Marksizm bugünlerde sıkça söylendiği gibi kesinlikle öldü mü? Dağılan Doğu Bloku sosyalist miydi? Üretenlerin üretim sürecinin efendisi olduğu; en geniş ekonomik, toplumsal ve siyasal demokrasiyi temel alan; cinsiyetçi, etnik, siyasal sömürü ve baskılardan kurtulmuş bir toplum özlemi kuruntu muydu? Ekonomistlerin, ideologların, işadamlarının ve medyanın iddia ettiği gibi kapitalizmden başka alternatif kalmamış mıdır artık? Yoksa Marksizmi eleştirmeye ve yenilemeye tam tersi bir noktadan; Marksizmin, endüstriyel kapitalizm modelinin temellerinden yeterince radikal biçimde kopmadığı noktasından yeniden mi başlamalı?Bu ve benzeri sorulara yanıt arayan Löwy, Marksizm, burjuva uygarlığından kopuşunu radikalleştirmek için, çağdaş toplumsal hareketlerin ortaya çıkardığı ekoloji ve feminizm gibi teorik ve pratik karşı çıkışları bütünleştirebilmelidir diyor ve Marxın 1843te söylediğini tekrarlıyor: Şimdi her zamankinden daha çok var olan her şeyin acımasız eleştirmeni olmalıyız. Löwyye göre, kurulu düzenin modernist mazeretlerini, kapitalist piyasayı ya da bürokratik despotizmi meşrulaştıran gerçekçi söylemlerini reddederek, umut ilkesini; yani kullanım değerini ve demokratik planlamayı, yenilenebilen enerji kaynaklarını ve ekolojik üretimi, ırk ve cinsiyet eşitliğini, özgür insanlar topluluğunu ve uluslararası dayanışmayı temel alan bir duruş noktası inşa etmeliyiz.Bürokratik rejimlerin komünizm ve sosyalizm adına işledikleri suçlar sosyalizm fikrini derinden yaralamış olsa da, özgür ve eşitlikçi bir toplum, toplumsal ve ekonomik demokrasi, doğanın korunması, özyönetim ve aşağıdan denetim özlemleri insanlarda yok edilemeyecek bir biçimde kök salmıştır. İçinde bulunduğumuz kriz durumunda pek çok sosyalistin yaşadığı ideolojik kafa karışıklığını liberalizme, bireyciliğe ve pozitivizme kapılmadan aşmak mümkündür.Bir siyaset felsefesi olarak Marksizmin tarihiyle ilgili makalelerin yer aldığı bu kitap, siyaseti sadece iktidar ve devletle ilgili sorular olarak ele almıyor: Felsefeye, Marxın dediği gibi Dünyayı yorumlamaktan çok dünyayı değiştirmeyi amaçlayan bir siyaset felsefesi olarak bakıyor. Marx, Engels ve onları izleyen Lenin, Luxemburg, Lukács, Gramsci, Marcuse ve Benjamindeki siyasal/entelektüel evrimin ortak bazı noktaları üzerinde yoğunlaşıyor: Romantik/devrimci boyut, toplumsal gerçekçiliğe diyalektik yaklaşım ve ütopyacı bir ufuk...Hâlâ değiştirme umudunu taşıyanlara...
Marksizm bugünlerde sıkça söylendiği gibi kesinlikle öldü mü? Dağılan Doğu Bloku sosyalist miydi? Üretenlerin üretim sürecinin efendisi olduğu; en geniş ekonomik, toplumsal ve siyasal demokrasiyi temel alan; cinsiyetçi, etnik, siyasal sömürü ve baskılardan kurtulmuş bir toplum özlemi kuruntu muydu? Ekonomistlerin, ideologların, işadamlarının ve medyanın iddia ettiği gibi kapitalizmden başka alternatif kalmamış mıdır artık? Yoksa Marksizmi eleştirmeye ve yenilemeye tam tersi bir noktadan; Marksizmin, endüstriyel kapitalizm modelinin temellerinden yeterince radikal biçimde kopmadığı noktasından yeniden mi başlamalı?Bu ve benzeri sorulara yanıt arayan Löwy, Marksizm, burjuva uygarlığından kopuşunu radikalleştirmek için, çağdaş toplumsal hareketlerin ortaya çıkardığı ekoloji ve feminizm gibi teorik ve pratik karşı çıkışları bütünleştirebilmelidir diyor ve Marxın 1843te söylediğini tekrarlıyor: Şimdi her zamankinden daha çok var olan her şeyin acımasız eleştirmeni olmalıyız. Löwyye göre, kurulu düzenin modernist mazeretlerini, kapitalist piyasayı ya da bürokratik despotizmi meşrulaştıran gerçekçi söylemlerini reddederek, umut ilkesini; yani kullanım değerini ve demokratik planlamayı, yenilenebilen enerji kaynaklarını ve ekolojik üretimi, ırk ve cinsiyet eşitliğini, özgür insanlar topluluğunu ve uluslararası dayanışmayı temel alan bir duruş noktası inşa etmeliyiz.Bürokratik rejimlerin komünizm ve sosyalizm adına işledikleri suçlar sosyalizm fikrini derinden yaralamış olsa da, özgür... tümünü göster