Auschwitz Dövmecisi’yle tanıdığımız Cilka Klein’ın gerçek yaşam öyküsünden yola çıkılarak kaleme alınmıştır.
Güzelliği hem kurtuluşu oldu hem de laneti…
Cilka Klein 1942 yılında Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı’na götürüldüğünde on altı yaşındaydı. Güzelliğiyle kampın kumandanının dikkatini çekince diğer kadın mahkûmlardan ayrı bir yere alındı ve rızası dışında getirildiği bu konumun, o korkunç şartlarda hayatta kalmasını sağlayan güç anlamına geldiğini çok geçmeden öğrendi.
Ancak savaştan sonra Sovyet askerleri kampları tahliye ettiğinde Cilka özgürlüğüne kavuşamadı; düşmanla aynı yatağı paylaşmakla suçlanıp Sibirya’daki çalışma kamplarına gönderildi. Oysa seçme şansı yoktu. Üstelik çocuk yaşta Auschwitz’e kapatılmış bir kadına kim ahlaktan ve adaletten bahsedebilirdi ki?
Sibirya’daki çalışma kampında tanıdık acılarla yüzleşen Cilka, iyi yürekli bir kadın doktorla tanıştıktan sonra onun kanatları altına girdi ve kamptaki hastalarla ilgilenmeye, hemşireliği öğrenmeye başladı. Her gün ölümle burun buruna gelse de o soğuk, yabancı dünyada ürkek adımlarla yeni dostluklar kurdukça daha önce varlığından bile haberdar olmadığı gerçek gücünün aslında cesaret olduğunu keşfetti. En önemlisi de, başına gelen onca şeye rağmen yüreğinde hâlâ sevgiye, iyiliğe ve aşka yer olmasıydı.
Kimsesiz, küçük bir kız çocuğundan güçlü bir kadına ve şefkatli bir hemşireye dönüşen Cilka Klein’ın kader yolculuğu, insanın akla hayale sığmayacak kadar acımasız bir dünyada hayata tutunmak için neler yapabileceğine ışık tutan çarpıcı bir hikâye.
“Cesarete, tutkuya ve insan ruhunun zaferine dair bu inanılmaz hikâyeyi dile getirmek bir ayrıcalıktı.”
HEATHER MORRIS
“Sana Cilka’dan bahsetmiş miydim?”
“Hayır, Lale, bahsetmedin. Cilka kimdi?”
“Tanıdığım en cesur insandı. En cesur kız değil, en cesur insan.”
“Ve?..”
“Hayatımı kurtardı. Güzel, ufak tefek bir kızdı ve hayatımı kurtardı.”
Lale Sokolov, Auschwitz Dövmecisi
“Auschwitz Dövmecisi’nin çok ses getiren devam kitabında Morris, Auschwitz’den sağ çıkmayı başarıp kendini yeniden dikenli tellerin ardında bulan bir kadının hikâyesini anlatıyor. İnsanı düşünmeye sevk eden bu hikâye bize iyiliğin gulag adı verilen çalışma kamplarında bile var olabileceğini gösteriyor.”
Publishers Weekly
“Cilka’nın kötülük karşısındaki olağanüstü cesareti ve her şeye rağmen hayatta kalmak konusundaki kararlılığı, bu dokunaklı kitabı okuduktan sonra uzun süre aklınızdan çıkmayacak.”
Sunday Express
“İyi yazılmış, belgelere dayandırılmış bir roman. Büyüleyici, üzücü ve hatta Auschwitz Dövmecisi’nden daha huzursuz edici. Zulüm karşısında umutsuzluğa kapılmamak çok zor olsa da insan ruhunun gücüne saygı duyacaksınız ve bu da sizde bir duygu karmaşası yaratacak. Cilka’nın hikâyesi bundan daha güçlü olamazdı.”
Express & Star
“Cilka’nın cesaretinin ve yaşam mücadelesini kazanmak konusundaki kararlılığının yürek burkan hikâyesi okunmaya değer.”
