Titiz ve başarılı çevirileri, denemeleriyle tanıdığımız Şadan Karadenizden yalnızlık, yaratıcılık ve teknoloji üzerine bir solukta okunacak arı duru öyküler... İnsan zihninin en üstün buluşlarından biri olan bilgisayarın karşısında yine insanın yaşadığı yalnızlık ve zihinsel karmaşa... TADIMLIKFındıkfaresiyle bilgisayar faresiTık-tık-tık-trrt tık-tık-tık-tık-trrt.Daha önce hiç duymadığı bir sesti bu, hiç bilmediği bir ritimle, tekdüze sürüp gidiyordu: tık-tık-tık-trrt tık-tık-tık-tık-trrt. Bilgisayar faresi şaşırdı, korkuyla karışık bir şaşkınlığa kapıldı, ama bir yandan da hoşuna gitti o güne dek hiç işitmediği bir ses işitmek. Bir değişiklikti bu. Sesin nereden kaynaklandığını anlayamadı; görmekten çok, işitme duygusunu, bir de dokunma duygusunu biliyordu o. Minicik bir top gibi yusyuvarlaktı, geometride küre deniyordu buna: belirli bir noktadan eşit uzaklıktaki noktaların oluşturduğu üç boyutlu yüzey ya da bir dairenin ekseni çevresinde üç yüz altmış derece dönmesinden oluşan kapalı yüzey; böylece merkezinin çevresinde istenildiği yöne dönebiliyordu. Dönmesine dönüyordu, ama kendi istemine bağlı olmaksızın. Silikon Vadisinde, uzun, çapraşık bir üretim sürecinin bir parçası olarak dünyaya geldiğinden beri, sağa sola, yukarı aşağı dönmesini belirleyen bir işaret parmağının buyruğuyla deviniyordu hep. Dokunduğu, dokunuşunu bildiği tek şeydi bu işaret parmağı, kimi kez yumuşak, kimi kez hırçın, kimi kez öfkeli, kimi kez dingin. Bu dokunuşları tanıyordu, onlara göre parmağın sahibinin kendisinin de sahibinin ruh durumunu kestirmeye çalışıyordu ara sıra. Sonra bu parmağın hoş bir kokusu olurdu, ara ara yoğunlaşan. Bir parmağa bağlı olarak devinmek hoş bir şey değildi, kuşkusuz, ama devinimsizlik daha da kötüydü. Devinmediği zamanlar sonsuza dek sürebilecek bir kımıltısızlık içinde tembel, uyuşuk, isteksiz kalakalıyordu bilgisayar faresi. Sağa sola yönlendirilirken, gözucuyla karaltılar görüyordu mavimsi ekranın üstünde, başlangıçta bölük pörçük seçebiliyordu onları, zamanla anlamlarını da ucundan kıyısından kavramaya başladı. Böylece birçok şey öğrendi, kendi sınırlı dünyasının dışında, ona uçsuz bucaksız gibi gelen bir dünya üstüne. Giderek evren üstüne de bilgi edindi. Ama bu bilgiler bilgisayar faresinin hiç mi hiç işine yaramıyordu; tıpkı bilgisayarın sabit belleği gibi, kendi minicik belleği saklıyor, biriktiriyordu onları. Olsa olsa bilgiçlik taslayabilirdi o bilgilerle, ama bu da olanaksızdı, çünkü bilgiçlik taslayabilmek için en az bir dinleyici gerekliydi. Başka bilgisayar fareleri de vardı kuşkusuz, yeryüzünün dört bir yanına yayılmış yüzlerce, binlerce, milyonlarca bilgisayar faresi. Ama onların tümü de başka yerlerdeydi, kimileri kilometrelerce uzakta; tek başınalık, iletişimsizlik bilgisayar farelerinin yazgısıydı. Hem sonra devinimlerini nasıl bir işaret parmağı yönetiyorsa, ekranda beliren yazıları da öyle, bir başka istem işaret parmağını yöneten istem belirliyordu, onun bunlara ilgi duyup duymadığına hiç mi hiç aldırmaksızın. Böylece, edinmek istediği bilgileri edinemeyebiliyor, edinmek istemediklerini zorunlu olarak öğreniyordu.
Titiz ve başarılı çevirileri, denemeleriyle tanıdığımız Şadan Karadenizden yalnızlık, yaratıcılık ve teknoloji üzerine bir solukta okunacak arı duru öyküler... İnsan zihninin en üstün buluşlarından biri olan bilgisayarın karşısında yine insanın yaşadığı yalnızlık ve zihinsel karmaşa... TADIMLIKFındıkfaresiyle bilgisayar faresiTık-tık-tık-trrt tık-tık-tık-tık-trrt.Daha önce hiç duymadığı bir sesti bu, hiç bilmediği bir ritimle, tekdüze sürüp gidiyordu: tık-tık-tık-trrt tık-tık-tık-tık-trrt. Bilgisayar faresi şaşırdı, korkuyla karışık bir şaşkınlığa kapıldı, ama bir yandan da hoşuna gitti o güne dek hiç işitmediği bir ses işitmek. Bir değişiklikti bu. Sesin nereden kaynaklandığını anlayamadı; görmekten çok, işitme duygusunu, bir de dokunma duygusunu biliyordu o. Minicik bir top gibi yusyuvarlaktı, geometride küre deniyordu buna: belirli bir noktadan eşit uzaklıktaki noktaların oluşturduğu üç boyutlu yüzey ya da bir dairenin ekseni çevresinde üç yüz altmış derece dönmesinden oluşan kapalı yüzey; böylece merkezinin çevresinde istenildiği yöne dönebiliyordu. Dönmesine dönüyordu, ama kendi istemine bağlı olmaksızın. Silikon Vadisinde, uzun, çapraşık bir üretim sürecinin bir parçası olarak dünyaya geldiğinden beri, sağa sola, yukarı aşağı dönmesini belirleyen bir işaret parmağının buyruğuyla deviniyordu hep. Dokunduğu, dokunuşunu bildiği tek şeydi bu işaret parmağı, kimi kez yumuşak, kimi kez hırçın, kimi kez öfkeli, kimi kez dingin. Bu dokunuşları tanıyordu, onlara göre parmağı... tümünü göster