Son romanında Selçuk Baran yolları Yeşilçayda kesişen karakterlerin yaşamlarından kesitler sunuyor. Fener bekçisi Affandan Yusufa, Avukat Suat Beyden Erola birçok karakter Yeşilçayda bir araya geliyor. Kimi yeni tanışıyor, kimi yıllar sonra yeniden buluşuyor. Her birinin kendilerine özgü öyküleri, sorunları ve yalnızlıkları var. Tüm bunların arasında, hepsi de hayatlarını düzene sokma, yalnızlıklarını paylaşma ve yaşamlarına anlam katma çabası içindeler. Birbirleriyle ilişkileri çoğu zaman eksik, kimi tek taraflı, bazen sıcacık ve bazen de öfkeli sürerken, öyküler de birbirine geçerek ilerliyor. Herkesin hem birbirinin yaşamına değdiği, hem de yalnız olduğu, olayların hep birden fazla gözden dile geldiği bir roman Güz Gelmeden. Romanın tümüne derinden, neredeyse gizlice ve sinsice yayılan hüznün, trajik sayılabilecek bir sonda noktalandığı ve buna rağmen yer yer umut pırıltılarından, güzelliklerden kaçamayan bir öyküler yumağı.Güz Gelmeden bir karakterin, bir olayın romanı değil. Romandaki karakterler belli bir sıra veya açık bir düzen gözetmeksizin, farklı bölümlerin anlatıcısı kılığına bürünüyor, sözü sanki birbirlerinin ağzından kaparak var oluyorlar. Böylece roman, içinde olayları barındıran bir monologlar dizisi gibi sürükleniyor.Güz Gelmeden anlatıcı-karakterlerinden Erolun uyanmasıyla başlıyor, bir diğer anlatıcı-karakterin, Avukat Suat Beyin uykuya dalmasıyla son buluyor. Bu uzun günün içine bir yaz mevsimi, hatta fazlası; karakterlerin geçmişleri, şimdileri, gelecek(siz)likleri sığıyor. Güz Gelmeden, göndermeleriyle de yaşamlarımızı yeniden gözden geçirmemize neden olacak bir roman. TADIMLIKBen bizim ihtiyara fazla önem vermem de -bu çok doğal- ama onun bana aldırış etmemesine aklım ermiyor. Ne de olsa onun geleceğiyim ben. Benim için değilse bile, kendi hesabına benimle ilgilenmeli. Ablam aracılığıyla bana sorular sorabilirdi. Belki ablamı bu konuda zorlamıştır da, ablam yanaşmamıştır. Hiç bana göre olmayan ana babaya karşılık, harika bir ablam olduğunu yadsıyamam. Üstelik annem vakitsiz ölerek, kendisiyle günün birinde hesaplaşma fırsatını da elimden aldı. Babam bu kadar kötülük etmedi hiç değilse... Bir gün, yani yeterince büyüyünce, karşısına çıkıp hesap sorabilirim. Ama belki de annem iyiliğinden ölmüştür. Kendisi gibi züppe, özentili birinin yerine ablam gibi sevgili birini bırakmak için. Valla şu anaların evlatları için yapamayacakları fedakârlık, katlanamayacakları cefa yoktur; iyi, doğru dürüst bir ana olmaktan başka. Demek ki, bu, her şeyden zor. Bunca zorluğa katlanacağına ölür gidersin, yüklersin tüm bir evin sorumluluğunu ve on iki yaşında bir piç kurusunun analığını gencecik, çocuk kızının omuzlarına... Ve yallah! Babam hiç değilse yaşamak cesaretini gösterdi. Peh, peh, peh!Üniversiteye gideceğim sıralarda babam benimle en uzun konuşmasını yapmıştı (beni adam yerine koyup nefes tüketmeye pek meraklı değildir de). Ne olmak istediğimi sorup duruyordu. Bense hiçbir şey olmak istemiyordum. Ne yapayım, daha çocuğum, yeryüzünde ne kadar yaşadım ki, hangi işe yatkın olduğumu, hevesim olduğunu bileyim? Gerçi bize pek söz düşmüyor; bilgisayar denen hayvan her şeyi bizden iyi biliyor. Sözcüğün anlamını bile bilmediğin, üstelik dilin bile dönmediği koskoca paleoantropoloji diplomanla bir bankaya veznedar atanıveriyorsun. Oysa Türk parasını tanıyan ve sayı saymayı bilen ilkokul bitirmiş herkes veznedar olabilir. Bu işler böyle...
Son romanında Selçuk Baran yolları Yeşilçayda kesişen karakterlerin yaşamlarından kesitler sunuyor. Fener bekçisi Affandan Yusufa, Avukat Suat Beyden Erola birçok karakter Yeşilçayda bir araya geliyor. Kimi yeni tanışıyor, kimi yıllar sonra yeniden buluşuyor. Her birinin kendilerine özgü öyküleri, sorunları ve yalnızlıkları var. Tüm bunların arasında, hepsi de hayatlarını düzene sokma, yalnızlıklarını paylaşma ve yaşamlarına anlam katma çabası içindeler. Birbirleriyle ilişkileri çoğu zaman eksik, kimi tek taraflı, bazen sıcacık ve bazen de öfkeli sürerken, öyküler de birbirine geçerek ilerliyor. Herkesin hem birbirinin yaşamına değdiği, hem de yalnız olduğu, olayların hep birden fazla gözden dile geldiği bir roman Güz Gelmeden. Romanın tümüne derinden, neredeyse gizlice ve sinsice yayılan hüznün, trajik sayılabilecek bir sonda noktalandığı ve buna rağmen yer yer umut pırıltılarından, güzelliklerden kaçamayan bir öyküler yumağı.Güz Gelmeden bir karakterin, bir olayın romanı değil. Romandaki karakterler belli bir sıra veya açık bir düzen gözetmeksizin, farklı bölümlerin anlatıcısı kılığına bürünüyor, sözü sanki birbirlerinin ağzından kaparak var oluyorlar. Böylece roman, içinde olayları barındıran bir monologlar dizisi gibi sürükleniyor.Güz Gelmeden anlatıcı-karakterlerinden Erolun uyanmasıyla başlıyor, bir diğer anlatıcı-karakterin, Avukat Suat Beyin uykuya dalmasıyla son buluyor. Bu uzun günün içine bir yaz mevsimi, hatta fazlası; karakterlerin geçmişleri, şimdileri, gelecek(... tümünü göster