Neden Yeni Bir Tefsir? Çünkü Türkiyede yayimlanmis olan terceme veya telif meâl ve tefsirlerden; meâllerin maksut manayi Türkçeye yansitma ve açiklamadaki yetersizlikleri, tefsirlerinse ihtiyaçtan fazla bilgilerle uzatilmis olmalari; dolayisiyla Kuranin bütün hâlinde ve tam olarak anlasilamama sorunu, sürekli sikayet konusudur. Ayrica terceme ve telif meallerde surelerin siralanisi, nüzul sirasina göre degildir. Ayetler, çogunlukla baglamlarindan kopuk, birbirinden müstakil hatta metninden koparilmis bir cüz olarak ele alindiklari için ayetler arasi siyak-sibak iliskisi ve mana bütünlükleri göz önünde bulundurulmamaktadir. Konular Kuran bütünlügü içerisinde teker teker ele alinip islenilmemektedir. Yapilan açiklamalar, genelde bir önceki ya da bir sonraki ayeti ya da ayetleri kapsamamaktadir. Çogu birbirinden kopya edilmis, dolayisiyla anlayis ya da çeviri hatalari da müteselsil olarak devam etmektedir. Tefsirler ise, mealler gibi, hepsi de iyi niyetin, ciddî bir gayretin ve sorumluluk bilincinin ürünleri olarak büyük emek mahsulü, son derece önemli çalismalardir. Ancak çogunlukla her birisinin bes-on cilt civarinda olmasi, ayetle ilgili-ilgisiz pek çok açiklamalari içermesi ve önemli konulari bütüncül açidan ele alip tatmin edici açiklamalar getirmemesi; daha da ilginci, ayetlerin evrensel ve güncel niteliklerinin yeterince yansitilmamasi gibi nedenlerle okuyucuyu tatmin etmek bir yana, usandirmakta ve Kurani bastan sonuna kadar okuyup anlama sevkini ya azaltmakta ya da tamamen kirmaktadir... Elinizdeki hem meal hem tefsir tarzinda kaleme alinmis olan su üç ciltlik eser ise, otuz iki yili asan meslekî hayattan, yirmi sekiz yillik akademik geçmisin kazandirdigi tefsir bilincinin/nosyonunun ve yaklasik alti yillik yogun ve araliksiz bir çalismanin ürünüdür. Son iki yili, tekrar tekrar okunarak ayetlerdeki kelimeler arasi ve pasajlardaki tematik paragraflar arasi inceliklerin arastirilip en uygun bir dil ile Türkçeye yansitilma çabasiyla geçirilmistir. Incelendiginde, bazi yönleriyle ülkemizde, bazi yönleriyle de Islâm dünyasinda ilk oldugu görülecek olan bu çalismanin, ayni zamanda tefsir ilminde bugüne dek derli toplu olarak kaleme alinmamis olan tefsir yöntemini (uygulamali metod bilgisini) de içermekte oldugu görülecektir. Tefsirimizin özelliklerini siralamadan önce tefsir ve tevil anlayisimizi da burada belirtmekte yarar vardir. Çünkü biz insanlar kavramlarla anlasir ve düsünürüz. Dolayisiyla kavramlar, iletisim ve düsünce hayatimizin vazgeçilmez yapi taslaridir. Saglikli bir iletisim ve düsünce de ancak içerikleri dogru ve tam olarak doldurulmus saglikli kavramlarla mümkündür. Tefsir ve Tevilde Temel Ilkelerden söz edebilmek için öncelikle, tefsir ve tevilden maksadimiz nedir ve bu iki kavramdan biz neyi anlamaktayiz; onlarin açikliga kavusturulmasi gerektigi kanaatindeyiz. Çünkü bilhassa günümüzde, Kuranin yorumu veya Kuranin falana göre yorumu ya da Kurandaki namaz emrinin alevî kültüründeki yorumu seklinde içerigi farkli kesimlerce ve farkli olarak doldurulan bir yorum kavrami bazen tefsir bazen de tevil yerine sikça kullanilmakta, fakat yapilan yorumlar çogu zaman tefsiri de tevili de yansitmamaktadir. Tefsirin Özellikleri1- Bu tefsirde, Imam Gazalînin, Tefsirde iktisat mertebesi, Kuranin üç misline balig olan tefsirdir; bundan daha fazlasi hem ihtiyaç degildir hem de ömrü onunla geçirmeye degmez... (Gazalî, Ihya, I/40) görüsü ilke edinilmis ve Tefsirde Iktisat yolu seçilmistir. 