Ahmet Erolun öyküleri, şiirsel bir dil ve biçemle Sabahçı Alileri, At Elifleri, Başarısızları anlatıyor. TADIMLIKHavalar Soğuk ŞimdiMektup yazmam gerek. Yanıt veremedim mektubuna. Zor geliyor insana, mektup yazmak. Her gün yüzlerce mektubumun gelmesini isterdim. Sevenlerin anımsaması ne güzel! Nasıl başlasam? Değerli mi desem, yoksa Sevgili mi? Kalıplaşmış şeyleri sevmem. Daha sıcak olmalı. Duygularım kadar yakıcı, güneş gibi parlak... Beni göstermeli sana. Bağlılığımı. Düşüncelerimin seninle olduğunu anlamalısın. Evrenimin sen olduğunu duymalısın. Kulaklarını delercesine, gözlerini kamaştırırcasına. Duymalısın!Canım diye başlamalıyım. Sıcak, sımsıcak. Ama parlak değil. Göz kamaştırmaz. Canım, canım demeliyim. Sıcak ve parlak. Tamam. Oldu. Evet... Şöylece yazıvereyim.Tam zamanını buldu. Yine kapı çalıyor. Zili sökmeli. Her taraf zıngırtı dolu. Caddeler, evler, insanlar... Hepsi birer zıngırtı. Çevrelerini rahatsız etmek için yarışıyorlar. İçki içer bağırır. Maç izler, ayılır bayılır, silah çeker; pompalı tüfeklerle kurşun yağmuruna tutar dört bir yanını gecenin ortasında. Ruh hastası olur, çığlıklar atar; orasını burasını doğrar jiletlerle. Zam yapılır çıldırır, dam tepelerine çıkar, gösterişsel intihar eylemleri dener. Ölümlerin ardından kameralar önünde histeri krizlerine girer, gösterişsel bunalım sarmalında boğulur kadınlar, erkekler. Bu toplum ağlatının da, coşkunun da gösterişinde. Acıyı da, coşkuyu da gereği gibi yaşayamıyoruz. Her yanda çığlıklar, her yanda zıngırtı. Her yanda abartı ve görmemişlik. Kimisi İskoç viskisi açar; kimisi en iyisinden şampanya patlatır. Bilinen bilinmeyen yiyecekler alınır şarküterilerden. Şarküteriler de amma çoğaldı. Nedir ki bu? Biri sözcük bulmaya çalışırken, diğeri sözcük getiriyor batıdan. Şimdi buna karşılık bulmak gerek. Bakkal olmaz mı? Yok efendim, yok. Market olmalı. Ama yabancı? Olsun efendim, müşteri çekiyor. Her yanımızla batılıyız ne de olsa!
Ahmet Erolun öyküleri, şiirsel bir dil ve biçemle Sabahçı Alileri, At Elifleri, Başarısızları anlatıyor. TADIMLIKHavalar Soğuk ŞimdiMektup yazmam gerek. Yanıt veremedim mektubuna. Zor geliyor insana, mektup yazmak. Her gün yüzlerce mektubumun gelmesini isterdim. Sevenlerin anımsaması ne güzel! Nasıl başlasam? Değerli mi desem, yoksa Sevgili mi? Kalıplaşmış şeyleri sevmem. Daha sıcak olmalı. Duygularım kadar yakıcı, güneş gibi parlak... Beni göstermeli sana. Bağlılığımı. Düşüncelerimin seninle olduğunu anlamalısın. Evrenimin sen olduğunu duymalısın. Kulaklarını delercesine, gözlerini kamaştırırcasına. Duymalısın!Canım diye başlamalıyım. Sıcak, sımsıcak. Ama parlak değil. Göz kamaştırmaz. Canım, canım demeliyim. Sıcak ve parlak. Tamam. Oldu. Evet... Şöylece yazıvereyim.Tam zamanını buldu. Yine kapı çalıyor. Zili sökmeli. Her taraf zıngırtı dolu. Caddeler, evler, insanlar... Hepsi birer zıngırtı. Çevrelerini rahatsız etmek için yarışıyorlar. İçki içer bağırır. Maç izler, ayılır bayılır, silah çeker; pompalı tüfeklerle kurşun yağmuruna tutar dört bir yanını gecenin ortasında. Ruh hastası olur, çığlıklar atar; orasını burasını doğrar jiletlerle. Zam yapılır çıldırır, dam tepelerine çıkar, gösterişsel intihar eylemleri dener. Ölümlerin ardından kameralar önünde histeri krizlerine girer, gösterişsel bunalım sarmalında boğulur kadınlar, erkekler. Bu toplum ağlatının da, coşkunun da gösterişinde. Acıyı da, coşkuyu da gereği gibi yaşayamıyoruz. Her yanda çığlıklar, her yanda zıngır... tümünü göster