Varlık konusunun tasavvufta ele alınışının kendisine özgü yönleri vardır. Bunların başında, sufilerin mutlak Varlık terimini Tanrı veya Hak anlamında kullanmış olmalarıdır. Böylelikle daha işin başında varlık olarak varlığın incelenmesi diye tanımlananan metafiziğin ana konusunun yerini sufiler için Tanrının varlığının araştırılması almaktadır. Varlık konusunu araştıran sufilerin görüşlerinin genel çerçevesi, vahdet-i vücûd (varlık birliği) ile dile getirilmiştir. Bu bağlamda varlığın birliği, birkaç açıdan ele alınabilir: Bunlardan birisi, varlığın vacib ve mümkün diye ikiye bölünmesi yerine, bir sayılmasıdır. Bu durumda varlığın farklı şeylerde farklı derecelerde bulunması, vahdet-i vücûd terminolojisiyle tecelli ve zuhûr etmesinin nedeni varlığın kendisi değil, mahiyetler ve başka bazı nedenlerdir. Bu yönüyle vahdet-i vücûdu bir yaratılış yorumu olarak niteleyebiliriz. Vahdet-i vücûdun başka bir anlamı ise, Tanrının her şey ile beraber olması ve her varlığın doğrudan Tanrı ile irtibatını kabul eden bir anlayışa dayanmasıdır. Bu anlamda vahdet-i vücûd Hakkın eşya ile beraberliği diye isimlendirilebilir. Bu yönüyle vahdet-i vücûd, Tanrı ile her bir varlık teki arasındaki bilgi ve varlık ilişkisini mümkün kılan bir görüştür. Elinizdeki eser, büyük mutasavvıf Nablûsînin vahdet-i vücûdun anlamı ve mahiyeti hakkındaki iki küçük risalesinden oluşmaktadır. Yazar, sufilerin vahdet-i vücûd terimiyle gerçekte neyi kast ettiklerini açıklamaya çalışırken, kendilerine yönelik eleştirileri de cevaplandırmaya çalışmaktadır.
Varlık konusunun tasavvufta ele alınışının kendisine özgü yönleri vardır. Bunların başında, sufilerin mutlak Varlık terimini Tanrı veya Hak anlamında kullanmış olmalarıdır. Böylelikle daha işin başında varlık olarak varlığın incelenmesi diye tanımlananan metafiziğin ana konusunun yerini sufiler için Tanrının varlığının araştırılması almaktadır. Varlık konusunu araştıran sufilerin görüşlerinin genel çerçevesi, vahdet-i vücûd (varlık birliği) ile dile getirilmiştir. Bu bağlamda varlığın birliği, birkaç açıdan ele alınabilir: Bunlardan birisi, varlığın vacib ve mümkün diye ikiye bölünmesi yerine, bir sayılmasıdır. Bu durumda varlığın farklı şeylerde farklı derecelerde bulunması, vahdet-i vücûd terminolojisiyle tecelli ve zuhûr etmesinin nedeni varlığın kendisi değil, mahiyetler ve başka bazı nedenlerdir. Bu yönüyle vahdet-i vücûdu bir yaratılış yorumu olarak niteleyebiliriz. Vahdet-i vücûdun başka bir anlamı ise, Tanrının her şey ile beraber olması ve her varlığın doğrudan Tanrı ile irtibatını kabul eden bir anlayışa dayanmasıdır. Bu anlamda vahdet-i vücûd Hakkın eşya ile beraberliği diye isimlendirilebilir. Bu yönüyle vahdet-i vücûd, Tanrı ile her bir varlık teki arasındaki bilgi ve varlık ilişkisini mümkün kılan bir görüştür. Elinizdeki eser, büyük mutasavvıf Nablûsînin vahdet-i vücûdun anlamı ve mahiyeti hakkındaki iki küçük risalesinden oluşmaktadır. Yazar, sufilerin vahdet-i vücûd terimiyle gerçekte neyi kast ettiklerini açıklamaya çalışırken, kendilerine yönelik eleştirile... tümünü göster