2- Kuran, üzerinde dura dura okunup özümsenerek anlasilsin ve yasansin diye yaklasik yirmi üç yilda pasajlar hâlinde, bölüm bölüm indirilmistir. Amaci, egitim ve ögretim yoluyla insanin degerini ve kalitesini yükseltip daha sonra Âdil bir toplum ve Insanlar için çikartilmis en iyi/en medeni bir toplum seklinde nitelendirilip örnek gösterilecek olan yeryüzünün, gerçekten bagimsiz ve en medenî toplumunu vücuda getirmektir. Abdullah Ibn Mesud, Übey b. Kab ve Abdullah b. Ömer gibi birden fazla sahabe demistir ki: Biz Kurani onar ayet okurduk; her on ayeti iyice okumadan ve özümseyip yasamadan yeni bir on ayet almazdik. Onlarin bu sözleri de Kuran-i Kerimi, tilâvetin hakkini vererek, indirilis amacina ve yöntemine uygun olarak okuduklarini ve özümseyerek yasadiklarini ifade etmektedir. Biz de surelerin siralanisinda, sahabenin, - tesbihte hata olmasin - ilk mektepten baslayip üniversiteden mezun oluncaya kadar kademe kademe devam eden egitim ve ögretim sürecini göz önünde bulunduran ve onlarin mümin kisiliklerini ve adalet vasfiyla birlikte en medenî niteliklerini derece derece insa edip insanlik kalitelerini yücelten indirilis yöntemini esas aldik ve sureleri nüzul sirasina göre tefsir etmeye çalistik. Sunu de belirtmeliyiz ki surelerin siralanisi, Hz. Osmanin kendisine nispet edilen mushafa göredir. Fakat Hz. Osmanin mushafindaki 114 surenin siralanisinda, hissedilen lüzum üzerine az da olsa degisiklik yapilmis ve bazi sureler öne ya da geriye alinmistir. Meselâ; Fatiha suresi, besinci sirada indirilmis olmasina ragmen hem toptan indirilen ilk sure olmasi hem de adindan dolayi basa alinmistir. Önce Mekkede indirilen 91 Mekkî Sure, sonra da Medinede indirilen 23 Medenî Sure nüzul tarihi esasina göre dizilmistir. Bu siralama kesin olmayip, diger nüshalar gibi, büyük oranda tahminîdir.3- Her surenin meal ve tefsirinden önce, o sureyi okuyucuya tanitmak ve dikkatlerini surenin tarihî baglam ve anlami üzerine teksif etmek maksadiyla surenin tarihî/kültürel arka plânini, varsa sayet, özel nüzul sebebini de kapsayacak sekilde muhtevasiyla ilgili - bir ya da iki; bir-kaç surede ise, üç ve dört sayfa hâlinde - özet bilgi verilmistir.4- Her ayet/pasaj indirildigi zaman, zemin ve sartlar çerçevesinde anlasilmaya çalisilmis; Mekkede indirilen pasajlara Mekkedeki, Medinede indirilenlere de Medinedeki tarihî baglam göz önünde bulundurularak mana verilmistir. Zira inzal edilen her ayet/pasaj, evrensel niteligiyle birlikte indirildigi zaman, mekân ve sartlarin arz ettigi ihtiyaca verilmis ilâhî bir cevaptir.5- Tarihsel vasfina ragmen, Kuran insana ve onun temel ihtiyaçlarina hitap eden, akli ve tefekkürü tesvik eden, güzel ahlâki ve geliserek degismeyi amaç edinen; bilimsel, evrensel, daima çagdas ve güncel vasiflari ile birlikte, hep hitap eden ve edilen iliskisi içerisinde okunmus, imkân ölçüsünce Kelamullahin elestirici, etkileyici, yönlendirici, gelistirici ve degistirici öznelligi korunarak yansitilmaya çalisilmistir. Okuyucu ile Kelamullah arasinda sürekli, bütüncül ve saglikli bir iletisimin korunmasina dikkat edilmistir. 