Freud Görüntünün Ortasındaki Karanlık

Freud efsanesini yeniden tartışmaya açan kitapta, Freudun gizli kalmış yönleri ve şarlatanlık iddiaları geniş yer buluyor. Sefalet içinde geçen günlerine ait ayrıntıları gizlemeye çalışması ve belgeleri yok etmesi, en derin tutkusu bir kahraman yaratmak olan Freudun kişisel tarihini yeniden yazdığı iddialarını destekler nitelikte. Hastalarına ve dostlarına tavsiye ettiği kokaini uyarıcı olarak kullanan Freud, nişanlısı Martha Bernaysa gönderdiği bir mektupta; Harika bir ilaç, depresyona karşı düzenli olarak alıyorum. Sonuç mükemmel. diyor. Freud söz konusuysa, tarafsızlara rastlamak hemen hemen imkansız. Kimi Freuda taparken kimiyse onun bir şarlatan olduğunu ispata çalışıyor. Breger, iki grubun görüşlerine de yer veriyor kitabında. Alman romantik yazınının en güzel örneklerinden gösterilen yirmi bini aşkın mektup yazan Freud, etkileyici edebi yeteneklerini psikanaliz hareketinin tarihi kadar kendi kişisel efsanesinin şekillenmesinde de kullanır. Kalemi o kadar kuvvetlidir ki bugün bile tartışmaların içeriğini belirlemeyi sürdürüyor. Freud, şüpheye yer bırakmayacak şekilde kadınlığı pasiflikle eş tutarak bunu mazohizme bağlar. Erkekliği ise aktiflik ve sadizmle bir tutar. Ayrıca kadınların erkeklerle aralarındaki anatomik farkı keşfettiklerinde, penis kıskançlığı yaşadıklarını ileri sürer. Hep savunduğu özgür düşünceleri ailesine karşı uygulamayan Freud, karısını tahakküm altına alır ve ataerkil - muhafazakar bir davranış biçimi sergiler. Zaten üst üste gelen altı çocukla cinsel ilişkileri donuklaşır ve duygusal heyecan kalmaz. Freud ailesinin atmosferini; duygusal ve cinsel kontrol, siyasi tutuculuk, dişiliğe ve erkekliğe karşı geleneksel tavırlar belirliyordu. Sigmund Freud savaşları bitecek gibi gözükmüyor. Ancak tarafların ortak noktası, Freudun 20. yüzyıl düşünce biçiminin şekillenmesinde ruhbilimle uğraşan diğer bilim adamlarından çok daha fazla katkı sağladığı. TADIMLIKKendi Kendini Analiz ve Oedipus Kompleksinin İcadıGenele uygulanabilecek tek bir fikir belirdi kafamda. Bir vaka olarak kendime baktığımda da anneme âşık olduğumu ve babamı kıskandığımı fark ettim, şimdi bunun çocuklukta rastlanan evrensel bir olay olduğunu düşünüyorum.-- Freuddan Wilhelm Fliesse mektup.On dokuzuncu yüzyılın son onyılında Viyana bir çelişkiler şehriydi. Milletlerin, dillerin ve kültürlerin bir araya geldiği Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İngiltere, Fransa ve Almanyanın gölgesinde kalmıştı, yine de hükümet ve bürokrasi, yaşlı Franz Josefin hükümdarlığı altında, tutucu Katolik Kilisesiyle birlikte ülkeyi yönetmeyi hasbelkader sürdürüyordu. Çok yönlü bir toplum yapısı vardı: hâlâ gösterişli kraliyet baloları veren, çürümeye yüz tutmuş imparatorluk, gelişmekte olan bir orta sınıf ve hem krallığı hem de burjuvaziyi sorgulayan entelektüel gruplarıyla aynı anda varlıklarını sürdürüyordu. Yeni, küçük bir Siyonist hareketin yanı sıra anti-Semitizm de yaygındı. Yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan sosyalizm, mevcut ekonomi ve sınıf sistemine meydan okuyor, aktif feministler, kadınlar üzerindeki boğucu kısıtlamalara karşı mücadele veriyordu.Bilimdeki gelişme ve sanayileşme o sıralarda Avrupanın büyük bir kesimini değişime uğratıyordu ama sosyal ve ekonomik isyanlar, sanat dallarının her cephesinde ortaya çıkan yeni biçimler en çok Viyanada görülüyordu. Uzun zamandır büyük bir müzik merkezi olan şehir, artık Gustav Mahlerin senfonileri gibi deneysel eserlerin çıkış noktasıydı. Edebiyatta, Hugo von Hofmannsthalın şiirleriyle romanlarında, Arthur Schnitzlerin oyunlarıyla romanlarında da benzer yenilikler vardı; mimaride Otto Wagner modernist akımının öncülüğünü yapıyordu; resimde, Gustav Klimt, sonraları