Elinizdeki bu kitapta, 2400 küsur yıl öncesinden, Pers Kralının iki oğlunun Mezopotamyada muhteşem ordularla yaptıkları taht kavgalarından, zehir zemberek bir e-maile; oradan bir cezaevi çöplüğünün Köpekine, bir ormanın karanlığındaki Hızarcılara, büyük bir kentin göbeğinde bir Güvenlik Görevlisinin koruduğu bankayı soyup paraları yoldan geçenlere dağıtmasına kadar, hepsi birbirinden uzak görünen, ama hepsi de bu toprakların insanına ve trajedisine değen öyküler okuyacaksınız. Ahmet Yıldız, her öyküsünü birbirinden farklı konularda kurmaya özen gösteren bir yazar. Dahası, bir serüvenden diğerine atlamasını, okura değişik tatlar sunmak, onu tekdüze ve benzer öykülerle sıkmamak, böylece ona saygı duymak olarak değerlendiriyor. Ve öykülerinde şiddet öğesini hiç esirgemiyor. Çünkü bugün, aşk ilişkilerimizde bile, her sözcüğümüzün, her davranışımızın içinde muhakkak bir şiddet barındırdığına inanıyor. Sonra da, hayatın değişik alanlarına yayılmış sıradan insanların yaşadığı gündelik travmalardan yola çıkarak bir halkın, bir ülkenin, eşitsiz bir toplumun cenderesine sıkışmış insan tekinin dramına ulaşıyor. Dünyada hâlâ ne yazık ki Kyrosların, Artakserkseslerin post-kavgaları sürüyor. Asa taşıyıcıları ve ölen askerlerin, yoksulların iniltileri ve ağıtları eşliğinde üstelik!
Elinizdeki bu kitapta, 2400 küsur yıl öncesinden, Pers Kralının iki oğlunun Mezopotamyada muhteşem ordularla yaptıkları taht kavgalarından, zehir zemberek bir e-maile; oradan bir cezaevi çöplüğünün Köpekine, bir ormanın karanlığındaki Hızarcılara, büyük bir kentin göbeğinde bir Güvenlik Görevlisinin koruduğu bankayı soyup paraları yoldan geçenlere dağıtmasına kadar, hepsi birbirinden uzak görünen, ama hepsi de bu toprakların insanına ve trajedisine değen öyküler okuyacaksınız. Ahmet Yıldız, her öyküsünü birbirinden farklı konularda kurmaya özen gösteren bir yazar. Dahası, bir serüvenden diğerine atlamasını, okura değişik tatlar sunmak, onu tekdüze ve benzer öykülerle sıkmamak, böylece ona saygı duymak olarak değerlendiriyor. Ve öykülerinde şiddet öğesini hiç esirgemiyor. Çünkü bugün, aşk ilişkilerimizde bile, her sözcüğümüzün, her davranışımızın içinde muhakkak bir şiddet barındırdığına inanıyor. Sonra da, hayatın değişik alanlarına yayılmış sıradan insanların yaşadığı gündelik travmalardan yola çıkarak bir halkın, bir ülkenin, eşitsiz bir toplumun cenderesine sıkışmış insan tekinin dramına ulaşıyor. Dünyada hâlâ ne yazık ki Kyrosların, Artakserkseslerin post-kavgaları sürüyor. Asa taşıyıcıları ve ölen askerlerin, yoksulların iniltileri ve ağıtları eşliğinde üstelik!