Cemiyet kurallarına baş kaldıran Beatrice Conner, iffetli bir genç kızın gitmemesi gereken mekanlarda bulunarak özgürlüğünü kısıtlayan prangalardan kurtulmaya çalışmaktadır. Ağabeyinin en yakın arkadaşı Leinster Dükü Sean O’Sullivan, namıdiğer İspiyoncu Dük, gittiği her yerde karşısına çıkmaya başlayıncaya kadar hayatını bu ufak tefek kaçışlarla renklendirmektedir.
Geçmişe olan kırgınlığını uslanmaz, hovarda ve serserilik maskesi ardına saklayan bir adam…
Gizemli, hayatı hafife alan, serseri bir adam olan Sran O’Sullivan’ın Asil Korsanlar’a katılmasına ve Majesterilerinden aldığı unvana rağmen, tek bildiği yaşam tarzı Londra’nın batakhaneleri ve denizlerdir. Gittiği berbat mekanlarda en yakın arkadaşının kız kardeşiyle karşılaşmaya başladığında dış kabuğunun altında saklanan duyarlı adam ortaya çıkar.
Geçmişe yapılan yolculuk…
İrlanda’ya bir daha dönmemeye yemin etmiş olan genç adam, bu yemini bozması gerektiğinde geçmişle son hesaplaşması için gerekli olan her önlemi almıştır. Tek şey hariç… Korumaya takıntılı olduğu be bütün zaaflarını ortaya çıkartan Beatrice Conner’in son yaptığı davranışla bu yolculuk, genç kıza duyduğu tutku ve geçmişe olan nefret arasında sıkışıp kalacaktır.
İkisini de içinden çıkılması güç bir duruma düşüren olayların mimarı olan Yeraltı Cadısı’na vereceği dersi hayatı boyunca unutmamasını sağlayacak olan genç adam, aynı zamanda kendi tutkusunun da dizginlenemez olduğunu öğrenmek üzeredir.
Cemiyet kurallarına baş kaldıran Beatrice Conner, iffetli bir genç kızın gitmemesi gereken mekanlarda bulunarak özgürlüğünü kısıtlayan prangalardan kurtulmaya çalışmaktadır. Ağabeyinin en yakın arkadaşı Leinster Dükü Sean O’Sullivan, namıdiğer İspiyoncu Dük, gittiği her yerde karşısına çıkmaya başlayıncaya kadar hayatını bu ufak tefek kaçışlarla renklendirmektedir.
Geçmişe olan kırgınlığını uslanmaz, hovarda ve serserilik maskesi ardına saklayan bir adam…
Gizemli, hayatı hafife alan, serseri bir adam olan Sran O’Sullivan’ın Asil Korsanlar’a katılmasına ve Majesterilerinden aldığı unvana rağmen, tek bildiği yaşam tarzı Londra’nın batakhaneleri ve denizlerdir. Gittiği berbat mekanlarda en yakın arkadaşının kız kardeşiyle karşılaşmaya başladığında dış kabuğunun altında saklanan duyarlı adam ortaya çıkar.
Geçmişe yapılan yolculuk…
İrlanda’ya bir daha dönmemeye yemin etmiş olan genç adam, bu yemini bozması gerektiğinde geçmişle son hesaplaşması için gerekli olan her önlemi almıştır. Tek şey hariç… Korumaya takıntılı olduğu be bütün zaaflarını ortaya çıkartan Beatrice Conner’in son yaptığı davranışla bu yolculuk, genç kıza duyduğu tutku ve geçmişe olan nefret arasında sıkışıp kalacaktır.
İkisini de içinden çıkılması güç bir duruma düşüren olayların mimarı olan Yeraltı Cadısı’na vereceği dersi hayatı boyunca unutmamasını sağlayacak olan genç adam, aynı zamanda kendi tutkusunun da dizginlenemez olduğunu öğrenmek üzeredir.
Yazıma koca harflerle "NEDEN?" diyerek başlamak istiyorum. Neden romantik kitap yazan Türk yazarlar "tam işi kotardı" diye düşünürken ardından buz etkisi yaratacak bir kitapla karşıma çıkıyorlar? Cümlemden anladığınız üzere olumsuz eleştirilerimin ağırlıkta olduğu bir yorumla daha sizlerleyim.
Bu sene Rita Hunter, Bahar Kokusu ile gözümden düşmüştü. Sebebi baş erkek karakterin birbirinden aşağılık hareketleriydi. Bu kitaptan da nefret etmemin sebebi bir farkla benzer durumla karşılaşmam oldu. O da kadın karakterin tiksindiriciliği idi.