da Oskar Kokoschka ve Egon Schiele gibi isimler farklı işler çıkartıyordu. Bu ortamda bütün sanatçılar bibirlerini tanıyor ve etkiliyorlardı. Yüzyıl sonunda, ikisi de kamu binası olan Burgtheater ve üniversitenin duvarlarına sipariş edilen şehvani-cinsel resimlerin yaratıcısı Klimt, Mahlerin 1896da bestelediği Üçüncü Senfoninin onun için ilham kaynağı olduğunu söylemişti.Bazı tarihçiler, yüzyıl sonu Viyanasının, çeşitli biçimlerde modernizmin doğuşunda, Paris, Berlin ya da Londradan daha büyük rol oynadığını ileri sürmüşlerdir. Bu heyecan verici, yeni gelişmelerin ortasında Freud, kendini bilime, arkeolojiye ve antik eserlere vermişti; kendi çağının devrim yaratan sanatı onu pek etkilememişti, tabii farkına varmışsa. İşin ironik tarafı, fikirleri zaman içinde modern bilincin merkezi haline gelirken, kendisi bu bilincin diğer tezahürlerinden büyük ölçüde kopuktu. Zihni, hastaları üzerindeki çalışmalarına ve kendi iblisleriyle hesaplaşmaya yoğunlaşmıştı. Kafasını dağıtmak istediğinde antik Yunan ve Romaya dönüyordu; müzik onu hiç etkilememişti; mimari ve sanatsal zevkleri tam anlamıyla burjuvaydı; o dönemin edebiyatını kısmen takip etse de düşünce tarzını etkilediğine dair bir kanıt yoktur. Viyananın canlı kültürel hayatını ıskalamıştı; 1895te Fliesse Dünyayı gördüğüm yok, pek duyduğum da söylenemez diye yazmıştı.On yılı aşkın bir süre Freudun en yakın dostu ve sırdaşı, Berlinli burun-boğaz doktoru Wilhelm Fliess oldu. Fliess, Freudun, Marthayla evlendikten bir yıl sonra verdiği bir konferansa gitmiş, böylece tanışmışlardı; Freud Breuerden uzaklaştıkça, Fliesse yazdığı mektupların sıklığı ve duygusal yoğunluğu da artmıştı. 1890larda samimiyetlerinin doruğunda, Freud kişisel hayatının ayrıntılarını Fliesse açmış; geliştirdiği teorilerin taslakları ve ilk versiyonları hakkında onun fikirlerine güvenmişti. Kendi kendini analiz ettiğini bilen tek kişi Berlinli arkadaşıydı, bu sırada Fliesse çocukluğu hakkında pek çok ayrıntıyı da anlatmıştı. Semptomlarıyla korkularını açıklamış, rüyalarını, çağrışımlarını, yorumlarını aktarmış ve sağlık sorunları yaşadığında, güvenilir bir doktor olarak Fliessi tercih etmişti. Fliess, kokainin ilaç olarak kullanılması gerektiğine kuvvetle inanıyordu, bu da Freudun hem arkadaşına hem de onun tavsiye ettiği uyuşturucuya olan bağımlılığını iyice arttırmıştı.Freud günlük hayatının ayrıntılarını Fliessle paylaşıyor, genişleyen ailesinden gururla söz ediyordu. Annerl bugün ilk dişini çıkarttı, hem de hiç huysuzlanmadan, Mathilda okuldan alındığından beri kendini çok daha iyi hissediyor. Oliver, daha yakınlarda yaptığımız bir bahar gezintisinde, büyük bir ciddiyetle, guguk kuşunun neden hep kendi adını bağırdığını sordu diye yazmıştı 1896nın baharında. 1897 Mayısında, Martinin şairliğe heves ettiğini müjdelemiş --sonraları en büyük oğlunun pek çok şiirini Berlinli arkadaşına gönderdi-- Olinin zekâsının vaktinden önce geliştiğini gözlemlemiş ve Mathildanın Yunan mitolojisine duyduğu hayranlıktan memnuniyetle söz etmişti. Haydutlarının sağlığından duyduğu endişe --bilinen bütün çocuk hastalıklarına yakalanıyorlardı-- mektuplarında nakarat halini almıştı: İnsanı bu kadar korkutmasalar bu ufaklıklar pek keyifli şeyler olurdu.Fliessle tanıştıktan sonra ilk mektubu, o zaman kırk bir yaşında olan Freud yazmıştı; bu karşılaşmada aralarında ne geçtiği bilinmese de Freudun ilk mektubu, sonraki mektupların da vazgeçilmez bir parçası haline gelecek iltifatlarla doluydu: Aziz dostum ve meslektaşım: Doğrusu bu mektubu yazmamın gayesi iştir; ama daha başta, sizinle olan ilişkimi sürdürme umudunda olduğumu da itiraf etmeliyim, zira üzerimde öyle güçlü bir izlenim bıraktınız ki sizi nasıl bir kategoriye koyduğumu belirtmekten geri durmayacağım.

