ORYANTALİZM ÜSTÜNE TEZLER
Anavatanını seven insan, narin bir çaylaktır henüz; her toprağı kendi yurdu gibi gören insansa çoktan güçlenmiş demektir; ama kusursuz insan, tüm dünyayı yabancı bir diyar gibi görendir.
St. Victorlu Hugo
Oryantalizm (Şarkiyatçılık) ile ilgili çalışmalara başladığımızda birbirine karşıtmış gibi duran çeşitli kültür, uygarlık ve zihniyetler arasındaki sorunlar dizisinin tekrar ele alınması gerekiyordu. Edward Said’in oryantalizm teziyle açtığı tartışma, hem iktidar ve söylem düzeyinde, hem de polemiğe yakın duran diliyle sosyal bilimlerde yeni bir pencere açmıştır. Güncelliği bakımından 11 Eylül tarihi düşünüldüğünde ise, siyasî ve düşünsel otorite merkezleri oryantalizm meselesinde ölçü ve itidal sınırlarını epey zorlamış, bu sahadaki tartışmalar da birden alevlenmiştir. Batı’nın Doğu’yu bir okuma biçimi olarak oryantalizmin sunduğu dikkate değer model kuşkusuz yadsınamaz.
Edward Said’e göre, klasik oryantalizmden farklı olarak Avrupa oryantalizminin temelleri XIX. yüzyılda atılmıştır. Özellikle Fransız ve İngiliz devletlerinin hâkimiyetinde gelişen bu söylem günümüze uzanan bir literatürün ana temasını oluşturmuştur. Said’e göre Batı’nın Doğu hakkındaki bilgisi oryantalizmden bağımsız bir şekilde düşünülemez. Said’in üzerinde durduğu nokta, muhayyel düzeyde kurgulanan, yönlendirilen ve temsil edilen bir coğrafyanın gerçeğin kendisiyle örtüşemeyeceğidir. Örneğin, Hint-Avrupa ailesinin yanında Samiler’in uygarlık, sanat ve ticaret hayatlarının geri düzeyde seyreden bir millet olarak görülmesi, buradan hareketle Sami halkının aşağılanması ve bunun bir tabiat olgusuymuş gibi sunulması nasıl açıklanabilir? Doğu zihniyetinin bir ucubeler zinciri, başıboş bir fikirler bohçası olarak değerlendirilmesi, Batı literatüründe istenildiğinde hakkında konuşulabilen, istenildiğindeyse temsil edilebilen bir “öteki”yi meşrulaştırmıştır. Louis Bonaparte’ın otoriter zarafetinde somutlaşan “Gerçek müslümanlar bizleriz” (Nous sommes les vrais musulmans) sözü saymaya çalıştığımız bu efendilik bilincine küçük bir örnektir.
Batı’nın kendi imgeleminde yarattığı Doğu aşırı genellemelerin, fantastik ögelerin birbirine karıştığı egzotik, uzak, belirsiz ve yarı düşsel-yarı ilâhî bir coğrafyada kurulmuştur. Silvester de Sacy’nin “Kaybedilmiş olanı elde etme” kuralına göre, Doğu önce metinlerde keşfedilmiş, sonra zihinlerde tasarlanmış ve en son aşamada ise politik ve iktisadî bir malzeme yığını olarak tüketilmiştir. Vico ve Herder’in tarih felsefelerinde, Hugo’nun şiirlerinde, Marx’ın çözümlemelerinde, Sacy, Renan ve Lane’ in dil çalışmalarında, Chateaubriand, Volney ve Nerval gibi seyyahların yüzlerce “Doğuya Yolculuk” türünden yazılmış seyâhat kitaplarında bu bakış kaçınılmaz biçimde kendini hissettirir.
Gelgelelim, sadece sözü edilen dönemin romantik duyarlılığını taşıyan akımlarında değil, günümüz düşünsel ve akademik çevrelerinin bilinçaltında bile böyle bir saplantı kuvvetle yer edinmiştir.
Oryantalizm tartışmasında buraya kadarki kısımlar haklı olarak anlaşılabilir yöndedir ancak Said’in çizdiği teorik şema, verdiği bazı örnekler kadar güçlü değildir. Said, ontolojik ve epistemolojik hataları sık sık vurgulasa da benzer indirgeyici yaklaşımları sergilemekten kaçınmamıştır. Oryantalizm üzerine iki cilt halinde hazırladığımız bu sayı çeşitli eleştirilere değinmekle birlikte, ilk cilt daha çok oryantalizmin çıkış koşulları, tarihsel arkaplanı hakkındadır. Klasik metinlerin incelenmesi ve yorumlanmasında, çeviri faaliyetlerinde ve ansiklopedi çalışmalarında tarih, hümanizm, aydınlanma, hermeneutik, edebiyat ve bilhassa filoloji belirleyici bir rol oynamıştır. Sayımızın omurgasını oluşturan birçok makalenin benzeri yöntem takip edilerek İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Felemenkçe ve Osmanlıca kaynaklardan derlenip bir araya getirilmesi bu sebepledir.
ORYANTALİZM ÜSTÜNE TEZLER
Anavatanını seven insan, narin bir çaylaktır henüz; her toprağı kendi yurdu gibi gören insansa çoktan güçlenmiş demektir; ama kusursuz insan, tüm dünyayı yabancı bir diyar gibi görendir.
St. Victorlu Hugo
Oryantalizm (Şarkiyatçılık) ile ilgili çalışmalara başladığımızda birbirine karşıtmış gibi duran çeşitli kültür, uygarlık ve zihniyetler arasındaki sorunlar dizisinin tekrar ele alınması gerekiyordu. Edward Said’in oryantalizm teziyle açtığı tartışma, hem iktidar ve söylem düzeyinde, hem de polemiğe yakın duran diliyle sosyal bilimlerde yeni bir pencere açmıştır. Güncelliği bakımından 11 Eylül tarihi düşünüldüğünde ise, siyasî ve düşünsel otorite merkezleri oryantalizm meselesinde ölçü ve itidal sınırlarını epey zorlamış, bu sahadaki tartışmalar da birden alevlenmiştir. Batı’nın Doğu’yu bir okuma biçimi olarak oryantalizmin sunduğu dikkate değer model kuşkusuz yadsınamaz.
Edward Said’e göre, klasik oryantalizmden farklı olarak Avrupa oryantalizminin temelleri XIX. yüzyılda atılmıştır. Özellikle Fransız ve İngiliz devletlerinin hâkimiyetinde gelişen bu söylem günümüze uzanan bir literatürün ana temasını oluşturmuştur. Said’e göre Batı’nın Doğu hakkındaki bilgisi oryantalizmden bağımsız bir şekilde düşünülemez. Said’in üzerinde durduğu nokta, muhayyel düzeyde kurgulanan, yönlendirilen ve temsil edilen bir coğrafyanın gerçeğin kendisiyle örtüşemeyeceğidir. Örneğin, Hint-Avrupa ailesinin yanında Samiler’in uygarlık, sanat ve t... tümünü göster
Karton Cilt, 2. baskı, 256 sayfa
2002 tarihinde, Doğu Batı yayınları tarafından yayınlandı