İsmi Beatrice olan bu gıcık şahısı serinin 2. kitabı olan Aşka Tutsak'ta görmüştük ilk kez. Geçen kitapta sadece Sean'ı sinir etmesinden başka bir özelliğini görmediğimiz bu arkadaş, kendi kitabında da aynı davranışlarına devam ediyor ve her sayfada sizi kendisinden daha da irrite etmeye yemin etmiş bir şekilde işkencelerine doymuyor.
Sean-Beatrice sahneleri ne kadar romantik ve komik bir şekilde gösterilmeye çalışılsa da çok başarısız olmuş. Her Türk romantik kitabının klişesi olan "sürekli laf sokma, birbirlerini sözde tanıyıp aşık olma" durumu bu kitapta da mevcuttu. Ben o kadar sayfa boyunca bir kez olsun birbirlerini tanıma adına bir şey yaptıklarını görmedim.
BUNDAN SONRASI SPOILER!!!
En sinir olduğum kısımsa Beatrice'in şımarıklığından fazlasıyla bıkan kişilerin o kadar kıza ve çevresine söylenmesine rağmen onu daha da kötü şeyler yapması için teşvik etmeleri oldu. Bu konuda en sert kişi olan abisi bile en sonda "Amaaaan, ne olacak canım. Nasıl olsa zıvanadan bir de ben çıkarayım seni ama acısını herkesin yaptığı gibi senden çıkartayım." demesiyle iyice tüy dikti kitaba.
Heee, bir Cabir denen arkadaş var. Serinin sadece ilk kitabıyla alakası olan bir karakter kendisi. Fakat ne hikmetse bu kitaba girmesi için hiç sebebi yokken ona da anlamsız bir aşk hikayesi yazalım denmiş. Aslında neden belli, 380 sayfadan aşağısı hiçbir Türk yazarı asla kesmiyor. İlle 450 sayfadan fazla yazacaklar bir aşk hikayesini. Bunu da Sean-Beatrice ile sağlayamayacağını anlamış olacak ki hiç kimsenin merak dahi etmediği bir karaktere de aşk uydurayım demiş. Dürüst olacağım, Cabir'in aşk hayatı umurumda değildi ve o sayfaları hiç okumadım. Bu yüzden 100 sayfaya yakın garanti atlayarak okumuşumdur. Bir de sırf Beatrice'in olduğu sayfaları da sadece gözden geçirmiş olsam, kitabın yarısını okumadım gibi bir şey olmuş.
Bu kitapla beraber artık şunu kesin olarak söyleyebilirim: Bu kadın kesinlikle hikayelerini dramatik şekilde yazmalı. Yazar her kitabında iki kısımla karşımıza çıkar. Biri dram, öbürü de komedi. Her kitabında dramı nereden sağlayacağını çok güzel buluyor ve bunu harika bir şekilde ilerletiyor. En iyisini de en çok eleştirdiğim kitabında yani bunda sunmuş. Zaten kitabı okutturan kısımlar Sean'dan ve onun acılı geçmişinden geldi. O kısımlardaki çaresizliği, üzüntüsü, nefretine rağmen duyduğu bağışlama isteği okuyucuya çok güzel aktarılmış.
Hatta onunkine yakın bir acıyı Amelia isimli bir kadın çekiyor. (Kim olduğunu spoiler olmasın diye söylemeyeceğim.) Keşke yazar bu Sean-Amelia ikilisinden kitabı çıkarsaymış. Çünkü Amelia, Beatrice'in aksine daha aklı başında biriydi ve bana saçma gelecek hiçbir harekette bulunmadı. Ortak sayılabilecek bir geçmiş ve birbirine yakın tavırlarıyla ikili harika bir çift olurlarmış. Ama yazar yine Türk klişesini konuşturarak, güzelim karakteri sırf ufak bir yanlış anlamadan ve Beatrice'e yaptığı şeyden (ki o cücük bunu sonuna kadar hak ediyordu) dolayı kötü biri olarak lanse edilmesini tercih etmiş.
Neyse, gelelim beğenmediğim kısmına. Dediğim gibi, dramda çok iyi olmasına rağmen komedi kısmında bir türlü istediğimi veremiyor. Komedi sadece karakterlerin birbirlerine laf sokmasından oluşuyor ve çok fazla Julie Garwood esintisi mevcut. Garwood da komedi niyetine bir şeyler karalar ama komik olmasını geçtim, yüzüme ufak bir gülümse bile konduramıyor. Bizim yazara dönersem, bir an önce o kısımları bırakıp dram ağırlıklı yazarsa çok iyi olacağını düşünüyorum.