Freud efsanesini yeniden tartışmaya açan kitapta, Freudun gizli kalmış yönleri ve şarlatanlık iddiaları geniş yer buluyor. Sefalet içinde geçen günlerine ait ayrıntıları gizlemeye çalışması ve belgeleri yok etmesi, en derin tutkusu bir kahraman yaratmak olan Freudun kişisel tarihini yeniden yazdığı iddialarını destekler nitelikte. Hastalarına ve dostlarına tavsiye ettiği kokaini uyarıcı olarak kullanan Freud, nişanlısı Martha Bernaysa gönderdiği bir mektupta; Harika bir ilaç, depresyona karşı düzenli olarak alıyorum. Sonuç mükemmel. diyor. Freud söz konusuysa, tarafsızlara rastlamak hemen hemen imkansız. Kimi Freuda taparken kimiyse onun bir şarlatan olduğunu ispata çalışıyor. Breger, iki grubun görüşlerine de yer veriyor kitabında. Alman romantik yazınının en güzel örneklerinden gösterilen yirmi bini aşkın mektup yazan Freud, etkileyici edebi yeteneklerini psikanaliz hareketinin tarihi kadar kendi kişisel efsanesinin şekillenmesinde de kullanır. Kalemi o kadar kuvvetlidir ki bugün bile tartışmaların içeriğini belirlemeyi sürdürüyor. Freud, şüpheye yer bırakmayacak şekilde kadınlığı pasiflikle eş tutarak bunu mazohizme bağlar. Erkekliği ise aktiflik ve sadizmle bir tutar. Ayrıca kadınların erkeklerle aralarındaki anatomik farkı keşfettiklerinde, penis kıskançlığı yaşadıklarını ileri sürer. Hep savunduğu özgür düşünceleri ailesine karşı uygulamayan Freud, karısını tahakküm altına alır ve ataerkil - muhafazakar bir davranış biçimi sergiler. Zaten üst üste gelen altı çocukla cin... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
8 puan

Psikanalizin yaratıcısının hayatını okumak cok keyifliydi..


Baskı Bilgileri

635 sayfa


ISBN
9750803671

Etiketler: biyografi

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

Şu anda kimse okumuyor.

Okumuşlar

hbbgms blueyes DonukPudra frtcglr
4 kişi

Okumak İsteyenler

ehlimana
1 kişi

Takas Verenler

Takas veren bulunamadı.
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski