Bütün dillere kaynaklık eden ana dili, Tanrının Ademe öğrettiği ve Babil felâketine kadar kullanıldığı kabul edilen bu kusursuz dili keşfetme yolunda birçok çalışma meydana getirildi. Lingua sacra olarak adlandırılan bu ilk dili arama çalışmalarına bilimsel dil ve evrensel dil çalışmaları da katıldı. Sözgelimi Dante, Tanrının Ademe öğrettiği evrensel dil ilkelerine halk dillerinden hareketle erişilebileceğine inanır: Eleştirel bir çözümleme sonrasında halk dillerini yöneten değişmez ilkeler bulunabilecek, bu genel ilkeler de Ademe verilen ana gramer kurallarıyla uygunluk gösterecekti. Bacon (ö. 1626) türlü dillerin karıştırılması neticesinde elde edilebilecek verilerle felsefî grameri olan mükemmel bir dil meydana getirmenin mümkün olabileceğini düşünür. Leibniz (ö. 1716) hakikati keşfetme aracı olacak bilimsel bir dil yaratılması gerektiğini savunur.1İlk dili yeniden yaratma çabaları sürerken, kutsal ve kusursuz dilin ölü ya da yaşayan dillerden biri olduğuna dair bir yığın teklifin yer aldığı geniş bir literatür meydana getirildi. Ademin dilinin ne olduğu sorusu, çoğunlukla teolojik ve milliyetçi yaklaşımlarla öne çıkarılan bir dille cevaplandırılır.2 Her iki medeniyet dünyasında ilâhî dili ortaya çıkarma yolunda ilk pratik tecrübe 16. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında Muhyî tarafından Bâleybelen adıyla ortaya kondu.3 Medeniyetlerin, kültürlerin, ırkların ve dillerin Babilinde ortak bir dil oluşturma hamleleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında Johann Martin Schleyerin 1879da ürettiği Volapük ve Leyzer Ludvik Zamenhofun 1887de ortaya koyduğu Esperanto ile başlatıldı. Bunları doğal dillerin sisteminden beslenen yüzlerce yapma dil takip etti. Doğal dillerin yerini tutmayan, ancak doğal dilleri konuşanlar arasında iletişimi sağlamak için basit gramer kurallarına dayanan, diğer dillerin analiziyle gereksiz unsurlardan ayıklanmış rasyonel bir yardımcı dil fikri, modern dünyada birçok pratik dil tecrübesine hayat verdi.Farklı köken ve yapıda diller konuşan kültürleri içeren İslâm medeniyetinin yardımcı dili olması amacıyla Bâleybeleni meydana getiren Muhyî, yapma diller tarihinin kurucusudur. Bâleybelen, farklı dilleri konuşanların dillerinden vazgeçmeyeceği, ancak yapay yardımcı bir dile olumlu yaklaşabilecekleri ön kabulüyle vücut bulan yapma dillerin kaderini yaşayan ilk dil oldu. Ardılları gibi basitlik ve rasyonellik ilkesinde yükseldi, yine ardılları gibi hayatta kalmak için büyük nüfuz odaklarını arkasına aldı. Muhyî, bu dil projesinin zamanla daha da geliştirileceğini, yeni kurallarla yeniden yapılandırılacağını düşünüyordu. Yarım yüzyıl boyunca gösterilen gayretin akıbetini takip edemiyoruz. Aynı amaçla 1879da üretilen Volapükü 1889da Avrupada savunan dernek sayısı 283tü. Esperanto henüz Zamenhof hayattayken uluslararası yardımcı dil oldu.Sistemli bir biçimde yazılmış risaleler toplamından oluşan Bâleybeleni metinler üzerinden inceleyerek dil tarihimizin kapalı kalan bir yönünü açığa çıkarmak bu çalışmanın ana konusudur. Bu yapılırken dilin meydana getirildiği kültür muhitine de konuyla ilgisi ölçüsünde yer verilecektir. Bu çalışmada ikisi dışında Mısır ve Fransada bulunan ve birbirini tamamlayan tamamı Türkçe kaleme alınmış Bâleybelenin gramer ve sözlükleri (Beremey-Kâbey-Nele, Kevemey-vünâ e Nevemey-zünâ, Zimiye beremâ Beniye neremâ, Lebemey-velâ sir Kâbey-Mevlâ, İzhâr-ı Ezmâr-ı Mâ-tekaddem ve Keşf-i Estâr-ı Merciün-ileyh-i Mübhem, Ye-Haşemey-bezem dey-Ezenây-milîer, Tâfe bûyâ, Keremey-Âd, Zâtey-Vekeşâ ve Hâtey-Bekeşâ, Kitâb-ı Pîre Fân-beben, Masâdır-ı Elsine-i Erbaa) tenkitli metin hâlinde hazırlandı; bu metinlerden hareketle Bâleybelenin ses bilgisi, yapı bilgisi ve söz dizimi tespit edildi.Bâleybelenin üretilme sebebi ve süreci Muhyîye ve çağdaşlarına dair bilgiler ışığında ortaya konduğu gibi, üretilme sürecinde ve sonrasında Bâleybelenin Osmanlı kültür dünyasında meydana getirdiği etkiler de belirlendi ve bu dilin oluşumuna katkıda bulunan devlet kadrosu, ulema ve sufîler tespit edildi. Bu yapma dille ilgili başta S. de Sacy ve A. Bausaninin kaleme aldıkları bütün çalışmalar değerlendirildi. Anadolu sahasında 19. yüzyıla kadar Türkçenin imlâ ve gramer yapısıyla ilgili yapılan yerli çalışmaların tamamı 16. yüzyıla aittir. Bu zaman zarfında bilinen telif edilmiş tek yerli çalışmanın, Bergamalı Kadrînin Müyessiretül-ulûmu