6- Kuran, Arapçadan baska bir dile nakledilirken mutlaka ayetlerinin tahlil ve tafsil edilip açiklanma durumu nedeniyle, tefsir ve tevile ihtiyaç duyulan yerlerde ayetin söyledigi ya da söylemek istedigi manaya uygun açiklamalar yapilmistir. Fakat gereksiz uzatmalar, polemiklere sebep olacak lüzumsuz tartismalar, mesnetsiz görüsler ve sihhati belirsiz rivayetlerden büyük ölçüde sarf-i nazar edilerek maksadi asan uzun bir tefsir hatasina düsülmemeye gayret gösterilmistir. Ayetlerin dil bilim ve metin yönünden tahlili/irabi mutlaka ve azami ölçüde kusursuz ve tam olarak yapilmaya çalisilmis; fakat bu kisim, tefsire sadece mana olarak aksettirilmistir.7- Her ayete, numaralarina göre müstakil birer ayet olarak degil, belli bir manayi, belli bir maksadi ya da hükmü ifade eden ayetten/ayetlerden olusturulmus tematik paragraflar hâlinde ve Resulüllaha (s.a.v.) bir vahiy hâlinde/celsede indirilen pasaj bütünlügü göz önünde bulundurularak mana verilmistir. Özellikle bu iki yöntem sebebiyle pek çok müfessirin düstügü anlama hatasina düsmekten korunulmustur. 8- Her kelimenin, ancak baglaminda anlam kazandigi; ayetlerinse ya kendi bütünlükleri ya siyak ve sibak bütünlükleri ya pasaj bütünlükleri ya da tarihî arka plân ve Sünnet de dahil, Kuran bütünlügü içerisinde murat edilen manayi ifade ettikleri bilinmektedir. O nedenle ayetler, - tarihî baglamlari da dahil zarf-mazruf iliskisi içerisinde - önce ayet bütünlügü, degilse siyak sibak bütünlügü, degilse pasaj bütünlügü, bu da olmazsa Kuran bütünlügü ve dinî telâkki/sünnet de göz önünde bulundurularak anlasilmaya çalisilmistir. Zira pek çok ayetin, siyak ve sibakiyla birlikte tamami görülmeden; hatta pasaj bütünlügü, gerekirse tarihî arka plâni ve sünnet de dahil Kuran bütünlügü göz önüne alinmadan maksadina uygun olarak anlasildigi söylenemez. Yani bir ayetin, müstakil olarak veya bölünerek yahut da içinden bir kismi göz ardi edilerek ya da metin disi baglami dikkate alinmaksizin parçaci/atomize bir yaklasimla okunmasi hâlinde, maksadi asan, hatta Islâmin ilkelerine aykiri manalarin ortaya çikma olasiligi büyüktür! Maksut mananin anlasilmasini kolaylastirici bu okuyus yöntemimiz (tematik paragraflar ve pasaj bütünlügü) ile her kelime kendi baglaminda, her ayet siyak-sibak bütünlügü içerisinde olusturdugu metin ve mana baglaminda degerlendirilmis; ayet yada ayetlerdeki mana bilgiye uygulanabilir bir bilgiye dönüstürülmüstür. Böylece ayetin lafzindaki kelime ya da cümleciklere, - daha önceki meal ve tefsirlerde sikça rastlanan metin içi ve metin disi baglamlarindan kopuk ve maksadini asan mana verme hatasindan büyük ölçüde sakinildigi gibi ayette söylenen yada söylenmek isteden anlam/bilgi apaçik ortaya çikarilmistir... Ayrica yapilan parantez arasi ya da egik çizgi (/) ilaveleriyle kast edilen mana daha net anlasilir hâle getirilmeye çalisilmistir. 9- Ayetin literal anlamindan ziyade, büyük ölçüde lafzindaki manasinin, ifade tarziyla, vurgusuyla, ses ve söz uyumuyla birlikte tam ve isabetli bir biçimde Türkçeye yansitilmasina ve açik seçikligine özen gösterilmistir. Ayetlerden çikarimlar yapmak ya da ikincil, üçüncül ve daha ziyade manalar ve hükümler tespit etme isi, genelde okuyucuya birakilmistir. 