Felsefe Sahnesi, daha çok Foucaultnun 1960lar ile 1970lerin başında kaleme aldığı yazılar ile yaptığı söyleşileri kapsıyor. Bu dönemde Foucault sadece Fransanın değil, aynı zamanda Batı entelektüel dünyasının gündemine de tam anlamıyla oturmuş ve özellikle incelemelerinde kullandığı araştırma ve kavramsallaştırma yöntemleri çevresinde hararetli bir tartışma yaratmıştı. Foucaultnun arkeoloji adını verdiği çalışmalarının aslında bir tür yapısalcılık olduğunu ve tarih boyutunu dışarıda bıraktığını öne süren bir eleştiri çizgisi, genel anlamda yapısalcılık eleştirileriyle bütünleşmişti. Felsefe Sahnesini oluşturan metinlerin önemli bir kısmı bu tür eleştirilere kapsamlı bir cevap niteliği taşıyor. Yapısalcılık kavramının içeriğini, özellikle de tarih ile ilişkisini ayrıntılı olarak tartışan Foucault, bir yandan bu akımın başlangıçta sadece belli bir tür tarih anlayışını reddettiğini; bir yandan da tanımlamayı giderek güç kılacak bir biçimde genişleyen ve çeşitlenen bir düşünme ve analiz biçimine dönüştüğünü, tam da bu yüzden yapısalcı kavramı altında sınıflandırılan düşünürlerde pek az ortak yan bulunabileceğini vurguluyor. Benzeri bir tepkiyi daha sonraki yıllarda kendi düşüncesinin postmodern ya da postyapısalcı olarak tanımlanmasına karşı da gösteren Foucault, tıpkı yapısalcılık gibi bu kavramların da kesin olarak tanımlanabileceğine inanmadığını dile getiriyor ve bu tür sınıflandırmaları reddediyor.Felsefe Sahnesini önemli kılan nedenlerden biri de Foucaultnun düşünce çizgisinin izlediği yol ile ilgili birtakım kalıplaşmış yorumları kırabilecek ipuçları vermesi. Bu çizgide önemli kırılmalar olduğu ve her biri yeni bir dönem başlatan söz konusu kırılmaların sadece düşünürün kullandığı yöntemde değil, seçtiği araştırma alanları ile temel felsefi sorular karşısında benimsediği tutumda da belirginleştiği görüşü sıkça dile getirilir. Oysa Felsefe Sahnesinde yer alan ve Foucaultnun düşüncesindeki derin bir sürekliliğe işaret eden bazı metinler bu görüşü kuşkuyla karşılamayı gerektiriyor.Felsefe Sahnesi sadece Foucaultyu değil, Foucault üzerinde etkili olmuş entelektüel isim ve akımları tartışmak için de zengin bir birikim sunuyor. Foucaultnun özellikle yorumbilgisi çerçevesinde Nietzsche, Freud ve Marxı; Jean Hyppolite üzerine yazarken Kant ve Hegeli; soybilimi tarif ederken Nietzscheyi; Georges Canguilhemi tanıtırken yine Nietzscheden Frankfurt Okuluna uzanan yoğun bir geleneği; Cassirer üzerine yazısında yeni-Kantçılığı ve nihayet yirminci yüzyıla damgasını vuracak düşünür olarak gördüğü çağdaşı Deleuzeü tartıştığı yazıları, felsefe pratiğine hem içeriden hem de dışarıdan bakabilen ve eleştirel geleneği büyük bir ustalıkla beklenmedik noktalara götüren metinler.
Felsefe Sahnesi, daha çok Foucaultnun 1960lar ile 1970lerin başında kaleme aldığı yazılar ile yaptığı söyleşileri kapsıyor. Bu dönemde Foucault sadece Fransanın değil, aynı zamanda Batı entelektüel dünyasının gündemine de tam anlamıyla oturmuş ve özellikle incelemelerinde kullandığı araştırma ve kavramsallaştırma yöntemleri çevresinde hararetli bir tartışma yaratmıştı. Foucaultnun arkeoloji adını verdiği çalışmalarının aslında bir tür yapısalcılık olduğunu ve tarih boyutunu dışarıda bıraktığını öne süren bir eleştiri çizgisi, genel anlamda yapısalcılık eleştirileriyle bütünleşmişti. Felsefe Sahnesini oluşturan metinlerin önemli bir kısmı bu tür eleştirilere kapsamlı bir cevap niteliği taşıyor. Yapısalcılık kavramının içeriğini, özellikle de tarih ile ilişkisini ayrıntılı olarak tartışan Foucault, bir yandan bu akımın başlangıçta sadece belli bir tür tarih anlayışını reddettiğini; bir yandan da tanımlamayı giderek güç kılacak bir biçimde genişleyen ve çeşitlenen bir düşünme ve analiz biçimine dönüştüğünü, tam da bu yüzden yapısalcı kavramı altında sınıflandırılan düşünürlerde pek az ortak yan bulunabileceğini vurguluyor. Benzeri bir tepkiyi daha sonraki yıllarda kendi düşüncesinin postmodern ya da postyapısalcı olarak tanımlanmasına karşı da gösteren Foucault, tıpkı yapısalcılık gibi bu kavramların da kesin olarak tanımlanabileceğine inanmadığını dile getiriyor ve bu tür sınıflandırmaları reddediyor.Felsefe Sahnesini önemli kılan nedenlerden biri de Foucaultnun düşünce çiz... tümünü göster