Kitap açıklaması henüz eklenmemiş.
İnsan okuduktan sonra bu kitabın 1930'larda yazıldığına inanamıyor. Müthiş bir hayal gücü, olağanüstü bir atmosfer ve çok sağlam bir kurgu. Distopya türündeki eserleri seven herkesin mutlaka okuması gereken bir şaheser.
Kitap ile ilgili detayları öğrendikçe yeni bir değerlendirme yazma gereği duydum ve daha önce yazdıklarımı silmeye karar verdim.
Cesur Yeni Dünya distopyaların arasında insanı en az rahatsız edenidir. En az korkuncudur. Ama biraz araştırdıktan sonra gördüm ki aslında kitabın az rahatsız edici olması en korkunç yanı. Dünya korkunç diktatörlükler tarafından değil, insanların günlük hayatlarıyla daha çok meşgul olarak düşünsel hayatı terkederek yıkılacak. İnsanlar hayatlarının kontrolünü yavaşça ve kendi istekleriyle verecekler. Kurbanın kendi isteğiyle gelmesi sağlanacak.
Burda Huxley'in George Orwell'a yazdığı mektup var.
http://www.edebiyathaber.net/aldous-huxleyden-george-orwella-mektup/
Orijinal metin için
http://www.dailymail.co.uk/news/article-2111440/Aldous-Huxley-letter-George-Orwell-1984-sheds-light-different-ideas.html
Evet yazıldığı dönem bakımından değerlendirildiğinde hayalgücü takdir edilesi. Ancak asla bir "1984" de değil.
Kitabı okuduktan sonra günümüzü sorguladığım ve hayal gücüne hayran olduğum Huxley'nin bu eserini "okumalısın" diyerek herkese tavsiye ediyorum.
Çok sarsıcı bir distopyadır. Şu an izlediğimiz bir çok filmde, okuduğumuz bir çok kitapta etkileri çok belirgin şekilde görülür. Hayranlık uyandırır.
Toplumun alfa ve beta insanı olarak bölündüğü, "herkes herkese aittir" düşüncesinin hakim olduğu bu cesur yeni dünya'nın mutlu,bilinçli insanları kuluçka ve şartlandırma merkezinde üretilir. Bilim kurgu kitaplarını sevenlerin atlamaması gereken çok güzel,klasikleşmiş bir kitap..
Kitabın yazıldığı sene (1930) göz önüne alındığında yazarın hayal gücüne hayran kalıyor insan.
Distopya kategorisinin önemli temsilcilerinden Cesur Yeni Dünya'da Aldous Huxley 20.yy başlarında kaleme aldığı romanıyla kuşkusuz gerçekleşmesi en olası 'distopya' örneğini yazmış. Sıklıkla kıyaslandığı Orwell'in 1984 ündeki kadar baskıcı ve totaliter bir devlet yok. Okuyanlar hatırlayacaktır Orwell'in 1984 adlı kitabında her türlü baskıcı rejime karşı olduğunu anlıyordunuz fakat Cesur Yeni Dünya'nın anti-ütopya olduğunu anlamak bile ilk başta çok zor zira burada hastalık yok, savaş yok, işçiler isyan etmiyor burada insanları özgürleştirerek dev bir yetimhaneyi yönetiyor aslında devlet. İnsanlar birbirleriyle konuşuyor, cinsellik konusunda hiç bir kısıtlama yaşanmadan dileyen dilediğiyle beraber oluyor fakat yaşanan bu ilişkiler sırasında sevgili olunması yani duygusal hislerin yaşanması duyulmuş şey değil.
Kitabın geçtiği zaman seri üretimi başlatan Ford'dan sonra 632 yılı, toplumsal düzenin sağlıklı koşumu için 2 milyar insanla standart tutulan bir nüfusla üretimi buna göre kontrol eden bir devlet yönetimi. F.S 632 yılında seri üretim halinde insanlar üretilip, çeşitli kimyasallar yardımıyla daha bedeni oluşmadan bu insanların ömürlerini sürdürecekleri sosyal sınıfları, zekaları ve fiziksel özellikleri belirleniyor. Nihai istikrarın sağlanması için biyoloji mühendisliğinin klonlama yöntemi ve bireyin oluşumundan itibaren çeşitli yollarla sağlanan koşullandırma ile her sınıf toplum düzeni içindeki yerini ezberliyor. Bebeklikten itibaren yeni yetişen nesillere hipnopedya(uykuda öğretim) yoluyla tüketim, itaat, mutluluk ve serbest cinsellik telkin edilir. Küçük yaşlardan itibaren gün ve aylara uygulanan belirli bir düzen sayesinde biyolojik gelişimlerini sağlayınca da buna inanır hale geliyorlar. Tüm yaşamları bunun üzerine kurulu ve planlanmış ki insan, inandığı şeyleri inkar etmekten onu sorgulamaktan korkan bir varlıktır.
