“İletişim kurma yöntemlerimiz arasında hikaye en rahat, en işlevsel ve belki de en tehlikeli olanıdır. Kültürleri ve nesilleri aşan, yüzyıllardır insanlığa eşlik eden hikayeler hepimize temas eder. Olayları masal hâlinde bir araya getirmek yediden yetmişe hepimizin hoşuna giden tek iletişim ve eğlence yöntemidir.”
Bin yıldır insan hayatının merkezinde bulunan anlatıya, günümüzdeki olanaklar sayesinde, geçmişe kıyasla çok daha fazla zaman ayırabilme şansına sahibiz. Peki, bu bizim için yararlı mı, yoksa zararlı mıdır? Bu bizim daha derinlikli insanlara dönüşmemizi mi sağlar, yoksa duygusal ve zihinsel açıdan bizi sınırlandıran amaçsız fantezilerle aklımızı mı işgal eder? Anlatı etkili bir eğitim aracı mıdır, yoksa dezenformasyon tehlikesi taşıyan bir silah mı? Hikayeler bireysel oyun bahçeleri midir, yoksa evrensel algı kapıları mı?
Robert Fulford, anlatının esrarengiz topraklarında bu soruların cevabını arıyor. Anlatının Gücü anlatının tarihçesini, dedikodu biçiminde gelişen anlatıdan başlayarak medeniyet tarihinin yazımından gazetecilikteki kullanımına, edebiyattaki yolculuğundan elektronik anlatının yükselişine kadar kapsamlı bir çerçevede ele alarak gözler önüne seriyor. Fulford, yarım yüzyıllık gazetecilik ve eleştirmenlik deneyimini süzgeçten geçirerek, hikayeleri şekillendiren hayatlar ve hayatları şekillendiren hikayeler içinde okurlarını bir keşfe çıkarıyor.
“İletişim kurma yöntemlerimiz arasında hikaye en rahat, en işlevsel ve belki de en tehlikeli olanıdır. Kültürleri ve nesilleri aşan, yüzyıllardır insanlığa eşlik eden hikayeler hepimize temas eder. Olayları masal hâlinde bir araya getirmek yediden yetmişe hepimizin hoşuna giden tek iletişim ve eğlence yöntemidir.”
Bin yıldır insan hayatının merkezinde bulunan anlatıya, günümüzdeki olanaklar sayesinde, geçmişe kıyasla çok daha fazla zaman ayırabilme şansına sahibiz. Peki, bu bizim için yararlı mı, yoksa zararlı mıdır? Bu bizim daha derinlikli insanlara dönüşmemizi mi sağlar, yoksa duygusal ve zihinsel açıdan bizi sınırlandıran amaçsız fantezilerle aklımızı mı işgal eder? Anlatı etkili bir eğitim aracı mıdır, yoksa dezenformasyon tehlikesi taşıyan bir silah mı? Hikayeler bireysel oyun bahçeleri midir, yoksa evrensel algı kapıları mı?
Robert Fulford, anlatının esrarengiz topraklarında bu soruların cevabını arıyor. Anlatının Gücü anlatının tarihçesini, dedikodu biçiminde gelişen anlatıdan başlayarak medeniyet tarihinin yazımından gazetecilikteki kullanımına, edebiyattaki yolculuğundan elektronik anlatının yükselişine kadar kapsamlı bir çerçevede ele alarak gözler önüne seriyor. Fulford, yarım yüzyıllık gazetecilik ve eleştirmenlik deneyimini süzgeçten geçirerek, hikayeleri şekillendiren hayatlar ve hayatları şekillendiren hikayeler içinde okurlarını bir keşfe çıkarıyor.
Oldukça iyi tasarlanmış, beş bölümlük bir sunumun kitaplaştırılmış hali...
Özenli baskı, tasarım, kağıt, font seçimi; dikkatli çeviri kitabı oldukça rahat okunur kılıyor...
Her birimiz kendi anlatımızı oluştururken, hangi kaynaklardan, nasıl besleniyoruz? Kitap güzel örnekler, kaynaklarla yol gösterici ipuçları sunuyor.
Okurlara, yazarlara önerilir..
133 sayfa
Ekim2014 tarihinde, Kolektif tarafından yayınlandı