Tarihsel, sosyal, kültürel vb. olay, olgu süreç ve veriler nesnel gerçekliği içinde değerlendirilmemekte, dolayısıyla tarihler de, tarihsel olgular da doğru yazılmamaktadır. Sömürücü ve sömürgeci egemen sınıfların çıkarlarına göre yazılan/yazdırılan resmi tarih anlayışları insanın ve insanlığın sosyal/evrensel kurtuluşu mücadelesine hiçbir şey kazandırmadı. Günümüzde çok net görülen yalnızca bir bilinç bulanıklığı yarattı.
Tarih eğitimi almış biri olarak üzülerek söylemeliyim ki, binlerce yıldır tarih gerçekliği egemenlere ve kişilere göre yazılır oldu. Geçmiş yüzyıllarda paraya dayalı yazıcılık günümüzde egemen sınıfın, kapitalizm uşaklarının, kimi çıkarcıların, dinlerin ve mezhep tetikçilerinin, onların gönüllü ya da sermayeye bağlı taşeronlarının yazıcılığına dönüştü. Sıradan emekçi halkın içerisinden çıkan kahramanlar onların tarihinde olağanüstü bir varlık göstermedikçe tarihte yer alamazlar yahut yer verilse dahi yanlış tanıtılırlar.
Bilim Kurulu, Akademi ve Enstitü gibi kurumların henüz doğru düzgün ortaya çıkmadığı bir toplumda, çok yönlü niyetlerle tahrif edilen tarihyazımını nasıl bilimsel dayanaklar üzerine oturtabiliriz?
Benimki de öyle bir hikâye… Gerçek olaylar, gerçek kişiler ama yanlış yazılan tarih... Bu yanlış aktarımlara bilimden ve emekçi halklardan yana olan taraflı kimliğimizle bir çizik atmak istedim. Egemen sınıfa dahil olmayanlardan birinin kendi hayatını, iki oğlunu, bildiği, inandığı dine ve ideallere adanmış gerçeküstü hikâyesini, saray yalakalarından, mezhep şovenlerinden değil, çağının ilerisinde olan sıradan bir adamın gerçek hikâyesini sıradışı birinden okuyun istedim.
Bu tarihsel-romanda geçmişte yaşanan ama günümüzde inkâr edilen iyimser, ilerici ve dinamik bir olguyu, uygarlığı, yaşam felsefesini bulacaksınız. Avrupa'dan Ortadoğu'ya din için yapılan ama gerçekte egemenlerin çıkarları ve kişilerin hırsları uğruna ölen binlerce insanın gerçek hikâyesini göreceksiniz. Doğrunun her yerde doğru olduğunu, gerek Hıristiyanlık gerek Müslümanlık adına din adamlarının, sultanların, hükümdarların çaldıkları minarelere kılıf uydurmak için nasıl çalıştıklarını ama asıl işlevlerinin ne olup olmadığını göreceksiniz.
Olası ki korkacaksınız, çünkü gerçekler devrimcidir, ürkütücüdür. Gerçek köz ateşte çıplak ayakla, gözleri ve de bilinci açık yürümektir. İyi Yürüyüşler…
Tarihsel, sosyal, kültürel vb. olay, olgu süreç ve veriler nesnel gerçekliği içinde değerlendirilmemekte, dolayısıyla tarihler de, tarihsel olgular da doğru yazılmamaktadır. Sömürücü ve sömürgeci egemen sınıfların çıkarlarına göre yazılan/yazdırılan resmi tarih anlayışları insanın ve insanlığın sosyal/evrensel kurtuluşu mücadelesine hiçbir şey kazandırmadı. Günümüzde çok net görülen yalnızca bir bilinç bulanıklığı yarattı.
Tarih eğitimi almış biri olarak üzülerek söylemeliyim ki, binlerce yıldır tarih gerçekliği egemenlere ve kişilere göre yazılır oldu. Geçmiş yüzyıllarda paraya dayalı yazıcılık günümüzde egemen sınıfın, kapitalizm uşaklarının, kimi çıkarcıların, dinlerin ve mezhep tetikçilerinin, onların gönüllü ya da sermayeye bağlı taşeronlarının yazıcılığına dönüştü. Sıradan emekçi halkın içerisinden çıkan kahramanlar onların tarihinde olağanüstü bir varlık göstermedikçe tarihte yer alamazlar yahut yer verilse dahi yanlış tanıtılırlar.
Bilim Kurulu, Akademi ve Enstitü gibi kurumların henüz doğru düzgün ortaya çıkmadığı bir toplumda, çok yönlü niyetlerle tahrif edilen tarihyazımını nasıl bilimsel dayanaklar üzerine oturtabiliriz?
Benimki de öyle bir hikâye… Gerçek olaylar, gerçek kişiler ama yanlış yazılan tarih... Bu yanlış aktarımlara bilimden ve emekçi halklardan yana olan taraflı kimliğimizle bir çizik atmak istedim. Egemen sınıfa dahil olmayanlardan birinin kendi hayatını, iki oğlunu, bildiği, inandığı dine ve ideallere adanmış gerçeküstü hikâyesini, saray ya... tümünü göster
Ciltsiz, 384 sayfa
2014 tarihinde, Kurgu Kültür Yayınevi tarafından yayınlandı