10- Kuranin tematik paragraflar ve pasaj bütünlügü yöntemiyle okunmasi, Mekkî surelerde Medenî, Medenî surelerde Mekkî ayetlerin yer aldigi görüsünün isabetli olmadigi; harf ve kiraat farkliliklarinin manayi etkilemedigi, Neshe delil gösterilen ayetlerdeki ayet ve nesh, insa, imha, tebdil gibi kavramlarin Kurandaki ahkâm ayetlerini kapsamadigi, dolayisiyla Kelâmullahta metni veya hükmü mensuh/kaldirilmis ayetin yer almadigi; özellikle de Bakara suresinin 238., Âl-i Imran suresinin 130., Kiyame suresinin 16-19. ayetleri gibi, bulunduklari yerlerde anlamsiz(!) oldugu iddia edilen ayetlerin yerlerinde ne kadar anlamli olduklari ve bir kisim ayetlerde geçen mütesâbihlerin ayette kast edilen manalarin anlasilmalarina mani degil, aksine daha açik ve net olarak kavranmalarina sebep oldugu gibi pek çok gerçege de isik tutulmustur. Bu gerçekler yeri geldikçe delilleriyle birlikte açiklanmistir.11- Izaha ihtiyaç duyulan ayetler ve kavramlar hakkinda, Kurandaki konu bütünlükleri de göz önünde bulundurularak gerekli ve metne uygun açiklamalar, Tefsir basligi altinda, izahi gereken kelime ve kavramin sonunda daire içinde verilen numaralarla mealden hemen sonra izah edilmistir. Bazen de açiklamalar Bkz. seklindeki atiflar ile dipnota havale edilmistir. Ilmî, dinî, hukukî, siyasî, sosyal, ahlakî, ve âdab vb. ile ilgili konulara dil, Kuran, Hadis, Sahabe ve tahkik ehli müfessirler ve ilim adamlarinin görüsleriyle açiklamalar getirilmistir. Açiklamalar, çogunlukla konunun ilk geçtigi veya agirlikli olarak anlatildigi surede yapilmistir. Böylece hem itikat, ibadet ahlâk, hukuk ve sosyal iliskileri kapsayan konulariyla Ilmihâl bilgileri hem usul ile birlikte Kuran Ilimleri bilgisi hem de Kavram bilgileri verilmistir.12- Ayetler, tekrar tekrar okunarak, dil imkânlari ölçüsünce, metne en uygun Türkçe karsilik bulunup verilmeye çalisilmistir. Ayetlerdeki edebî ve mecazî/sanatsal ifadeler; cümle ve cümlecikler arasi teknik iliskiler tespit edilerek gözlemlenebilen incelikler ve vurgular meal kisminda yansitilmaya çalisilmistir. Araplarin söyleyis biçimi/mentalite ile Türklerin söyleyisindeki farkliliklar da göz önünde bulundurularak cümledeki vurgunun yerinde gösterilmesi gayretiyle ögelerin dizilislerinde zorunlu degisikliklere gidildigi olmustur. 13- Ayetin lafzindaki mananin, tarihî baglami da dahil zarf-mazruf iliskisi içerisinde ve ayet bütünlükleri de göz önünde bulundurularak anlasilmaya çalisilmasi gerektigini yukarida zikretmistik. Ayetlerin ancak bu yöntemle anlasilabilecek manalari, bazi tefsir ve meallerde görüldügü üzere, isnat zincirleri tahkik edilerek sihhatleri tespit edilmemis, metinleri Kurana arz edilip tenkide tabi tutulmamis Esbab-i Nüzullere ya da rivayetlere feda edilmemistir. Metin içi baglam ve/veya tarihî/kültürel baglam göz önünde bulunduruldugu takdirde o lafizdan elde edilemeyecek, diger bir ifade ile o zarftan çikmayacak ya da o zarfa konulamayacak bir mana verilmemeye azamî derecede özen gösterilmistir. Bu hususta çok önemli örnekler/hatalar olmalari bakimindan Bakara, 2/284., Nisa, 4/15, 16., Maide, 5/93 ve Nur, 24/3. ayetleri hakkinda nakledilen rivayetler ile Sûrâ suresinin 23. ve Zilzal suresinin 7-8. ayetlerine verilen manalar diger meal ve tefsirlerle kiyaslanarak gözden geçirilebilir.14- Bir kisim ayetler Esbab-i Nüzul; Resulüllahin kavlî, fiilî ve takrirî sünnetleri; sahabe, tabiîn, tahkik ehli müfessirler ve ilim adamlarinin görüsleriyle açiklanmistir. Ancak daha ziyade Kuranin Kuranla ve tespit edilebildigi ölçüde Hadis ile açiklanmasina gayret gösterilmistir. Bir