Her şeyi anlamaya çalışan, duyarlı, siyah gözleri vardı.Küçük yaşlarında annesiz ve yalnız kaldı. Kendi içinde bir dünya kurdu.31 Martta isyancıların, işgal İstanbulunda İngilizlerin, Milli Mücadele yıllarında Padişahın ölüm listesinde buldu kendini.Maceralı hayatı, bir imparatorluğun ve genç Cumhuriyetin en önemli dönüm noktalarına şahitlik etti. Aykırıydı.Özgürlüğüne çok düşkündü. Bu yüzden âşık olduğu adamı bile terk etti.Yazıları, romanları, konuşmaları ve itirazlarıyla dünyanın en iyi tanıdığı Türk kadını oldu.Hayatı Türkiyeli kadınların geçirdiği değişime ışık tuttu.Çocukluğunda olduğu gibi, hastalıkları ve yalnızlığı içinde hayata gözlerini yumdu.Tutkulu, hüzünlü ve isyankârdı.Adı Halideydi.Halide Edip Adıvar... Türkiyenin en güçlü, en ilgi çekici kadın yazar ve aktivistlerinden biri, belki de ilk akla geleni. Osmanlının sancılı son dönemlerinde, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde dikkat çeken bir aktör. Sultanahmet Mitinginde kitleleri coşturan, İstiklal Savaşında onbaşı rütbesi ile savaşan, azimli, yılmaz kadın. Kitaplarından tanıdığımız, bilinen üç beş fotoğrafından aşina olduğumuz sima.Ya Halide? Babasının adından, eşinin soyadından, yazar kimliğinden bağımsız bir kadın olarak Halide...Halide Edip denilince, çoğumuzun aklında, Sultanahmet Mitingindeki görüntüleri, İngiliz edebiyatı profesörü olarak ders verdiği kürsülerdeki halleri ya da ömrünün son yıllarında çekilmiş, değirmi başörtülü, elinde sigara izmaritli fotoğraflar belirir. Oysa herkes gibi Halidenin de bir hayatı; bu fotoğrafların arkasına saklanmış, tutkuyla, hüzünle ve isyanla örülmüş destansı bir ömür vardır.Belgesel yapımcısı ve yazar Kemal Öztürk, Timaş Yayınları tarafından okurlara sunulan Halide: Tutku, Hüzün, İsyan isimli kitapta bilindik Halide fotoğrafının arkasındaki asıl portreyi bulmaya çalışıyor. Gençliğiyle, yaşlılığıyla, kavgaları ve mücadeleleri ile bambaşka bir Halideyle buluşturmaya çalışıyor okuyucuyu ve bunu görsel açıdan hayli zengin bir çalışma ile yapıyor. Mor salkımlı bir evde gözlerini açan Halidenin çocukluk yılları boyunca kendisine eşlik eden kareleri görüyoruz en başta: Erken yaşta kaybedilen anne, konaktaki kalabalık, üvey anneler, torununun annesizlik acısını bir nebze olsun hafifletmeye çalışan Mevlevi Haminne, kızının İngiliz terbiyesine göre yetişmesini isteyen baba Edip Bey Halidenin yeme içme düzenini bile buna göre ayarlamışken sokaklarda özgürce horoz şekeri yiyen akranlar, kolej yılları, dayanılmaz matematikçi Salih Zekiye duyduğu aşk ve ilk evliliği.Şiddetle karşı çıktığı çok eşliliği hazmedemeyip büyük bir aşkla bağlı olduğu Salih Zekiden ayrılışı, Darülmuallimat ve Lübnandaki hocalık günleri, Dr Adnan Beyle evliliği ve Milli Mücadele yılları, bir süre sonra Mustafa Kemalle görüşlerinin ayrılması ve 15 yıl süren gönüllü sürgün, bağımsızlığı için onca mücadele ettiği ülkesine ancak 1939da geri dönmesi ve eserleri.Sayfalar arasında gezinirken bazı sürprizlerle de karşılaşıyoruz. Yazar, Halide Ediple Mustafa Kemal arasındaki görüş ayrılığında belki de Mustafa Kemalin Latife Hanımla evlenmek üzere Fikriye Hanımı yurtdışına tedaviye göndermesinin yatabileceğini söylüyor. Belki de Halide, Fikriyeden vazgeçen Mustafa Kemalde Salih Zekiyi görmüştü. Belki de Halide ile Mustafa Kemal arasında yaşanan sorunların temelinde bir de bu olay vardır. Halide de Mustafa Kemal gibi güçlü, otoriter ve bir kadına asla bağlanmayan birine âşık olmuştu ve Fikriye gibi karşılık bulamamıştı. Halide de Fikriye gibi ikinci bir kadın