Kitabın yazarı Aykut Gürçağlar bu çalışmasında Osmanlı İmparatorluğunun Doğuyu temsil eden tek güç olarak ortaya çıktığı 15. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl sonuna kadar Türk imgesinin Batılı zihinlerdeki değişimine paralel olarak hayali İstanbul manzaralarının oluşum sürecini işliyor.Birbirinden güzel resim, gravür ve fotoğrafla zenginleşen eser, bu alanda iyi bir kaynak kitap özelliği taşıyor. TADIMLIK16. yüzyılda padişaha bağlı olarak geliştirilen Osmanlı imgesi, Batıda Osmanlı İmparatorluğunun müttefiki ve arabulucusu olarak birtakım sorumluluklar üstlenen Fransa ile belirginlik kazanmıştır. Bu ilişkiler, zenginliğiyle ve gücüyle ün salan Büyük Türk imgesinin perçinlenmesine yol açmıştır. Buna karşılık Kuzey ülkelerinde Osmanlı imgesi, bir önceki yüzyılın vahşi, korku veren barbar, dinsiz Türk imgesinin devamı olarak bu yüzyılda da sürdürülmüştür. Resim 3te, 16. yüzyıl başında basılmış Martin Schongauerin Doğulu Üç Büst Figürü konulu betimlemesinde kaba saba, çirkin, başları vücutlarına göre büyük olarak resmedilmiş, kötü niyetli tipler biçiminde sarıklar ve cüppeler giymiş Osmanlı figürleri bu türden bir bakış açısının sürdürüldüğünü göstermektedir. Yine Resim 4te, Albrecht Dürerin 1523 tarihli Türk İmparatoru olarak adlandırdığı resminde hem zengin bir kişi, hem de dehşet saçan bir barbar kimliğinin yüklendiği Osmanlı sultanının fantastik bir Ortaçağ kahramanı görünümü içinde resmedilmesi, eski inanışların Rönesans Almanyasında sürdürüldüğünü göstermektedir. Nitekim burada Osmanlı sultanı heybetli görünümü, hiçbir tarihsel kanıta dayanmayan hayali kıyafetleri ile Kuzeyli bir sanatçı için 16. yüzyılda Türk imgesinin hâlâ zalim, zengin, dinsiz Doğulular olarak algılandığını göstermektedir. Kuzeyli sanatçılar arasında, 15. yüzyılın sonlarında Yakındoğu gezisi sırasında Türkiyeye gelen Erhard Reuwichin resimlerinde yer alan Osmanlı figürleri yalın olmalarına karşın daha önyargısız bir gözlem taşımaktadır. 16. yüzyılda İstanbula gelen Flaman ressam Pieter Coecke van Aelst, Kanuni Sultan Süleymanın geçit törenini izlemiş ve Hipodromda Geçit adlı bir resim yapmıştır. Sanatçının amacı, bu friz şeklindeki resimden çıkardığı desenleri sultana sunmak, padişahın ressama bu desenlerin üzerinde yer aldığı halılar sipariş etmesini sağlamaktır. Ancak bu sipariş gerçekleşmemiştir. Pieter Coecke van Aelstin resmindeki Osmanlı tiplemeleri gerçekçi bir gözlem, ayrıntıcı bir titizlik içinde oluşturulmuştur. Bu sanatçıyı, 1555 yılında İstanbula Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun elçisi Ogier Ghiselin de Busbecqin maiyetinde gelerek burada dört buçuk yıl kalan Flensburglu Melchior Lorichs izlemiştir. Melchior Lorichs tarafından yapılmış kent panoraması ve çeşitli kereler basılan incelemelerdeki Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı tiplemelerinin, o dönem için Batılı sanatçılar tarafından yapılmış Osmanlı İmparatorluğuna ait en önemli resimlerdir. Bu arada Nicholas de Nicolayın 1567de basılan kitabındaki Osmanlı tipleri, Melchior Lorichsin tipleriyle benzerlikler göstermesi ve sanatçının da İstanbula Fransız elçisi Gabriel dAramonla gelmiş olması bakımından daha az önyargılı gözlemlere dayanmaktadır. 