ayetin ya da pasajin söyledigi ya da söylemek istedigi mana baska ayet ya da ayetlerle açikliga kavusturulabilmisse, artik bu mana, Resulüllahin fem-i muhsininden/agzindan çikip çikmadigi kesin olarak bilinmeyen, aslinin olup olmadigi arastirilmamis olan bir sahabe sözü ya da kisisel görüs sebebiyle terk edilmemistir.15- Allah kelâmi olan Kuranin tamami hikmettir. Resûlüllahin, Kurana ittibaen hayata geçirdigi itikadî, ahlâkî, hukukî, ferdî, sosyal, siyasî ve edebî uygulamalarinin hepsi Kuranin tevilidir. Hz. Peygamberin kavlî, fiilî ve takrirî sünnetleri ise, vahyin kontrolü altinda gerçeklesmis, - Abese ve tevellâ... ve Afâ Allahu anke lime ezinte lehüm? gibi, hikmete uygun düsmedigi için vahiy yoluyla uyarilmis olan yaklasik 5-10 davranis hariç - tamami vahyin takrirî onayindan geçmis salt hikmettir. O nedenle sünnet, lafiz, mana ve beyan olarak inzal edilen Kuranin, diger bir ifade ile Islâmin - insana bakan yönüyle - hayata intikal ettirilmis pratiginden baska bir sey degildir. Dolayisiyla sünneti Kurandan ayri düsünmek, diger bir deyisle, sünneti dislamak, en iyimser ifadesiyle, Kurani ve Allahin elçisini yeterince tanimamak demek olur. Zira Cenab-i Allah buyurmustur ki: Allahin elçisine itaat eden, kesinlikle Allaha itaat etmis olur! , De ki: Eger siz Allahi seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin, günahlarinizi bagislasin. ayetlerinin mefhum-u muhalifince, Sünneti dislayan kimse, Kurani da dislamis sayilir. Fakat dindeki bu gerçege ve Buharî, Müslim, Ebu Davud, Ibn Mace, Tirmizî, Neseî... gibi hadisleri derleyip hadis mecmualarini vücuda getiren alimlerin sahihini sahih olmayanindan ayirma hususunda gösterdikleri azami titizlige ragmen, Hadis diye nakledilen rivayetlerin bir kisminda, herhangi bir biçimde sihhat sorununun oldugu da ehlince bilinmektedir! Bu durum, elbette hadislere süpheyle bakmayi ve reddetmeyi gerektirmez; ancak tefsirimizde, Nisa suresinin on bes ve on altinci, Nur suresinin de ikinci ve üçüncü ayetlerinde oldugu gibi, ayetin lafzina, metin içi ve metin disi baglamlarina ve Kuran bütünlügüne ters düsen rivayetler ayetin lafzindaki manaya tercih edilmemistir. Çünkü Yahya b. Ebî Kesirin: Sünnet Kurana kadîdir; Kitap ise, sünnete kâdî degildir. sözü, ancak Resûlüllah hayatta iken ve Büyük fitne adi verilen Hz. Osmanin sahâdetinden sonra ortaya çikan olaylardan/savaslardan önce anlamlidir; fakat hatasini savunma, taassupla mezhebinin görüsünü destekleme ya da tergib ve terhib gibi iyi niyetli amaçlarla da olsa hadis uydurma gelenegi basladiktan sonra, artik bu söze ayetleri tefsir baglaminda oldukça temkinli yaklasilmalidir. Iste bu düsünce ile bir kisim ayetlerin tefsirinde Hadis ya da Sahabe Sözü olarak gelen rivayet ve görüslere son derece dikkat edilmelidir.16- Sahabe devrinden itibaren Kuran ve sünnete dayali olarak yapilan tefsirler ise, Kelâmullah ve Sünnet-i Resûlillah seklinde Kuran ve sahih sünneti, bir merdivenin degismeyen iki ayagi gibi esas alip ikisine de dayanarak onlarin arasinda üst üste yükselen basamaklara benzetilebilirler. Her alttaki basamak bir üstteki için, Arabiyyün mübîn olan Kuranin aslî dilini ve özgün manasini koruyan saglam bir zemin olustururken ayni zamanda da çaginin ilim, kültür ve anlayis düzeyini de bize yansitmaktadirlar. Içinde yasadigimiz su çagda yapilan tefsirlerin