Deli Çavuş: Kaymakam Bey yok mu? Tahrirat Katibi: (Dönüp bakarak.) Ooo sen misin Deli Çavuş? Gel bakalım. Deli Çavuş: Kaymakam Bey yok mu? Tahrirat Katibi: Yok, daha gelmedi. Deli Çavuş: Öğlen oldu. Tahrirat Katibi: Maaşını kes.
Deli Çavuş: Kaymakam Bey yok mu? Tahrirat Katibi: (Dönüp bakarak.) Ooo sen misin Deli Çavuş? Gel bakalım. Deli Çavuş: Kaymakam Bey yok mu? Tahrirat Katibi: Yok, daha gelmedi. Deli Çavuş: Öğlen oldu. Tahrirat Katibi: Maaşını kes.
Hikayenin özü şu; ihtilal sonrası Sultan Dağları'nın gerisinde yolları buzlarla kaplı bir kasabada yollar kapalı olduğu için Kaymakam ve diğer yetkililer gelemeyince kendi düzenini kurmuş halka zulmeden istifçisi, karaborsacısı, toprak ağası, dava vekili... Halk ise yapılan haksızlıklar içinde açlıkla, soğukla, topraklarından olmakla mücadele etmektedir. Bir gün nasıl geldiği anlaşılamayan kaymakam kasabaya geliverir ve kasabanın tüm sorunlarına kendine göre çözümler bulur.
Kitap beni daha en başından itibaren sarıverdi. Aşırı akıcıydı. O havayı, ortamı, karakterleri öyle güzel veriyor ki sanki hepsi gözünüzün önünde. Kış, hantallık, eskilik... Mesela bir sahnede kaymakam dilekçe verilmesini kaldırıyor ve halkın direkt kendisine ulaşmasını istiyor. Yani bürokrasinin hantal yollarında dolanmayı kaldırıyor. Bu da çok güzel veriliyor.
Kaymakam: "Dilekçe mi? Yani dükkâncıya 10 kuruş verip bir tabaka kâğıt alacak, arzuhalciye 2,5 lira verip bunu yazdıracak, tütüncüye 16 kuruş verip bu yazılı kâğıdı devlet kapısından içeri sokmak için pul alacak... Memur arkadaşının işinden para aldığı zaman bu büyük bir suç sayılıyor da bir vatandaşın derdini dinlemek veya halletmek vazifesiyle kurulmuş hükümetin aldığı 16 kuruş sanki rüşvet olmuyor mu? Hayır, bundan sonra dilekçe kaldırıldı... (...) -dosyaları göstererek- Şunlara bakın, ne de masum, sessiz, zavallı görünüşleri var değil mi? Halbuki bunlar geçmişte koskoca bir imparatorluğu batırdılar."
Mükemmel göndermeler...
Blogda filmleri ve tiyatro oyunuyla karşılaştırdığım detaylı bir yorum yaptım - benherneysemo