Daily Mirror
“Konu çok karanlık olsa da güce ve hayatta kalmaya dair ilham ve moral verici bir hikâye.”
Good Housekeeping
“Auschwitz Dövmecisi’nin devamı niteliğindeki bu kitap en soğuk kalpleri bile sızlatacak.”
Sunday Post
“Akla hayale sığmayacak zorluklar karşısında insanın gücüne dair, yürek burkan bir hikâye.”
Woman’s Weekly
“Bu gerçek anlamda inanılmaz hikâyeyi okumayan kalmamalı.”
Sun
“Zorluklara, yaşam mücadelesine ve en önemlisi de asla unutulmaması gerekenlere dair bir hikâye.”
iNewspaper
İlk romanı Auschwitz Dövmecisi uluslararası çoksatanlar listesinde bir numaraya kadar yükselen Heather Morris, hayatta kalma, direniş ve umut hikâyelerine tutkuyla bağlı, Yeni Zelanda doğumlu bir yazardır. Morris 2003 senesinde Melbourne’da büyük bir devlet hastanesinde çalışırken, “anlatmaya değer bir hikâyesi” olabilecek yaşlıca bir beyefendiyle tanıştırıldı. Lale Sokolov’la tanıştığı gün her ikisinin de hayatı değişti. Aralarındaki dostluk güçlendikçe Lale Sokolov, Soykırım yıllarında yaşadıklarının en gizli detaylarını Heather Morris’e anlattı. Morris, Lale’nin hikâyesini önce senaryo olarak kaleme aldı, sonra Auschwitz Dövmecisi adıyla ilk romanına dönüştürdü. İkinci romanı Cilka’nın Yolculuğu, bu uluslararası çoksatan romanın devamı niteliğindedir.
Auschwitz Dövmecisi’yle tanıdığımız Cilka Klein’ın gerçek yaşam öyküsünden yola çıkılarak kaleme alınmıştır.
Güzelliği hem kurtuluşu oldu hem de laneti…
Cilka Klein 1942 yılında Auschwitz-Birkenau Toplama Kampı’na götürüldüğünde on altı yaşındaydı. Güzelliğiyle kampın kumandanının dikkatini çekince diğer kadın mahkûmlardan ayrı bir yere alındı ve rızası dışında getirildiği bu konumun, o korkunç şartlarda hayatta kalmasını sağlayan güç anlamına geldiğini çok geçmeden öğrendi.
Ancak savaştan sonra Sovyet askerleri kampları tahliye ettiğinde Cilka özgürlüğüne kavuşamadı; düşmanla aynı yatağı paylaşmakla suçlanıp Sibirya’daki çalışma kamplarına gönderildi. Oysa seçme şansı yoktu. Üstelik çocuk yaşta Auschwitz’e kapatılmış bir kadına kim ahlaktan ve adaletten bahsedebilirdi ki?
Sibirya’daki çalışma kampında tanıdık acılarla yüzleşen Cilka, iyi yürekli bir kadın doktorla tanıştıktan sonra onun kanatları altına girdi ve kamptaki hastalarla ilgilenmeye, hemşireliği öğrenmeye başladı. Her gün ölümle burun buruna gelse de o soğuk, yabancı dünyada ürkek adımlarla yeni dostluklar kurdukça daha önce varlığından bile haberdar olmadığı gerçek gücünün aslında cesaret olduğunu keşfetti. En önemlisi de, başına gelen onca şeye rağmen yüreğinde hâlâ sevgiye, iyiliğe ve aşka yer olmasıydı.
Kimsesiz, küçük bir kız çocuğundan güçlü bir kadına ve şefkatli bir hemşireye dönüşen Cilka Klein’ın kader yolculuğu, insanın akla hayale sığmayacak kadar acımasız bir dünyada hayata tutunma... tümünü göster
Karton Cilt, 396 sayfa
Kasım2020 tarihinde, Pegasus tarafından yayınlandı