müfessirleri bu merdivenin on dördüncü basamagina ayaklarini koymus ve kendi çagdas ilmi, kültürel gelisim ve anlayis düzeyleriyle Kurani okuma ve asrin idrakine yansitilan on besinci basamagi insa çabasi içerisindedirler. Hiçbir müfessir, tefsir geleneginden ve asrinin ilim, kültür ve anlayisindan bagimsiz olarak tefsirde bir üst basamaga bir bilgi koyamaz. Ibnüzzeman, Türkçe ifadesiyle Asrinin çocugu olan hiçbir tahkik ehli müfessir, yasadigi çagdan soyutlanmis, bos bir zihin ile Kurana yaklasamaz. Her müfessir, mutlaka bir eli Kelâmullahta, öbürü Sünnet-i Resûlüllahta, ayaklari öncekilerin yükselttigi en üst basamakta bulunup gözleri de ileriye bakarak yasadigi çagi temsil edecek olan gelecek basamagi insa ederek tefsire katkida bulunmaktadir. Dogal olarak hiçbir tefsir ve hiçbir asrin tefsir birikimi, asla Kuranin en son söylenmis sözü olamaz. Her çagin idraki, ancak çaginin ilim ve kültür düzeyiyle baglantilidir; çagi asan parlak görüsler olacaktir, ancak her çagin isabetli anlayis ve görüslerinden bir kismi, gelismekte olan ilmî düzeye paralel olarak gelecek çaglarda gelisen daha isabetli görüsleri yaninda sönük kalabilecegi ihtimali de göz ardi edilemez. Kaldi ki Kurandan elde edilecek manalar tefsirlerle tüketilemez. Zira: Yeryüzündeki tüm agaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve bunlara yedi deniz daha eklense, yine de Allahin sözleri yazilmakla tüketilemez. (Lokman, 31/27) Bu tefsirde de Allahin kelâmi olan Kuran, iste bu anlayisla ve Allahin inayeti ile tefsir edilmeye çalisilmistir.17- Modernitenin getirdigi esintilerle Kuranda bazi ayetlerin/konularin sorgulanarak tartisildigi ve tefsir bilincine/nosyonuna sahip ya da degil, ilgili veya ilgisiz bir kisim insanlar tarafindan modernizmin etkisi ile bu ayetlere maksadini asacak tarzda yorumlar getirildigi bilinmektedir. Bu tefsirde de bu ayetlere/konulara yer verilmis; hâlen tartisilmakta oldugu için diger ayetlere nazaran belki daha fazla üzerinde durulmustur; ancak hiçbir ayete, bati uygarliginin üretmis oldugu anlayisa ve ülkemizdeki savunucularinin görüslerine uygun düssün veya Kurandan ona bir mesruiyet zemini kazandirilsin ya da Kuran hâsâ yüceltilsin diye maksadi asan bir mana verme çabasi içerisine girilmemistir.18- Daha önceki meshur/yaygin meâl ve tefsirlerde tespit edilen bir kisim bariz yaklasim ve metod hatalari, metne aykiri ya da maksadini asan anlayislar ve uygulamaya yönelik açiklamalar vs. polemige imkân verebilir endisesiyle örnek gösterilerek elestiri konusu yapilmamistir. Ancak ayetin lafzina en uygun mana verilmis, verilen mana aklî ya da naklî saglam delillerle temellendirilmistir. Sözgelimi; son devir âlimlerindeki nesh ve muhkem-mütesabih anlayisi, kurbanin vücubiyeti, seferilik ve seferde namaz, zina suçunun cezasi, zerre agirliginca hayir isleyenin de ser isleyenin de (ahirette karsiligini) görecegi ile ilgili ayetler bu açidan incelenebilir.19- Arapça bilen okuyucularin, ayetlere verilen manalari tekrar düsünmelerini kolaylastirmak amaciyla her cildin sonunda, o ciltteki anahtar kelimelerin sözlük anlamlari, Arapça yazilis ve Türkçe okunuslari ile birlikte verilmistir. Ayni kelimeler, farkli baglamlarda farkli anlamlarda kullanildiklari gerçeginden hareketle sözlük kismindaki tekrarlar lüzumsuz addedilmemelidir.20- Imkân ölçüsünce sade ve akici