Gönül isterdi seri güzel bir şekilde sonlansın ama ne yazık ki yazarın en zayıf eseri bu olmuş. Diğer karakterlere oranla sıfır gelişim ve sorumluluk gösteren Beatrice için sonunda evli-mutlu-çocuklu denmiş ama bu kız yıllar sonra kesin "Sean bana istediğim heyecanı ve özgürlüğü sağlamıyor" diye bunalımlara girip, sonra da serserinin biriyle uzaklara kaçmıştır.
https://illekitap.blogspot.com/2019/12/jennifer-royce-asktan-kacs-asil.html
Ve Asil Korsanlar Serisi'nin son kitabı Aşktan Kaçış da okundu ve bitti. Bir seriyi daha mutlu sonla bitirmenin mutluluğu ve huzuru ile yorumumu yazıyorum.
Kendi kültürü olmamasına rağmen historical romansı çok güzel konu alan ve kurgulayan Jennifer Royce'un son yayınlanan kitabı Aşktan Kaçış, Asil Korsanlar serisinin 3. kitabıydı ve hep merak ettiğimiz Sean ve ele avuca sığmaz Beatrice'in kitabıydı. Ama resmen karakterlere yakışan bir kitap olmuştu.
Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; biliyorsanız yani ikinci kitabı Aşka Tutsak'ı okuduysanız sonunda Beatrice'in Sean'ın gemisine bindiğine dair bir bölüm vardı. İşte bu kitapta tam olarak o şekilde başlıyor. Beatrice, Sean'ın gizemli konuşmasına kulak misafiri oluyor ve bunun üzerine merakı onu yönlendirerek Sean'ı takip ediyor. Sean'ın gemisine binerek genç adamın neyin peşinde olduğunu öğrenmeyi planlarken geminin hareket etmesi ve Beatrice'in gemide mahsur kalması bütün olay zincirini başlatan nokta oluyor.
Tabi Sean, genç kadının gemideki varlığını öğrenince altta kalmıyor eline geçen her fırsatı değerlendirerek kadına çok çektiriyor.
Beatrice'in Sean'ın özel uşağı olduğu satırlarda çok eğlendiğimi söylemeliyim. Tamam Sean'ın geçmişi biraz acı olsa da ve genç adamın bu acılarla baş etme çabasını okusak da Beatrice ile ilgili olan kısımlar başlı başına eğlenceliydi.
Sean ve Dante'nin arasındaki arkadaşlık ve iletişim süperdi. Kütüphanede konuşmaları, kavga ederken birden medeni bir şekilde konuşma moduna girmeleri falan çok iyiydi. Arkadaşlık işte bu dedirtiyordu. Gerçi bunu Fahid ve Cabir'le de yapıyor olmaları aslında dördünün nasıl da birbirlerine can yoldaşları olduklarının göstergesi.
Eksik olan aile bağlarını resmen birbirleriyle doldurmuşlar ve bunu okumaktan çok büyük bir haz aldım.
Dean'ın son vuruşunu aslında tahmin ediyordum çünkü Sean'ı yaralamak için yapılması gereken tek şey onu en zayıf noktası ailesiyle vurmaktı ve Dean'de onu yaptı. İkizini kendisiyle vurarak intikamını aldı.
Beatrice'ın ele avuca sığmaz tavırlarını çok sevdim. O zamanın kurallıyla sınırlanan bir genç kadının baş kaldırır hali cidden çok iyiydi ve ona da Sean gibi birinden başkası da olmazdı.
Tamam aha Beatrice uslanacak Dante'ye verdiği sözü tutacak dediğim noktada kadın bir şey yaptı ve yine imzasını attı olaya.
