Hz. İsanın hoşgörüsü dillere destandır. Ancak Hıristiyanlığın ilerleyen yıllarında bu destansı hoşgörünün boğularak yok edildiği görülür. Haçlı Seferleri, mezhep savaşları, Engizisyon Mahkemeleri, ırkçı tavırlar bunların tarihte derin iz bırakan örnekleridir. Hz. İsa ile başlayan Hıristiyanlık tarihinin, ilerleyen yıllarıyla hiç bir benzerliği kalmıyor. Batı, Doğuya göre daha akılcı görünür. Sanki bilimin merkezi beşiği kabul edilir. Medeniyetler Çatışmasında Batının İnanç Temellerinde bu tarihi yanılgının derinliklerine iniliyor.Doğu ile Batı neredeyse siyah ile beyaz, soğuk ile sıcak kadar birbirine zıt gibi duruyor. Üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, Haçlı Savaşı kavramı, günümüzde anlamını hâlâ koruyor. En küçük bir fırsatta ortaya çıkıyor. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Müslümanlar, kültürel ve ekonomik zaaflarına rağmen, kendi özelliklerini devamettirmenin yollarını arıyorlar. Batı insanı ise kendisini yalnızlığa, yabancılaşmaya ve boşluğa iten bir düşünce, bir kültür geleneğinin giderek yozlaştırlan bir inancın yükünü taşıyor.
Hz. İsanın hoşgörüsü dillere destandır. Ancak Hıristiyanlığın ilerleyen yıllarında bu destansı hoşgörünün boğularak yok edildiği görülür. Haçlı Seferleri, mezhep savaşları, Engizisyon Mahkemeleri, ırkçı tavırlar bunların tarihte derin iz bırakan örnekleridir. Hz. İsa ile başlayan Hıristiyanlık tarihinin, ilerleyen yıllarıyla hiç bir benzerliği kalmıyor. Batı, Doğuya göre daha akılcı görünür. Sanki bilimin merkezi beşiği kabul edilir. Medeniyetler Çatışmasında Batının İnanç Temellerinde bu tarihi yanılgının derinliklerine iniliyor.Doğu ile Batı neredeyse siyah ile beyaz, soğuk ile sıcak kadar birbirine zıt gibi duruyor. Üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, Haçlı Savaşı kavramı, günümüzde anlamını hâlâ koruyor. En küçük bir fırsatta ortaya çıkıyor. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Müslümanlar, kültürel ve ekonomik zaaflarına rağmen, kendi özelliklerini devamettirmenin yollarını arıyorlar. Batı insanı ise kendisini yalnızlığa, yabancılaşmaya ve boşluğa iten bir düşünce, bir kültür geleneğinin giderek yozlaştırlan bir inancın yükünü taşıyor.
Doğrusu batı yazarlarının kendi dini inançlarını bu şekilde eleştirebileceklerini tahmin etmezdim. Bunu ya korkularından ya da bağnazlıklarından yaptıklarını düşünürdüm. Bu sefer bu işi biraz araştırarak ve delilere dayanarak az da olsa inançlarındaki temellerini irdelemesi hoşuma gitti. Bu iş aslında bizim dini inançlarımızda da sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. İlk olarak dinin yayılma esnasındaki katıksız olarak sunulan fikir ve düşüncelerin sonradan gerek gelenek ve göreneklerin etkisinde gerekse iktidarların otoritesini sağlamlaştırmak amacıyla ve çıkarları doğrulusunda nasıl değiştirildiklerini bilmemiz gerekmez mi?