bir dil, her düzeyden insanin anlayacagi ifade biçimi ve anlamayi kolaylastirici bir üslup ile Kuran Türk okuyucusunun özellikle genç neslin anlayisina yaklastirilmaya çalisilmistir. O nedenle yazimda Türk Dil Kurumu Sözlügü ve Imla Kilavuzunun en son baskilari esas alinmistir. Dilimizde kullanila kullanila lisanimizin öz mali olmus kalem, kitap, namaz, ezan, ibadet, iman, küfür gibi pek çok Arapça ve Farsça kökenli kelimeler disinda azami derecede Türkçe kelimeler kullanilmaya çalisilmistir. Bazen gök, bazen sema; bazen yerküre, bazen arz gibi kelimeler kullanilmissa, her ikisinin de dilimizde yaygin olarak kullanilmasindandir. Hamd, Rabb, âlem, iman, küfür, cennet, cehennem gibi Türkçemizde karsiligi bir kelimeyle degil, ancak birden fazla cümle ve cümleciklerle tarif edilebilecek kavramlar oldugu gibi kullanilmis, ama genelde ilk geçtigi yerde gerektigi ölçüde açiklamalari yapilmistir. Yerine göre Sirat-i Müstakim, yerine göre de Dogru yol tabirlerinin kullanmasindan da çekinilmemistir. Maksat, hem dilimizin geçmisten gelen zenginligini korumak hem de tam olarak karsilamasa bile - yaygin Türkçe kelimeleri ihmal etmemektir. Bu arada Türkçede kelime üretme kurallarina uygun olarak Türk Dil Kurumu Sözlügünde bulunmayan - üç kelime üretilip lisanimiza kazandirilmistir. Bunlar; Yerimsemek, Cennetliler ve Cehennemliler tabirleridir.21- Cümle kuruluslarinda metnin anlasilmasinda Arapçasina; dilimize aktarilmasinda ise Türkçe ifade biçimine önem verilmistir. Özellikle cümlede söylenmek istenen mana ve vurgu esas alinmis ve çeviri asil metindeki nahiv kuralina göre degil kendi lisanimizdaki söz dizimi ve söyleyis biçimine göre yapilmistir. Noktalama isaretlerine azami derecede dikkat edilmistir. Ünlem ve üç nokta isaretlerinin çok sik kullanilmis olmalari, Kuranin yazili bir kitap degil sözlü bir hitap seklinde indirilmesinden ve farkli durumlara göre oldukça canli hitap tarzlarini içermesinden kaynaklanmaktadir.22- Allah Teala Kuranda, Ve nusarriful-âyât tabiriyle muhataplarinin anlamalarini kolaylastirmak için Arap dilinin özel ve evrensel tüm imkânlarini kullanmis ve çesitli bakis açilarina göre ayetlerini farkli perspektiflerden açiklamis ve anlasilir kilmistir. Kelimeleri, yerine göre lafzî hakikî manada, icap ettigi yerde mecazî manalarda kullanmistir. Sözgelimi; bir manayi bazen tesbihler, temsiller, darb-i meseller, telmihler, kinayeler, istiareler ve kissalarla canli ve etkili bir biçimde anlatirken, bazen de sembolik bir dil kullanarak, hatta farazî/varsayima dayali ifadelere yer vererek soyut manayi somut ve tecrübe edilebilir bir yolla idraklere arz etmistir. Bu tefsirde de dilimizin özel ve evrensel imkânlarindan azami derecede yararlanilarak ayetlerdeki mana ve maksat, idraklere arz edilen perspektiflere ve ifade biçimlerine göre açiklanmaya çalisilmistir. Eger bir ayetin anlasilmasinda katkisi olacaksa, zaman zaman kendi deyimlerimizi, özdeyislerimizi, atasözlerimizi, darb-i mesellerimizi, siirlerimizi kullanmaktan çekinilmemistir. Sözgelimi, yeri gelmis Kiliçtan keskin dillerini kinlarindan çekerler!; yeri de gelmis savasa gitmeyip oturanlar için kadinlar gibi evlerinde otursunlar! özdeyislerimizi kullanmisizdir. Hatta Kuranin kullandigi deyim ya da özdeyis, eger bizim lisanimizda farkli bir ifade ile söylenmisse, aslina isaret etmek sartiyla, kendi