O son kumarhane olayında açıkçası Sean'a acıdım cidden. Sean'ın inlemesini kendi inlemem gibi hissettim. Genç adam kesinlikle büyük bir günahkar olduğunu düşünmekte haklı, Beatrice gibi bir yeraltı cadısı onun en büyük cezası :D
Lord Remington'ın kitabı olması gerektiğini düşünüyorum çünkü o adamdan güzel hikaye çıkar gibi. Aslında Beatrice ve Sean olmasaydı kesinlikle Remington olsun derdim. Nedense genç adama kanım kaynadı ;)
Sean'ın korsanlar tarafından esir alındığı noktada adaya yapılan baskın, arkadaşlarını bırakmama çabaları falan çok iyi yazılmıştı ama şöyle küçük bir savaş sahnesine de hayır demezdim açıkçası. Ama Beatrice'in en olmadık yerlerden çıkması resmen o dört erkeğe verilmiş bir ceza olduğunu düşünmeme neden oldu :D
Cabir ve Zahra'nın da bir kitabı olması. Çok fazla bir istek gibi geldi şuan ama onların hikayesi fazla acı ve mutlu sonlarını daha fazla okumayı çok isterdim. Sanırım bu seride en çok mutluluğu hak eden çiftti. Çok çektiler ama neyse ki birbirlerini buldular.
Ayy böylesine güzel serilerin sona ermesi çok üzücü. Okumaya doyamıyor insan. Umarım yazarın diğer kitaplarında bu karakterleri görürüz yoksa ben bu haylaz dörtlüyü çok özleyeceğim ve bir de yeraltı cadısını ;)
Çok severek okuduğum ve her kitabı bir diğerinden daha güzel olan bir seri. Bu türü sevenler mutlaka okumalı.
Asil Korsanlar serinin 3. Kitabı, serinin ikinci kitabından tanıdığımız Dante Blake Connor’ın kız kardeşi Beatrice Connor’ın hikayesi.
Beatrice’in sonunu düşünmeden yaptığı bencilce davranışları ile Leinster Dükü Sean O’Sullivan, namıdiğer İspiyoncu Dükün Beatrice’nin arkasını toplaması ve zaman zaman da onun çılgınlıklarına istemli ya da istemsiz eşlik etmesini okuduk.
Yer yer keyif aldığım bölümler olduğu kadar; sıkıldığım bölümler de oldu.
Yine de akıcı ve vakit geçirilecek bir kitaptı. Ama en çok serinin ikinci kitabını sevdim kesinlikle.
#alıntı
“Birbirlerine deliler gibi aşıklar,” diye mırıldandı Jess.
“O kadar inatçılar ki kafalarını birbirine çarpmamak için kendimi güçlükle tutuyorum.”
“Bana çok yakından tanıdığım birini hatırlatıyorlar.”
Dante karısının kolları arasında dönerek ona sarıldı. “Eminim bu ikisi kadar inatçı ve aptal değildim.”
“Bu konuda fikrimi açıklamayacağım,” diyen Jess kıkırdayarak yüzünü onun geniş göğsüne gömdü.
Dante de gülümsedi. “Haklısın, daha da beterdim.”
#alıntı
Bir ikilemin içinde kalan Sean, duyduğu son sözlerle, içinde paylayan kıskançlığın boyunduruğu altına girmişti. Sabır engellerini bir bir yıkan bu canavarın etkisiyle kıza uzandı.
Arkasını dönüp gitmeye hazırlanan kızın koluna geçen parmaklar onu durdurdu. Beatrice onun yüzüne yerleşmiş karanlığı görünce kolunu kurtarmaya çalıştı.
“Beni tehdit mi ediyorsun, Yer altı Cadısı?”
“Bunu bir tehdit olarak mı algılıyorsun, İspiyoncu Dük? Oyundan vazgeçtiğini söyledin, ben de nasıl davranacağımı açıkladım. Kolumu bırak! Eve döneceğim!”
Kafanızı dağıtmak ve bunu bir kitapla mı yapmak istiyorsunuz. O zaman en iyi tür romansdır hele de historical olursa tam tadında olur.😎
Cemiyet kurallarına karşı gelmekte hiçbir sakınca görmeyen,yaptıklarının sonucu düşünmeden olaylara dalan kızımız Beatrice ile gizemli korsan Sean'ın hikayesi.
Kimi yerde kahkaha atarak kimi yerde kızarak bazende hüzünlenerek okudum. Bazen yeter artık Beatrice dedirtecek kadar kafasınin dikine gitti. Bazen bunu yapma Sean dedirtecek kadar kendine eziyet etti. Fakat tüm romanslarda olduğu gibi mutlu sona erdi. Tabi tek hikaye onların ki değildi elbet. Nemrut Cabir de kendi şeytanları ile boğuştu ve Zahra'sına kavuştu.
Gökten üç elma düştü, onlar çıktı kerevetlerine bize de kitabı okurken iyi vakit geçirmek düştü....
Karton Cilt, Türkçe, 480 sayfa
23Kasım2019 tarihinde, Parola Yayınları tarafından yayınlandı