Diyalektiğin Sonu, Batıdaki tarihsel oluşumları kendi içsel dinamikleri bağlamında eleştirel bir gözle değerlendiriyor. Abdülkadir El-Murabitın kendisi de Heideggerden yola çıkarak bu oluşumlara bir göz atmayı deniyor ve bu perspektifte ortaya konan sorunsalların ancak İslami bir çerçevede çözümlenebileceği iddiasında bulunuyor. Ama burada İslami derken görünüşte görünüşte İslami gibi görünen, ama gerçekte içi tümüyle boşalmış yaklaşımlardan söz etmediğini vurgulayarak, organik bir yaşam örüntüsü sunan özgün Medine modelini kastettiğini belirtiyor. Yazarın Nietzsche, Wagner ve Heideggerin yaklaşımıyla İslami yaklaşım arasında varolduğunu gözlemlediği çakışmanın entelektüel yaşamımıza yeni ve derinlikli bir boyut kazandıracağını umuyoruz.
Diyalektiğin Sonu, Batıdaki tarihsel oluşumları kendi içsel dinamikleri bağlamında eleştirel bir gözle değerlendiriyor. Abdülkadir El-Murabitın kendisi de Heideggerden yola çıkarak bu oluşumlara bir göz atmayı deniyor ve bu perspektifte ortaya konan sorunsalların ancak İslami bir çerçevede çözümlenebileceği iddiasında bulunuyor. Ama burada İslami derken görünüşte görünüşte İslami gibi görünen, ama gerçekte içi tümüyle boşalmış yaklaşımlardan söz etmediğini vurgulayarak, organik bir yaşam örüntüsü sunan özgün Medine modelini kastettiğini belirtiyor. Yazarın Nietzsche, Wagner ve Heideggerin yaklaşımıyla İslami yaklaşım arasında varolduğunu gözlemlediği çakışmanın entelektüel yaşamımıza yeni ve derinlikli bir boyut kazandıracağını umuyoruz.