deyimimiz ya da özdeyisimiz tercih edilmistir. Mesela yapilan uyarilara aldiris etmeyenler hakkinda ayette: Allahin Kitabini sirtlarinin ötesine/gerisine attilar. deyimi Türkçemizdeki Allahin ayetlerine kulak asmadilar veya Allahin ayetlerini kulak ardina attilar. seklinde karsilanmistir. Müslümanlarin Uhud savasinda maglubiyetlerinin tahlili yapilirken Allah Teala söyle diyordu: O vakit siz, Peygamber de öbürleri arasinda sizi çagirdigi hâlde hiç kimseye dönüp bakmadan daga yukari kaçiyordunuz! Ne kaybettiklerinize aciyasiniz ne de basiniza gelenlere üzülesiniz diye Allah size keder üstüne keder vermisti. Allah tüm yaptiklarinizdan haberdardir. Bu ayetteki Keder üstüne kederin verilmesi, lisanimizdaki Aci aciyi, su da sanciyi keser. deyimi ve Allah beterinden sakinsin özdeyisi ile açiklanmaya çalisilmistir.23- Baslangiçtan bugüne dek yazilmis bir çok tefsirden ve sayili bir-kaç mealden yararlanilmistir. (Allah, yararlandigim tüm ilim adamlarindan razi olsun!) Fakat, onlardaki bilgiler, asla oldugu gibi nakledilmemistir. Ayete verilen mana mutlaka, siyak ve sibak bütünlügü, ihtiyaç duyuldugunda Kuran bütünlügü ve tarihî arka plân da göz önünde bulundurularak yeniden gözden geçirilmis, sistematik tenkide tabi tutulmus ve bir kismi çagdas bilim perspektifinden degerlendirilmistir. Kelimenin lügat anlamina ve çagdas bilimin ispat edilmis ve realiteye uygun verilerine ters düsen bilgilere yer vermemeye özen gösterilmistir. Sözgelimi; Alâk kelimesi, önceki tefsirlerde oldugu gibi Kan pihtisi olarak degil dipnotta kavramin içerigi/mahiyeti açiklanmak sartiyla, Rahme tutunan olarak tefsir edilmistir. Ayni konuda Nutfe karsiliginda sperm; Nutfetün emsac karsiliginda zigot gibi kavramlar dil ve bilimsel realite yönünden bilinerek ve temellendirilerek kullanilmislardir.
Neden Yeni Bir Tefsir? Çünkü Türkiyede yayimlanmis olan terceme veya telif meâl ve tefsirlerden; meâllerin maksut manayi Türkçeye yansitma ve açiklamadaki yetersizlikleri, tefsirlerinse ihtiyaçtan fazla bilgilerle uzatilmis olmalari; dolayisiyla Kuranin bütün hâlinde ve tam olarak anlasilamama sorunu, sürekli sikayet konusudur. Ayrica terceme ve telif meallerde surelerin siralanisi, nüzul sirasina göre degildir. Ayetler, çogunlukla baglamlarindan kopuk, birbirinden müstakil hatta metninden koparilmis bir cüz olarak ele alindiklari için ayetler arasi siyak-sibak iliskisi ve mana bütünlükleri göz önünde bulundurulmamaktadir. Konular Kuran bütünlügü içerisinde teker teker ele alinip islenilmemektedir. Yapilan açiklamalar, genelde bir önceki ya da bir sonraki ayeti ya da ayetleri kapsamamaktadir. Çogu birbirinden kopya edilmis, dolayisiyla anlayis ya da çeviri hatalari da müteselsil olarak devam etmektedir. Tefsirler ise, mealler gibi, hepsi de iyi niyetin, ciddî bir gayretin ve sorumluluk bilincinin ürünleri olarak büyük emek mahsulü, son derece önemli çalismalardir. Ancak çogunlukla her birisinin bes-on cilt civarinda olmasi, ayetle ilgili-ilgisiz pek çok açiklamalari içermesi ve önemli konulari bütüncül açidan ele alip tatmin edici açiklamalar getirmemesi; daha da ilginci, ayetlerin evrensel ve güncel niteliklerinin yeterince yansitilmamasi gibi nedenlerle okuyucuyu tatmin etmek bir yana, usandirmakta ve Kurani bastan sonuna kadar okuyup anlama sevkini ya azaltmakta ya da tama... tümünü göster