir kızım olsaydı... demiş. Tanrı Kraliçenin bu isteğini yerine getirmiş. Çok geçmeden Kraliçenin bir kızı olmuş. Teni kar kadar beyaz, dudakları kan kadar kırmızı, saçları da abanoz kadar siyahmış. Kraliçe kızını kucaklayıp öptükten sonra ona Pamuk Prenses adını koymuş. Ama ne yazık ki, çok geçmeden Kraliçe ölmüş.