İnsanlar zamanı, mekân gibi adımlayamaz, çapını ölçemez ve onu sınırlayamazdı; zamanı daima semboller aracılığıyla algılamak ve göstermek zorundaydılar. Asla yuvarlak hale gelmeyen daireler, sürekli eğilip bükülen doğrular, iç içe geçen ve ayrışan figürler nedeniyle, matematiksel ön bilgiler olmaksızın kimse zamanı döngüsel ya da doğrusal olarak algılamıyordu. İnsanların zaman olarak algıladıkları daha çok, karşıtlıkların tekinsiz yer değişimiydi. Bunların bazıları doğanın akışı içerisinde, gece ve gündüz, yaz ve kış gibi tekrar ediyordu; bazıları ise insanların kaderine, bir daha asla tekrarlanmayacak şekilde damgasını basıyordu, gençlik ve yaşlılık, doğum ve ölüm gibi
İnsanlar zamanı, mekân gibi adımlayamaz, çapını ölçemez ve onu sınırlayamazdı; zamanı daima semboller aracılığıyla algılamak ve göstermek zorundaydılar. Asla yuvarlak hale gelmeyen daireler, sürekli eğilip bükülen doğrular, iç içe geçen ve ayrışan figürler nedeniyle, matematiksel ön bilgiler olmaksızın kimse zamanı döngüsel ya da doğrusal olarak algılamıyordu. İnsanların zaman olarak algıladıkları daha çok, karşıtlıkların tekinsiz yer değişimiydi. Bunların bazıları doğanın akışı içerisinde, gece ve gündüz, yaz ve kış gibi tekrar ediyordu; bazıları ise insanların kaderine, bir daha asla tekrarlanmayacak şekilde damgasını basıyordu, gençlik ve yaşlılık, doğum ve ölüm gibi