Cesur Yeni Dünya'da yapay yollarla modern bir kast sistemi oluşturuluyor. İnsanların sosyal statülerini belirleyen sınıfları yaşam koşulları iyiden kötüye doğru; Alfa, Beta, Gama, Delta ve Epsilon olarak sıralayabiliriz ayrıca bu sınıfların artı ve eksi olarak değerlendirilmesi var yani; alfa artı sınıfına mensup bir kişi en üst sınıfı, toplumu yönetip entelektüel bir yapıya sahip sınıfı temsil ederken, epsilon eksi sınıfına mensup bir kişi okuma yazmayı dahi bilmeyen ve sosyal yaşamda asansör görevlisi ya da temizlikçilik gibi alanlarda çalışarak düşünüşe yer bırakmayan işlerde çalıştığını söyleyebiliriz. Fakat bir gama veya epsilon beta ya da alfa olmayı arzu etmiyor, örneğin, " alfaların bir alt sınıfı olan betalara şartlandırma merkezlerinde sınıf bilinci derslerinde otuz ay süresince yüz yirmi kez, haftada üç kere şu cümleler dinletilmiştir; "alfa çocukları gri giyerler. Bizden çok daha sıkı çalışırlar, çünkü korkulacak kadar zekidirler. Gerçekten beta olduğum için öyle mutluyum ki. Çünkü o kadar ders çalışmıyorum. Üstelik biz gamalar ve deltalardan çok daha iyiyiz. Gamalar aptaldırlar ve hep yeşil giyerler. Delta çocuklar da haki giyerler. Yok, hayır hayır. Delta çocuklarıyla oyun oynamak istemiyorum. Epsilonlar daha da kötüdürler. Okuyup yazamayacak kadar aptallar. Üstelik siyah giyerler ki siyah canavarca bir renktir. Beta olduğum için öyle mutluyum ki..." Uykuda öğretimle bu şekilde yetkin güçler küçüklüğünden itibaren belki biri, bir şey belki de tanrının ta kendisi olup aynı şeyleri fısıldayıp durmuş kulağına. Bu telkinlerin etkisiyle yapay mutlulukla yaşayan, mutlu olduğuna kendisine verilen serbest cinsellik, soma adındaki bir uyuşturucunun serbest tüketimi ve rekabetin olmadığı bir çalışma alanı ile inanan bir kitle yığınını hayal edebiliriz.
Hayatın her yönü toplumsal yarar düzeyinde olan bu anti-ütopyada birey silinmişken geçmişin de kaybolduğu, Shakespeare ve Dante gibi yazarların yasaklanarak geçmişe sempati duyulmasının engellendiğini görüyoruz. Bununla beraber doğumun, ebeveyn olmanın komik olduğu hatta seri üretimin karşısında ilkel görünüp, komik bulunduğu bir gelecek senaryosu Cesur Yeni Dünya.
Karakterlere gelirsek ise, Helmholtz Watson, Bernard, Lenina ve yerli John'un ön planda olduğunu söyleyebiliriz.
Helmholtz ve Bernard'ın kitapta dördüncü bölümden itibaren başlayan karşılaşmalarında şöyle bir durum var; Helmholtz fiziksel ve zihinsel anlamda kendi sınıfındakilerden çok üstün. Kimileri onun alfa artı olması gerektiğini söylüyor. Bu nedenle kendisinin yakışıklılığını kıskanan çok. Onun aksine Bernard ise fiziksel olarak alt sınıfları andırırcasına kısa boylu ve bu sebeple kendisiyle eş sınıftaki betalarla toplumsal yaşamda problemler yaşıyor. Bu iki karakterde bu nedenlerle yalnızlık çekiyor ve toplum içinde, toplum için var olan organizmalar değilde o toplum içinde yalnız olan bireyler olduklarını fark ediyorlar. Böylece insan üretimi yapılan yani yapay üretimle insan klonlanan bir dünyada, duyguların soğurulduğu sistemde yaşarlarken içlerinde bir kıvılcım yakalıyorlar -eksik kalan bir şey- bu şekilde de yakınlaşıyorlar.
Bernard'ın gittiği bir çalışmada karşılaştığı modern toplumdan ayrı yaşayan, İsa'ya ve tanrıya inanan kabilelerin birinde karşılaştığı John ise kabilede yaşaması itibariyle doğumla dünyaya gelen, Bernard'ın ilgisini çekip o modern dünyaya alıp götürdüğü bir karakter. Shakespeare okuma fırsatı bulan ve onun eserlerini ezbere bilen, beyaz olması nedeniyle bulunduğu kabilede yalnızlık yaşamış ve yerleşmiş kurallar nedeniyle dışlanmış; o da Shakespeare'e ve annesine sığınmış. İşte bu bölümde okuyucu ilkel ve modern dünyanın makaslandığı yerde kalıyor ve duraksıyor; 'peki ya hangisi?' ya da ' gerçekten mutlu veya özgür bir yaşam yok mu?'
Helmholtz güçlü bir karakter izlenimi sererken, kendi içinde yaşadığı çekişmeyle gurursuz davranan Bernard ve saf John'un kaderleri bir noktadan sonra birleşiyor fakat tekrar ayrılıyorlar.
İlk paragrafta bahsettiğim özgürleşmekten kastım tabi ki saf bir özgürlük değil, günümüzde de karşılaştığımız gibi özgür yaşadığına inanan kitle yığınları ve özgür olmadığı yönündeki söylencelere itiraz eden kitle yığınları gibi buradaki yaşamda. Hedonist yaşam günümüzde de nasıl önümüze serildiyse Huxley'de inanılmaz bir öngörü ile yansıtmış bunu ve evet, kitap okumayı çeşitli saçmalıklarla reddeden, sokağa tek başına da olsa çıkmayı reddeden ve eve kapanıp pc başında pinekleyen ve gösterişli bir sosyalleşme olgusunu önümüze seren sosyal medya insanlarının şimdiden buradaki kurgunun zeminini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Yazıldığı döneme bakacak olursak müthiş bir bilim kurgu. Günümüze ışık tutacak seviyede.
Ciltsiz, 2. Basım, 142 sayfa
2010 tarihinde, Yaba Yayınları tarafından yayınlandı