Eskiden... Çok eskiden... İnsanlar kavganın varlığından habersizken... Her yerde mutlak barış ve huzur hüküm sürerken... Para icat olmamışken... Fakir ya da zengin yokken... Aynalar insanları çirkin veya güzel diye ayırmazken... Ormanlar neşeli, sular berrakken... İnsanlar tohuma baktığında ağacı hissederken... Dünya sevgiden ibaretken... Yani hayat basitken, doğum kadar sevilirmiş ölüm... Doğum gibi parçasıymış hayatın... Ve doğum gibi kabul edilirmiş... Gülümseyerek... Ölüm, saklanmazmış o zamanlar... İnsanı bu dünyadan alıp başka yere götüren, güzel mi güzel, huzurlu mu huzurlu, çiçek kokulu bir ışıkmış... Kime gitse gülümsemeyle karşılanırmış... Ve herkes bu ışığı görürmüş... İnsanların gülümseyerek öldüğü zamanlar... Güneş Çavması... Düşmüşken ve düşsüzken yokluğa meydan okuyanların... Dünyayı yıldızlardan dinleyenlerin... Kalbi dellenip delirirken insanlığı bütün olanların... Bir nefes fesleğene ihtiyaç duyanların... Zorluk vaktinde nazının geçtiği maziye sığınanların... Maviyle yeşili bölüşüp bahar olanların... Uzak hatıraların yakınına düşenlerin... Yağmuru anlayanların... Aynaya bakınca kendini bulabilenlerin... Aşkı kimsesiz bırakmayanların hikâyesi…
Eskiden... Çok eskiden... İnsanlar kavganın varlığından habersizken... Her yerde mutlak barış ve huzur hüküm sürerken... Para icat olmamışken... Fakir ya da zengin yokken... Aynalar insanları çirkin veya güzel diye ayırmazken... Ormanlar neşeli, sular berrakken... İnsanlar tohuma baktığında ağacı hissederken... Dünya sevgiden ibaretken... Yani hayat basitken, doğum kadar sevilirmiş ölüm... Doğum gibi parçasıymış hayatın... Ve doğum gibi kabul edilirmiş... Gülümseyerek... Ölüm, saklanmazmış o zamanlar... İnsanı bu dünyadan alıp başka yere götüren, güzel mi güzel, huzurlu mu huzurlu, çiçek kokulu bir ışıkmış... Kime gitse gülümsemeyle karşılanırmış... Ve herkes bu ışığı görürmüş... İnsanların gülümseyerek öldüğü zamanlar... Güneş Çavması... Düşmüşken ve düşsüzken yokluğa meydan okuyanların... Dünyayı yıldızlardan dinleyenlerin... Kalbi dellenip delirirken insanlığı bütün olanların... Bir nefes fesleğene ihtiyaç duyanların... Zorluk vaktinde nazının geçtiği maziye sığınanların... Maviyle yeşili bölüşüp bahar olanların... Uzak hatıraların yakınına düşenlerin... Yağmuru anlayanların... Aynaya bakınca kendini bulabilenlerin... Aşkı kimsesiz bırakmayanların hikâyesi…
Güneş Çavması sıcacık bir dostluğun Ankara'dan Foçaya uzanan hikayesi idi.
Hikaye okuyucusunu içine o kadar çok çekiyor ki oturup dostluklarınızı, ölüme karşı hayatta duruşunuzu, insanın evladına bile olan önyargısını acımasızlığını, sağlıklı bir birey olarak hayatta durmanın aslında ne kadar kolay olduğunu ama biz insanların hırsları uğruna nasıl zor yollara koşar adım gittiğimizi ayrı ayrı karakterlerin hayat hikayeleri ile sorgulamaya başlıyorsunuz.
Sonra bir bakıyorsunuz sanki bu karakterlerin hepsi 40 yıllık dostunuz olmuş ve kitap bitiminde her gece onları özler halde buluyorsunuz kendinizi.
Ben şanslı bir okurdum ki kitabı tam da 2. kitabın çıkmasına yakın okumuştum.
Şimdi Mecnun, Handan, Yannis, Rafet Abla, Aysel, Uğur'la sıcacık yolculuğuma devam ediyorum. Bir de kitabı okurken müzik kültürünüz değişime uğruyor ve farkında olmadan bir bakıyorsunuz Güneş Çavması adlı müzik listesi oluşturuvermişsiniz müzik playerınızda...
Karton Cilt, 448 sayfa
6Şubat2015 tarihinde, Epsilon tarafından yayınlandı