Mermere oyulmuş kocaman bir azılı, MS II. yüzyıldan bize bakıyor. Azıları burnunun üzerine kıvrılmış, sırt tüyleri dimdik, gözleri, hırs ve acı dolu, duruşundan yaralı olduğu belli... Bunu yapan usta herhalde bir domuz avcısıydı. Veya yaralı domuz gelip önünde poz vermiş diyesi geliyor insanın. Gece dört bir yanı örmüştü. Karşımda heybetle yükselen Munzurları seyrediyorum. Bu tepeleri, karlı dağ silsilesi ay ışığında bembeyaz parıldayarak, ufku uçtan uca dolduruyor. Büyülenmiş gibiyim. Oturduğum kütükten kayarak toprağa uzandım, kütüğü başımın altına aldım. Munzurların sivri tepeleri üzerinde binlerce yıldız titreşiyor. Bugüne kadar sadece adını duyduğum Tüjik Babayla şimdi karşı karşıyayım. Bu yalçın zirvenin önünde kendimi daha güçlü hissediyorum. Her soluk alışımda, Munzurlar sanki azar içime doluyor. Orman birden hareketlendi. Bir şeyler oluyor derken, kuru yaprakların ağır bir gövde altında ezilirken çıkardığı sesler geldi kulağıma ve onu gördüm. Büyük kapkara bir gölge tepeden aşağı bana doğru kayıyordu. O güne dek böyle iri bir domuza raslamamıştım. Silahımı omuzlamadan seyrettim. Benim varlığımdan habersizdi. İp çekmiş gibi üzerime geliyordu. Trakya ormanlarıyla dostluğum eskilere uzanır.... İlk sürek avına burada gitmiştim. İlk çulluk avımı burada yapmış, ilk domuzumu burada vurmuştum. Ağaçların birbirini kucaklayabildiğini ilk burada görmüş, ormanın çiçekleriyle, ağaçları ve akarsularıyla, geyik, karaca ve domuzlarıyla yaşayan canlı bir bütün olduğunu yine ilk kez burada anlamıştım. Sesi de vardı ormanın soluğu da, hiddeti de, sevinci de.
Mermere oyulmuş kocaman bir azılı, MS II. yüzyıldan bize bakıyor. Azıları burnunun üzerine kıvrılmış, sırt tüyleri dimdik, gözleri, hırs ve acı dolu, duruşundan yaralı olduğu belli... Bunu yapan usta herhalde bir domuz avcısıydı. Veya yaralı domuz gelip önünde poz vermiş diyesi geliyor insanın. Gece dört bir yanı örmüştü. Karşımda heybetle yükselen Munzurları seyrediyorum. Bu tepeleri, karlı dağ silsilesi ay ışığında bembeyaz parıldayarak, ufku uçtan uca dolduruyor. Büyülenmiş gibiyim. Oturduğum kütükten kayarak toprağa uzandım, kütüğü başımın altına aldım. Munzurların sivri tepeleri üzerinde binlerce yıldız titreşiyor. Bugüne kadar sadece adını duyduğum Tüjik Babayla şimdi karşı karşıyayım. Bu yalçın zirvenin önünde kendimi daha güçlü hissediyorum. Her soluk alışımda, Munzurlar sanki azar içime doluyor. Orman birden hareketlendi. Bir şeyler oluyor derken, kuru yaprakların ağır bir gövde altında ezilirken çıkardığı sesler geldi kulağıma ve onu gördüm. Büyük kapkara bir gölge tepeden aşağı bana doğru kayıyordu. O güne dek böyle iri bir domuza raslamamıştım. Silahımı omuzlamadan seyrettim. Benim varlığımdan habersizdi. İp çekmiş gibi üzerime geliyordu. Trakya ormanlarıyla dostluğum eskilere uzanır.... İlk sürek avına burada gitmiştim. İlk çulluk avımı burada yapmış, ilk domuzumu burada vurmuştum. Ağaçların birbirini kucaklayabildiğini ilk burada görmüş, ormanın çiçekleriyle, ağaçları ve akarsularıyla, geyik, karaca ve domuzlarıyla yaşayan canlı bir bütün olduğunu yine ilk kez b... tümünü göster