olduğunu sanıyorduk. Türkçe gramer metinleri ifadesini kullanamadığımız bir yana, Osmanlı kültür tarihini işleyen çalışmalarda Türkçe gramer meselelerine herhangi bir şekilde temas eden klasik metinlerin varlığına da işaret edilmez. Bu uzun zaman aralığında Türkçenin imlâsını kurallara bağlayan bir metinden de yoksunuz. Bâleybelen risalelerinde Türkçe, toplamı müstakil bir gramer hacmine ulaşacak ölçüde tespit edilir. Örneğin, İzhâr-ı Ezmâr-ı Mâ-tekaddem ve Keşf-i Estâr-ı Merciün-ileyh-i Mübhem Türkçe, Farsça, Arapça ve Bâleybelenin zamirlerini işlediği mukayeseli bir gramer risalesidir. Muhyînin, Türkçenin yapı bilgisine ait açıklamaları esaslı bir tanımlama ve örneklemeyle diğer Bâleybelen risalelerinde yer alır. Türkçe-Bâleybelen sözlüğünde 7000 madde başı Türkçe kelime; Bâleybelen-Türkçe sözlüğünde ise 10.000 madde başı Bâleybelen kelime yer alır. Bu hâliyle Bâleybelen, 16. yüzyıl Türkçesinin en hacimli sözlüğünü ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmamızda Muhyînin ürettiği dili için telif ettiği üç sözlüğü Zâtey-Vekeşâ ve Hâtey-Bekeşâ (mastarlar sözlüğü), Kitâb-ı Pîre Fân-beben (isimler sözlüğü), Masâdır-ı Elsine-i Erbaa (mastarlar sözlüğü) transkripsiyon ile verildiği gibi, Türkçeden Bâleybelene ve Bâleybelenden Türkçeye iki ayrı sözlük alfabetik sırayla düzenlendi. Bâleybelen-Türkçe sözlüğünde madde başının Türkçe, Farsça, Arapça karşılıkları ve büyük harflerle Bâleybelenlerinin eşanlamlıları verildi.Bu çalışmanın hazırlanması sırasında en çok desteğini gördüğüm, eşim Zekiye Hanıma minnettarım. Yardımlarına sık sık başvurduğum sevgili meslektaşlarım Eyüp Tanrıverdi ve İhsan Fazlıoğluna, Klasik Genel Yayın Yönetmeni Akif Emreye, kitabın yayımının her aşamasında katkı veren Mustafa Demiraya, ayrıca Ayşenur Gönene, Recep Öndere ve Salih Pulcuya teşekkürlerimi sunarım. NOTLAR1 Bu alanda en derli toplu çalışma için bkz. Umberto Eco, Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, İstanbul, 1995.2 Batıda, Havva, Fransızca konuşan bir yılan tarafından baştan çıkarılır; Tanrı İsveççe, Adem Danimarkaca konuşur. Ostroski, bütün dilleri Macarcaya; Başrahip François, Brötoncaya; Pretorius, Lehçeye bağlar. Geniş bir kesim, bu imtiyazı Toranın dili İbraniceye verir. Bu bir yığın görüşün Doğuda da karşılıkları vardır: Ademin Cennetteki dili Arapça idi, ancak Adem isyan edince Allah ondan Arapçayı aldı, o da Süryanice konuşmak zorunda kaldı. Tevbe edince de Allah tekrar ona Arapçayı verdi., Allah gazap ettiğinde vahyini Arapça, razı olduğunda ise Farsça inzal eder. Bu referanslar için bkz. Dücane Cündioğlu, Anlamın Buharlaşması ve Kuran -Hermenötik Bir Deneyim- (II), İstanbul, ty., s. 131-156.3 Osmanlıda ikinci tecrübe, Feraizcizade Mehmet Şakirin (1853-1911) 1894te Sultan II. Abdülhamide takdim ettiği Persenk adlı eseridir.
Bütün dillere kaynaklık eden ana dili, Tanrının Ademe öğrettiği ve Babil felâketine kadar kullanıldığı kabul edilen bu kusursuz dili keşfetme yolunda birçok çalışma meydana getirildi. Lingua sacra olarak adlandırılan bu ilk dili arama çalışmalarına bilimsel dil ve evrensel dil çalışmaları da katıldı. Sözgelimi Dante, Tanrının Ademe öğrettiği evrensel dil ilkelerine halk dillerinden hareketle erişilebileceğine inanır: Eleştirel bir çözümleme sonrasında halk dillerini yöneten değişmez ilkeler bulunabilecek, bu genel ilkeler de Ademe verilen ana gramer kurallarıyla uygunluk gösterecekti. Bacon (ö. 1626) türlü dillerin karıştırılması neticesinde elde edilebilecek verilerle felsefî grameri olan mükemmel bir dil meydana getirmenin mümkün olabileceğini düşünür. Leibniz (ö. 1716) hakikati keşfetme aracı olacak bilimsel bir dil yaratılması gerektiğini savunur.1İlk dili yeniden yaratma çabaları sürerken, kutsal ve kusursuz dilin ölü ya da yaşayan dillerden biri olduğuna dair bir yığın teklifin yer aldığı geniş bir literatür meydana getirildi. Ademin dilinin ne olduğu sorusu, çoğunlukla teolojik ve milliyetçi yaklaşımlarla öne çıkarılan bir dille cevaplandırılır.2 Her iki medeniyet dünyasında ilâhî dili ortaya çıkarma yolunda ilk pratik tecrübe 16. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında Muhyî tarafından Bâleybelen adıyla ortaya kondu.3 Medeniyetlerin, kültürlerin, ırkların ve dillerin Babilinde ortak bir dil oluşturma hamleleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında Johann Martin Schleyerin 1879da üret... tümünü göster