16. yüzyılın bir diğer özelliği, Osmanlı İmparatorluğunun artan ilişkiler ile birlikte daha yakından tanınması dolayısıyla seyahatname türünün yaygınlık kazanmaya başlamasıdır. Bu dönemde Alplerin güneyinde İtalyada Osmanlı imgesi Kuzey Avrupaya göre daha yumuşamıştır. Bunda Venedik Cumhuriyetinin Osmanlı İmparatorluğu ile olan sıkı ticari ve kültürel ilişkilerinin rolü büyüktür. Resim 5te, Kuzey İtalyan resim okuluna ait bir sanatçı tarafından 16. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan İstanbul Fatihi II. Mehmedin 1453te Ekümenik Patrik Gennadiosa Doğu Kilisesinin Başı Olma Önceliğini İhsan Edişi (Mehmed II, Conqueror of Constantinople, Confers Ecclesiastical Consessions on the Oecumenical Patriarch Gennadios in 1453) adlı resminde ön planda anıtsal figürler, ölçülü duruşlar, dip düzeye doğru giderek küçülen bir manzara ile Rönesans resim kurallarının uygulandığı görülmektedir. Burada II. Mehmed, sivri başlığına sardığı, üzerinde büyük bir püskülü olan tuhaf sarığı dışında Roma imparatorlarına özgü bir zırh içindedir. Dip düzeyde ise kenti terk eden Bizanslılar, kente giren Osmanlı ordusu ile dik çatılı kâgir evleri, uzun sivri kuleleriyle ve dağ sıralarının arasından akıp giden nehriyle bir Toskana manzarası yer almaktadır. Sanatçı burada II. Mehmedi, Gennadiosun karşısında bir Roma imparatoru olarak göstermekle yetinmeyerek, dip düzeyde Osmanlı ordusunu dönemin askeri kıyafetleri içinde betimlemiştir. Manzaranın yanı sıra İstanbul kenti de Kuzey İtalyaya özgü bir görünüm sergilemektedir. 16. yüzyılda Osmanlı imgesi özellikle Fransız ve Kuzeyli sanatçılar tarafından daha doğru bir gözlemle betimlenmiştir. Bu yaklaşımda sanatçıların elçilik heyetleriyle birlikte İstanbula gelmelerinin ve yerinde gözlem yaparak resmetmelerinin payı büyüktür. Nitekim bu dönemde, gravürlü seyahatnameler giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Buna karşılık incelenen örnekte, İtalyan sanatçıların Osmanlı imgesini kendi gelenekleriyle kaynaştırarak pek çok hayali unsur katmanlarıyla komşulaştırmaya çalıştıkları gözlemlenmektedir.
Kitabın yazarı Aykut Gürçağlar bu çalışmasında Osmanlı İmparatorluğunun Doğuyu temsil eden tek güç olarak ortaya çıktığı 15. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl sonuna kadar Türk imgesinin Batılı zihinlerdeki değişimine paralel olarak hayali İstanbul manzaralarının oluşum sürecini işliyor.Birbirinden güzel resim, gravür ve fotoğrafla zenginleşen eser, bu alanda iyi bir kaynak kitap özelliği taşıyor. TADIMLIK16. yüzyılda padişaha bağlı olarak geliştirilen Osmanlı imgesi, Batıda Osmanlı İmparatorluğunun müttefiki ve arabulucusu olarak birtakım sorumluluklar üstlenen Fransa ile belirginlik kazanmıştır. Bu ilişkiler, zenginliğiyle ve gücüyle ün salan Büyük Türk imgesinin perçinlenmesine yol açmıştır. Buna karşılık Kuzey ülkelerinde Osmanlı imgesi, bir önceki yüzyılın vahşi, korku veren barbar, dinsiz Türk imgesinin devamı olarak bu yüzyılda da sürdürülmüştür. Resim 3te, 16. yüzyıl başında basılmış Martin Schongauerin Doğulu Üç Büst Figürü konulu betimlemesinde kaba saba, çirkin, başları vücutlarına göre büyük olarak resmedilmiş, kötü niyetli tipler biçiminde sarıklar ve cüppeler giymiş Osmanlı figürleri bu türden bir bakış açısının sürdürüldüğünü göstermektedir. Yine Resim 4te, Albrecht Dürerin 1523 tarihli Türk İmparatoru olarak adlandırdığı resminde hem zengin bir kişi, hem de dehşet saçan bir barbar kimliğinin yüklendiği Osmanlı sultanının fantastik bir Ortaçağ kahramanı görünümü içinde resmedilmesi, eski inanışların Rönesans Almanyasında sürdürüldüğünü göstermektedir. Nitekim ... tümünü göster