Futbol, Avrupada 12. yüzyılda ortaya çıkışından geçtiğimiz yüzyılın ortalarına dek insanoğlunun oyunları arasında kitlelerin linç etme gereksinimine doğrudan yanıt vermek gibi bir özelliğe sahip değildi. 2. Dünya Savaşında stadyumlar bombaların hedefi olup kıtaya yeni yeni yayılmış profesyonel oyuncuların pek çoğu yaşamını yitirirken, cephelerin yakınlarındaki mayın tehlikesi içeren alanlarda bile futbol oynandığına tanık olunmuştu. Savaşın sonunda, paramparça yaşamların büyük acılarının ortasında futbolun insanlığın bilinçaltındaki yaraları sarmaya yardımcı olduğu söylenebilirdi. İki farklı oyuncu grubunun karşılaşması, zamanın ve uzamın sınırlarında insanın yetenekleriyle kendini ve ortak bir ruhu var edebilmesinin somut göstergesi olarak algılanabilirdi. İnsanlığı savaşlarda kırdırmaya meraklı güç odakları oyunun büyüsünü keşfettiğinde, futbol tutkunları için geriye sayım başlamıştı. Gücü ellerinde tutanların futbol işinin üzerine ciddi biçimde abanmalarıyla başkalaştı eskilerin güzel oyunu. Günümüzde futbolla hangi düzeyde olursa olsun ilişki kuranlar, onu bir spor olarak kabul edip yaşamıyorlar. Değişen dünya düzeni sözcükleriyle açıklıyorlar dönüşümlerini tüm Gregor Samsalar. Doğadaki milyonlarca türü, yaşam ortamını -aslında kendi acınası varlığının temellerini- teknolojisini yükseltebilmek adına hızla yok edebilen insan türü, tuhaf bir yaratığı oluşturmaya doğru koşuyor. Beyinleri sayısız klişeyle zincire vurulmuş toplumlarda şiddet yön veriyor yaşamlara. Güdük yazılı tarihimizdeki kayıtlarımız insanoğlunun hiçbir zaman diliminde şimdiki kadar madde düşkünü olmadığını söylüyor. Kendi küçük, özenle tektipleştirilmiş, gri dünyasına kapanan insan, rengarenk televizyondaki görüntülerle kemiriyor bilincini. Futbol, Franco ve Salazar dönemlerindekinden de etkili bir uyku ilacıdır artık. Şiddetin en meşru alanları stadyumlarda toplananlar, taş kesilmiş kalplerindeki nefreti, karanlık zihinlerindeki zehri boşaltıp haftalık etki bombardımanı öncesinde bir tür temizlik işlemini yerine getirirler. Ülkemizde futbol, nicedir çarpık bir düzenin egemenliğinde ikiyüzlülüğün, çıkar çekişmelerinin, politik manipülasyonun her fırsatta sakınımsız biçimde kendini sergilediği bir bataklıktır. Her haftasonu onlarca karşılaşmadan önce Ulusal Marş çalınır, söylenir de kimse bu anlamsızlığa tepki gösteremez, ligden düşmeyi ve şampiyonlukları takımların oyun gücünden çok iktidarlarla kurdukları derin ilişkiler belirler, hakemler talimatlarla maç yönetirler, oyuncular oyundaki bir anlık hatayla kurban edilirler, hatırı sayılır çabalarla kurulan ve korunan futbol magazini dünyasının kurallarınca değerlendirilir tüm olaylar. Pazar akşamı televizyonlardan pompalanan zırvaları bıkıp, usanmadan tüketir taraftarlar. içinde yaşayan için geleceği, dışardan bakan içinse ülkenin durumunu kavramak tümüyle futbol görünümlü gösteriye dikkat kesilmekle mümkündür. UEFAnın hoşa gitmeyen kararına karşı iki farklı yoldan tepki gösterilebilirdi. Politik olarak nitelenen kararın can yakıcılığından hareketle federasyon ülke futbolundaki benzer uygulamalarına son verme yoluna gidebilir ya da Beşiktaş ve Galatasaray kulüpleri itirazlarından sonuç alamazlarsa Şampiyonlar Liginden çekilme kararı alabilirlerdi. Varılan nokta, öfkeyle bağırıp çağırarak ulusal soruna dönüştürülen karara uymak oldu. Hiçbir dış etki, uykumuzu bölemeyecek anlaşılan. Dünyanın yaşam kaynaklarını sömürenler futbolu tüketinceye dek bataklığımızda debelenip duracağız.
Futbol, Avrupada 12. yüzyılda ortaya çıkışından geçtiğimiz yüzyılın ortalarına dek insanoğlunun oyunları arasında kitlelerin linç etme gereksinimine doğrudan yanıt vermek gibi bir özelliğe sahip değildi. 2. Dünya Savaşında stadyumlar bombaların hedefi olup kıtaya yeni yeni yayılmış profesyonel oyuncuların pek çoğu yaşamını yitirirken, cephelerin yakınlarındaki mayın tehlikesi içeren alanlarda bile futbol oynandığına tanık olunmuştu. Savaşın sonunda, paramparça yaşamların büyük acılarının ortasında futbolun insanlığın bilinçaltındaki yaraları sarmaya yardımcı olduğu söylenebilirdi. İki farklı oyuncu grubunun karşılaşması, zamanın ve uzamın sınırlarında insanın yetenekleriyle kendini ve ortak bir ruhu var edebilmesinin somut göstergesi olarak algılanabilirdi. İnsanlığı savaşlarda kırdırmaya meraklı güç odakları oyunun büyüsünü keşfettiğinde, futbol tutkunları için geriye sayım başlamıştı. Gücü ellerinde tutanların futbol işinin üzerine ciddi biçimde abanmalarıyla başkalaştı eskilerin güzel oyunu. Günümüzde futbolla hangi düzeyde olursa olsun ilişki kuranlar, onu bir spor olarak kabul edip yaşamıyorlar. Değişen dünya düzeni sözcükleriyle açıklıyorlar dönüşümlerini tüm Gregor Samsalar. Doğadaki milyonlarca türü, yaşam ortamını -aslında kendi acınası varlığının temellerini- teknolojisini yükseltebilmek adına hızla yok edebilen insan türü, tuhaf bir yaratığı oluşturmaya doğru koşuyor. Beyinleri sayısız klişeyle zincire vurulmuş toplumlarda şiddet yön veriyor yaşamlara. Güdük yazılı... tümünü göster
Özellikle spor medyasında çalışan arkadaşlara ÖNERİMDİR!!! Böylesine mükemmel bir anlatım. Doğruları pat pat yüzünüze vuran o gerçekçilik. Mükemmel bir kitaptı. Bir takıma karşılıksız gönül veren insanların çektiği zahmetler, içlerinde oluşturdukları o sönmeyen aşk. Barış Tut Çocukluğundan başlayarak bir öykü biçiminde anlatıyor yaşadıklarını. Karşıyaka tribünlerinden nasıl koptuğunu, nasıl beşiktaşlı olduğunu. Aslında spor yayncılığı be yazarlığı yaparken karşılaştıkları gerçekten iyi gözlenmiş bu işin düzeni böyle. Renk uğruna cinayetler, elle kolla atılan goller, cinayetten sabıkalı insanların menajer olması, tribünden inen dağ ayılarının birden gazeteci olması.okumayı zor sökmüş medya patronlarının aldtında ezilmek. Şairane bir kitap. İlginiz varsa ve sektördeyseniz, ne kadar b.k bi düzenin zinciri olduğunuzu en azından size bir kez daha hatırlatacak.
144 sayfa