Beyoğlu'nda bir ara sokakta on beş bıçak darbesiyle delik deşik edilmiş bir ceset... Torbacıların, fahişelerin, mafya adamlarının arasına gizlenmiş bir katil...
Başkomiser Galip, tüm bu cesetlerin ve keşmekeşin ortasında, kendine özgü yöntemlerle cinayetlerin üzerine gidiyor. Göze batmayacak ayrıntıları birbirine bağlama hüneri ve tesadüflerden aldığı yardımı da hesaba katmak gerek. Bu biraz matrak ve çapkın detektifle cinayetten cinayete koşarken, İstanbul'un arka sokaklarında kaybolacak ve gizli kalmış hayatlara kapı aralığından bakarken bulacaksınız kendinizi...
Sol elini göğsüme dayayıp beni olanca gücüyle geri itti. Silahı iki eliyle kavradı. "Uzak dur!" dedi. Tabancanın namlusunu kendine doğru çevirdi, ağzına soktu.
(...) Gerçekten tetiği çeker miydi? Çekerdi!
(...) Silahı ağzından dondurma emer gibi yavaşça çıkardı. Bu sefer namluyu iri memelerinin arasına gömdü.
"Sıkayım mı?" dedi.
"Bırak şunu" dedim. "Böyle şaka olmaz.
(...) "Niye böyle yapıyorsun?" dedim. "Niye bana eziyet ediyorsun? Aklını mı kaçırdın?"
"Delirttin beni. Manyak oldum senin yüzünden."
Namluyu memelerinin arasından bir aşağı bir yukarı sürttü.
"Çeliğin soğukluğunu hissetmek güzelmiş" dedi. "Ölüm de böyle güzel midir acaba?"
"Emin ol!" dedim, "Kurşunun tadını hissetmek o kadar güzel değildir."
"Yaa!" dedi ve namluyu bana doğrulttu: "Kendimi öldürmekten vazgeçtim Galip. Seni öldüreceğim" dedi.
Bir kahkaha daha patlattı. Bu sefer çılgın bir kahkahaydı.
(Tanıtım Bülteninden)
Beyoğlu'nda bir ara sokakta on beş bıçak darbesiyle delik deşik edilmiş bir ceset... Torbacıların, fahişelerin, mafya adamlarının arasına gizlenmiş bir katil...
Başkomiser Galip, tüm bu cesetlerin ve keşmekeşin ortasında, kendine özgü yöntemlerle cinayetlerin üzerine gidiyor. Göze batmayacak ayrıntıları birbirine bağlama hüneri ve tesadüflerden aldığı yardımı da hesaba katmak gerek. Bu biraz matrak ve çapkın detektifle cinayetten cinayete koşarken, İstanbul'un arka sokaklarında kaybolacak ve gizli kalmış hayatlara kapı aralığından bakarken bulacaksınız kendinizi...
Sol elini göğsüme dayayıp beni olanca gücüyle geri itti. Silahı iki eliyle kavradı. "Uzak dur!" dedi. Tabancanın namlusunu kendine doğru çevirdi, ağzına soktu.
(...) Gerçekten tetiği çeker miydi? Çekerdi!
(...) Silahı ağzından dondurma emer gibi yavaşça çıkardı. Bu sefer namluyu iri memelerinin arasına gömdü.
"Sıkayım mı?" dedi.
"Bırak şunu" dedim. "Böyle şaka olmaz.
(...) "Niye böyle yapıyorsun?" dedim. "Niye bana eziyet ediyorsun? Aklını mı kaçırdın?"
"Delirttin beni. Manyak oldum senin yüzünden."
Namluyu memelerinin arasından bir aşağı bir yukarı sürttü.
"Çeliğin soğukluğunu hissetmek güzelmiş" dedi. "Ölüm de böyle güzel midir acaba?"
"Emin ol!" dedim, "Kurşunun tadını hissetmek o kadar güzel değildir."
"Yaa!" dedi ve namluyu bana doğrulttu: "Kendimi öldürmekten ... tümünü göster
Her ne kadar Beyoğlu rafım için tematik olarak yaklaşsam da Başkomiser Galip’in ilk macerası olarak polisiye edebiyatımızda haklı bir yeri var. Beyoğlu’nun yer aldığı cinayet vakasının sadeliği hoşuma gitmedi değil. Yine de başlangıç için pek kuvvetli gelmedi açıkçası. Karakter olarak da beni çektiğini söyleyemem. Yazım dilinde gündelik detaylarda fazla tekrar var. Bunun dışında yalın ve akıcı bir dile sahip. Belki devam kitaplarının polisiyesi daha çetrefillidir.
Karton Cilt, 232 sayfa
2013 tarihinde, Oğlak Yayıncılık tarafından yayınlandı