Varlığın sesini dinleyenlerin, neler konuştuğuna kulak kesilenlerin, kuşların dilini, içerdeki benin dilini öğrenenlerin hayata verdiği en doğrudan karşılıktır aşk. Bu karşılıkla insan ben, sen ve o arasındaki ayrıştırıcı grameri aşarak birlik deneyiminde karar kılar. Aşk ve aşkınlık kelimeleri arasında yalnızca bir ses benzerliği yok elbette. Anlam ilişkisi var bu ikisi arasında. Aşk gündelik hayat içinde kalıplanmış ben bilincinden geçerek bir vecd deneyimine dönüştüğünde, olup bitecek, yaşanacak olan her neyse artık aşkın bir alana ait olmuştur. Gövdeyi, gündelik bakış açılarını, günübirlik duygulanımları, hayal oyunlarını, itibarî gramerin yükünü aşmışsınızdır artık. Artık her şey Leylâdır. Her şey Leylâyı gösteren bir aynadır. Rasim Özdenören geleneksel estetiğimizde ifadesini bulan mazmunlara göndermede bulunarak bir aşk metafiziğine yöneliyor bu yazılarında. Aşk metafiziği kavramı bu yazıların felsefî analizlerden ibaret olduğu düşüncesine sevk etmesin okuyucuyu. Eğer edebiyat ve sanat, insanın en sahici seslerini en doğrudan ifadesiyle yeniden biçimlendirmek ise, Rasim Özdenörenin düşünceleri daha çok bu imkana başvurarak anlam evrenini kuruyor. Onun aşka dair düşünceleri zihnî bir sisteme değil, hayatın kendisine indirgendiğinde ancak özgün anlamını kazanıyor. Aşkı bir mecaz kılan beşerî koşulların bir köprü, bir merdiven olduğunu ihsas ettirirken yazar, aşkın gerçeğini varlığın dikey boyutunda irdeliyor. Daha doğrusu aşk bu yazılarda yatay boyutu dikey boyuta bağlamanın bir imkanı olarak çıkıyor karşımıza. Aşkın diyalektiği ise sözü edilen bağlantıyı kurmanın, aşk derdine düşmenin, kısacası merdiveni çıkmanın kendine özgü serüveniyle ilgili türlü hallerden ibaret. Kalbin çeşitli hallerinden...
Varlığın sesini dinleyenlerin, neler konuştuğuna kulak kesilenlerin, kuşların dilini, içerdeki benin dilini öğrenenlerin hayata verdiği en doğrudan karşılıktır aşk. Bu karşılıkla insan ben, sen ve o arasındaki ayrıştırıcı grameri aşarak birlik deneyiminde karar kılar. Aşk ve aşkınlık kelimeleri arasında yalnızca bir ses benzerliği yok elbette. Anlam ilişkisi var bu ikisi arasında. Aşk gündelik hayat içinde kalıplanmış ben bilincinden geçerek bir vecd deneyimine dönüştüğünde, olup bitecek, yaşanacak olan her neyse artık aşkın bir alana ait olmuştur. Gövdeyi, gündelik bakış açılarını, günübirlik duygulanımları, hayal oyunlarını, itibarî gramerin yükünü aşmışsınızdır artık. Artık her şey Leylâdır. Her şey Leylâyı gösteren bir aynadır. Rasim Özdenören geleneksel estetiğimizde ifadesini bulan mazmunlara göndermede bulunarak bir aşk metafiziğine yöneliyor bu yazılarında. Aşk metafiziği kavramı bu yazıların felsefî analizlerden ibaret olduğu düşüncesine sevk etmesin okuyucuyu. Eğer edebiyat ve sanat, insanın en sahici seslerini en doğrudan ifadesiyle yeniden biçimlendirmek ise, Rasim Özdenörenin düşünceleri daha çok bu imkana başvurarak anlam evrenini kuruyor. Onun aşka dair düşünceleri zihnî bir sisteme değil, hayatın kendisine indirgendiğinde ancak özgün anlamını kazanıyor. Aşkı bir mecaz kılan beşerî koşulların bir köprü, bir merdiven olduğunu ihsas ettirirken yazar, aşkın gerçeğini varlığın dikey boyutunda irdeliyor. Daha doğrusu aşk bu yazılarda yatay boyutu dikey boyuta bağlam... tümünü göster
içinden bir kaç yazıyı çıkarsanız kitaptan geriye hiçbir şey kalmaz.herkesin bildiği-bilmekten ziyade yazıya dökebileceği-cümleleri kitap haline getirmiş.okunmasa da olur.
251 sayfa