Hiç beklenmedik yol arkadaşlarıyla birlikte bir savaşın ortasında kalan Rivyalı Geralt, hedefine ulaşabilmek için her şeyi göze alıyor.
“Kan döken ve kan içen,” dedi kız başını kaldırmadan, “bedelini kanla ödeyecek. Üç gün geçmeden birinde bir şey ölecek, ardından herkesin içinde bir şey ölecek. Ağır ağır ölecekler, parça parça… Ve sonunda demir pabuçlar aşınıp gözyaşları kuruduğunda son kalan zerre de ölecek. Asla ölmeyen şey bile ölecek.”
Tüm dünya karanlık ve amansız bir savaşın pençelerinde kaybolmuş, saklanacak güvenli bir liman kalmamıştır. Elfler insanlar tarafından avlanmaktadır. Büyücüler kanlı bir darbeyle dağılmışken büyünün geleceği de belirsizliğini korumaktadır. Binlerce köylü kanlı bir savaşın ortasında mülteci olmuş, rüzgârın önünde savrulmaktadır.
Ölümcül yaralar alan Rivyalı Geralt, Brokilon’da çaresizce iyileşmeyi beklemektedir. Bilinen dünya yangın yerine dönmüş, insanların yürekleri acı ve korkuyla kararmışken Geralt’ın aklında sadece bir şey vardır: Ciri’yi bulmak ve onu kurtarmak.
“Bu Kitabi Gerçekten, Gerçekten Çok Beğendim... Sapkowski’nin Dünyasindaki Hiçbir Karakter Siyah-Beyaz Değil. Geralt Ve Canavarlar Dâhil Herkes Grinin Bir Tonu.”
––The Deckled Edge -
(Tanıtım Bülteninden)
Hiç beklenmedik yol arkadaşlarıyla birlikte bir savaşın ortasında kalan Rivyalı Geralt, hedefine ulaşabilmek için her şeyi göze alıyor.
“Kan döken ve kan içen,” dedi kız başını kaldırmadan, “bedelini kanla ödeyecek. Üç gün geçmeden birinde bir şey ölecek, ardından herkesin içinde bir şey ölecek. Ağır ağır ölecekler, parça parça… Ve sonunda demir pabuçlar aşınıp gözyaşları kuruduğunda son kalan zerre de ölecek. Asla ölmeyen şey bile ölecek.”
Tüm dünya karanlık ve amansız bir savaşın pençelerinde kaybolmuş, saklanacak güvenli bir liman kalmamıştır. Elfler insanlar tarafından avlanmaktadır. Büyücüler kanlı bir darbeyle dağılmışken büyünün geleceği de belirsizliğini korumaktadır. Binlerce köylü kanlı bir savaşın ortasında mülteci olmuş, rüzgârın önünde savrulmaktadır.
Ölümcül yaralar alan Rivyalı Geralt, Brokilon’da çaresizce iyileşmeyi beklemektedir. Bilinen dünya yangın yerine dönmüş, insanların yürekleri acı ve korkuyla kararmışken Geralt’ın aklında sadece bir şey vardır: Ciri’yi bulmak ve onu kurtarmak.
“Bu Kitabi Gerçekten, Gerçekten Çok Beğendim... Sapkowski’nin Dünyasindaki Hiçbir Karakter Siyah-Beyaz Değil. Geralt Ve Canavarlar Dâhil Herkes Grinin Bir Tonu.”
––The Deckled Edge -
(Tanıtım Bülteninden)
Baptism Of Fire, tam da Time Of Contempt’in bittiği yerden, hatta biraz öncesinden başlıyor. Bir kez daha karizmatik Witcherımız Geralt’la birlikteyiz ve bu sefer bizi kitabın sonuna kadar yalnız bırakmıyor. Bir önceki kitabın bana göre en büyük sorunu son 100 küsur sayfada kendisini hiç göremememizdi, o yüzden bu iyi bir şey. En azından benim açımdan…
Kitapta Geralt’ın A noktasından B noktasına (spoiler vermemek adına böyle yazdım, mazur görün) giderken yaşadıkları anlatılıyor. Yolculuğu sırasında ona daimi dostu Dandelion’ın yanı sıra Milva adında oldukça yetenekli bir okçu kadın, oyunlardan tanıdığımız ve görünce neşeli bir tezahürat atmama neden olan cüce Zoltan, esrarengiz bir hekim olan Regis başta olmak üzere pek çok yeni karakter eşlik ediyor. Sapkowski her zamanki gibi her karakteri kişilikli ve ilginç kılmayı başarmış. Özellikle Zoltan ve cüce arkadaşlarının Geralt ve diğerleriyle olan diyalogları beni oldukça güldürdü.
Kitapta ayrılmaz ikili Zoltan ve Dandelion’un nasıl tanıştığını, Geralt’ın geçmişiyle ilgili ufak ama ilginç detayları, kadın büyücülerin meşhur ve gizli konseyinin nasıl kurulduğunu, Nilfgaard’ın ikinci istilası sırasında yaşananları ve daha pek çok şeyi okuma fırsatı buluyoruz. Arada Yennefer ve Ciri’yi de görüyoruz elbette, ama çok değil.
Peki o zaman bu puan neden diyeceksiniz. Eh… öncelikle kitapta pek çok şey olmasına rağmen ana konuyu ilerletecek hiçbir şey yaşanmıyor. Evet, diyaloglar çok zekice ve eğlenceli yazılmış. Evet, Witcher dünyası hakkında yeni şeyler öğrenmek her zamanki gibi keyifli. Evet, karakterlerin hepsi birbirinden ilginç… ama dediğim gibi, kitapta ana konuyu ilerletecek hiç ama hiçbir şey yok. Çoğunlukla Geralt ve arkadaşlarının bir noktadan bir noktaya giderken konuştuklarını, bir yerde mola verip konuştuklarını, Nilfgaard ordularından saklanırken konuştuklarını… sonra hepsini baştan yaptıklarını okuyoruz. Bu durum kitabın üçte ikilik kısmı boyunca eğlenceliyken sonlara doğru, “E, yeter artık, nereye varacaklarsa varsınlar,” demenize neden oluyor. Ve kitap da tam oranın sınırına vardıkları bir anda, çoğu soruyu cevapsız bırakarak bitiveriyor.
Anlayacağınız, tam bir geçiş kitabı. Okuması yine de keyifli, ama keşke ufak bir yol macerasından daha fazlasını içerseymiş demeden edemiyor insan.
Karton Cilt, 440 sayfa
2018 tarihinde, Pegasus Yayınları tarafından yayınlandı