Çok zaman önce Hollandada soğuk bir eylül sabahı, yoksul giyimli iki çocuk donmuş bir kanalın kıyısına çömelmişlerdi.Güneş henüz doğmamıştı. Ama ufuktaki kurşuni duman yavaş yavaş aralanıyor, doğan günün aleviyle giderek aydınlanıyordu. Çalışkan Hollandalılar sevinçle yeni doğan güne kendilerini hazırlıyorlardı. Dolu sepetlerini başlarının üzerinde taşıyan köylü kadınları kanalın ayna gibi parıldayan yüzeyinden hafif adımlarla, kayarcasına geçip gidiyordu ara sıra. Neşeli bir delikanlı patenle kayarak işyerine giderken, çömelmiş titreşen çocuklara tatlı tatlı gülümsemeden edemedi.Bu arada iki kardeş binbir güçlükle ayaklarına bir şeyler bağlamaya uğraşıyorlardı. Bunlar bildiğimiz paten değil, kaba saba yontulmuş, altları az inceltilmiş, deliklerinden deri ipler sarkan tahta parçalarıydı.(Kitabın Girişinden)
Çok zaman önce Hollandada soğuk bir eylül sabahı, yoksul giyimli iki çocuk donmuş bir kanalın kıyısına çömelmişlerdi.Güneş henüz doğmamıştı. Ama ufuktaki kurşuni duman yavaş yavaş aralanıyor, doğan günün aleviyle giderek aydınlanıyordu. Çalışkan Hollandalılar sevinçle yeni doğan güne kendilerini hazırlıyorlardı. Dolu sepetlerini başlarının üzerinde taşıyan köylü kadınları kanalın ayna gibi parıldayan yüzeyinden hafif adımlarla, kayarcasına geçip gidiyordu ara sıra. Neşeli bir delikanlı patenle kayarak işyerine giderken, çömelmiş titreşen çocuklara tatlı tatlı gülümsemeden edemedi.Bu arada iki kardeş binbir güçlükle ayaklarına bir şeyler bağlamaya uğraşıyorlardı. Bunlar bildiğimiz paten değil, kaba saba yontulmuş, altları az inceltilmiş, deliklerinden deri ipler sarkan tahta parçalarıydı.(Kitabın Girişinden)