yüzünden sevdiği adamdan ayrılmıştı. Halide de Fikriye gibi çok acı çekmişti. Ya da uzun süren sürgün yüzünden babaannesini ancak çocukluğunun ilerleyen dönemlerinde görebilen torun Ömer Sayarın Halideyle ilk karşılaşmasını anlatışı ile şaşırabiliyoruz: Küçücük bir kadındı, müthiş etkileyici bir yüzü vardı, asık suratlı. Saçlarını sıkıca yapıştırıp arkada topuz yapmıştı ve hafif mavimtıraktı, çivit sürüyordu galiba. Elleri son derece bakımlıydı, manikürlüydü ama renkli değil de cilalıydı. Elinde ağızlığıyla sigarası, kalın -herhalde gözü çok bozuktu- kavanoz dibi gibi kalın gözlükleri vardı. Yuvarlak. İlk öyle gördüm. Ne yalan söyleyeyim, ürktüm.Kemal Öztürk kitabı Şirin Tekeli, Hülya Gülbahar, Ayşe Durakbaşa, Serpil Çakır, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu gibi hukuk, sosyoloji ve edebiyat dünyasından çeşitli isimlerden görüşler alarak zenginleştirmiş. Bu yöntem belli ki yazarın Halide Edipi sadece kendi hayatı ile sınırlandırmadan Türk kadın hareketi bağlamında incelemek istemesinden kaynaklanıyor. Kitabın belki de en dikkat çekici yanı, özenli görsel tasarımı. Halide Edipin birinci ve ikinci kuşak torunları Ömer ve Adnan Sayarın katkıları ile ailenin fotoğraf albümünden istifade edilerek hazırlanan çalışmada şimdiye dek bilinmeyen bazı fotoğraflar okuyucuya sunulmuş. Elif Sevinçgül imzasını taşıyan tüm sayfalar dönemin atmosferine ve Halidenin iç dünyasına yaklaşmak yolunda çaba sarf ediyor.TİMAŞ Yayınları bir kısmı daha önce hiç bilinmeyen fotoğraflardan yola çıkılarak hazırlanmış bu albüm-kitapla Türkiyede belgesel kitaplara giden yolu açma iddiasında. Belgesel kitap kavramı ülkemiz için yeni bir konu, adı konulmuş ve konulmamış örneklerine daha ziyade yurtdışında rastladığımız bir tür. Ancak son dönem okuyucu eğilimleri giderek görsel malzemeden yana zengin, iç tasarımlarına özen gösterilmiş, akıcı metinlere sahip kitaplara doğru kayıyor. Bu da yakın gelecekte belgesel kitapların giderek daha gözde olacağı şeklinde yorumlanıyor.
Her şeyi anlamaya çalışan, duyarlı, siyah gözleri vardı.Küçük yaşlarında annesiz ve yalnız kaldı. Kendi içinde bir dünya kurdu.31 Martta isyancıların, işgal İstanbulunda İngilizlerin, Milli Mücadele yıllarında Padişahın ölüm listesinde buldu kendini.Maceralı hayatı, bir imparatorluğun ve genç Cumhuriyetin en önemli dönüm noktalarına şahitlik etti. Aykırıydı.Özgürlüğüne çok düşkündü. Bu yüzden âşık olduğu adamı bile terk etti.Yazıları, romanları, konuşmaları ve itirazlarıyla dünyanın en iyi tanıdığı Türk kadını oldu.Hayatı Türkiyeli kadınların geçirdiği değişime ışık tuttu.Çocukluğunda olduğu gibi, hastalıkları ve yalnızlığı içinde hayata gözlerini yumdu.Tutkulu, hüzünlü ve isyankârdı.Adı Halideydi.Halide Edip Adıvar... Türkiyenin en güçlü, en ilgi çekici kadın yazar ve aktivistlerinden biri, belki de ilk akla geleni. Osmanlının sancılı son dönemlerinde, Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde dikkat çeken bir aktör. Sultanahmet Mitinginde kitleleri coşturan, İstiklal Savaşında onbaşı rütbesi ile savaşan, azimli, yılmaz kadın. Kitaplarından tanıdığımız, bilinen üç beş fotoğrafından aşina olduğumuz sima.Ya Halide? Babasının adından, eşinin soyadından, yazar kimliğinden bağımsız bir kadın olarak Halide...Halide Edip denilince, çoğumuzun aklında, Sultanahmet Mitingindeki görüntüleri, İngiliz edebiyatı profesörü olarak ders verdiği kürsülerdeki halleri ya da ömrünün son yıllarında çekilmiş, değirmi başörtülü, elinde sigara izmaritli fotoğraflar belirir. Oysa her... tümünü göster