Önce entellektüeller arasında tartışılan yeni ve masum bir akım olarak belirdi postmodernizm. Ardından hızla yaygınlaşmaya ve yaygınlaştıkça da tuhaf bir kimlik kazanmaya başladı.Akımın ideologlarına göre; modernite aşılmış, onun temel dayanakları olan akılcılığa, bilime ve evrensel değerlere ihtiyaç kalmamış, doğrulara ulaşmak için gereklli olan bilimsel kuşkuculuk yerini hiçbirşey kesin değildir, her şey belirsizdire bırakmıştı. Kapitalist merkezlerde icat edilen bu akım, aynı merkezlerin yönlendirilmesiyle, toplumsal yaşamda karşılığını bulmakta gecikmedi. Hedef, arkasına güçlü bir rüzgâr almış olan piyasa ekonomisinin ruhuna uygun olarak, insanları ve toplumları bütün değerlerinden soyutlayıp yeniden biçimlendirmekti. Her şey belirsizdi, hiçbir şey kesin değildi, ama bu hedef kesin ve netti. İnsanların hayalleri bile basit, maddi karşılıklara, markalara ve bunlarla anlam kazanan imajlara hapsedildi. Toplumlar ve bireyler büyük bir yanılsamayla yüz yüze bırakıldı. Ardından, dünyayı çok daha derinden etkileyen küreselleşme gündeme geldi: Artık akla, bilime, etik değerlere olduğu kadar, ulus devletlere de ihtiyaç kalmamıştı. Ne gariptir ki, bu fikri başkalarına dayatanlar kendi ulus devletlerini -muhafaza etmek bir yana- daha da güçlendirmekten geri kalmıyorlardı. Hedefteki ulus devletleri ve kitleleri zayıflatmak ve parçalamak için, dinsel/etnik farklılıklar üzerinde özel bir gayretle duruluyor, birçok değer tersyüz edilerek, açık ve ısrarlı bir yıkıcılık yapılıyordu. Herkese sosyal refah vaadinin pratikteki karşılığı, etik değerlerde yaşanan çürümeyle birlikte, insanlar ve uluslar arasındaki refah uçurumunun kolayca giderilemeyecek düzeyde büyütülmesi oluyordu.Gözde Dedeoğlu, bu kitabında postmodernizmi, küreselleşmeyi ve bunların çeşitli sonuçlarını bilimsel bir titizlikle inceliyor.
Önce entellektüeller arasında tartışılan yeni ve masum bir akım olarak belirdi postmodernizm. Ardından hızla yaygınlaşmaya ve yaygınlaştıkça da tuhaf bir kimlik kazanmaya başladı.Akımın ideologlarına göre; modernite aşılmış, onun temel dayanakları olan akılcılığa, bilime ve evrensel değerlere ihtiyaç kalmamış, doğrulara ulaşmak için gereklli olan bilimsel kuşkuculuk yerini hiçbirşey kesin değildir, her şey belirsizdire bırakmıştı. Kapitalist merkezlerde icat edilen bu akım, aynı merkezlerin yönlendirilmesiyle, toplumsal yaşamda karşılığını bulmakta gecikmedi. Hedef, arkasına güçlü bir rüzgâr almış olan piyasa ekonomisinin ruhuna uygun olarak, insanları ve toplumları bütün değerlerinden soyutlayıp yeniden biçimlendirmekti. Her şey belirsizdi, hiçbir şey kesin değildi, ama bu hedef kesin ve netti. İnsanların hayalleri bile basit, maddi karşılıklara, markalara ve bunlarla anlam kazanan imajlara hapsedildi. Toplumlar ve bireyler büyük bir yanılsamayla yüz yüze bırakıldı. Ardından, dünyayı çok daha derinden etkileyen küreselleşme gündeme geldi: Artık akla, bilime, etik değerlere olduğu kadar, ulus devletlere de ihtiyaç kalmamıştı. Ne gariptir ki, bu fikri başkalarına dayatanlar kendi ulus devletlerini -muhafaza etmek bir yana- daha da güçlendirmekten geri kalmıyorlardı. Hedefteki ulus devletleri ve kitleleri zayıflatmak ve parçalamak için, dinsel/etnik farklılıklar üzerinde özel bir gayretle duruluyor, birçok değer tersyüz edilerek, açık ve ısrarlı bir yıkıcılık yapılıyordu. Herke... tümünü göster