1976 yılının sıradan bir gününde penceresiz ofisimin duvarına bakarken bu kitabı yazmaya karar verdim. Lisans öğrencilerine dünya tarihi öğretiyordum ve onlara Orta Çağda İslamın kültürel hakimiyetinin Orta Doğunun ya da Arapların yaşadığı toprakların ötesine geçmiş bir uygarlık olduğu fikrini yerleştirmeye çalışıyordum. On dördüncü yüzyılda yaşamış ünlü Faslı seyyah Ebu Abdullah İbn Battutanın hayatının, İslam uygarlığının uluslararası boyutunu şaşılacak derecede yansıttığını hatırladı. İbn Battuta sadece İslamın merkezi bölgelerini değil ayrıca Hindistan, Endonezya, Orta Asya, Doğu Afrika ve Batı Afrika Sudanındaki uzak yöreleri de gezmiştir. Hayatının sonunda yazdığı seyahatname hem macera dolu bir hikaye hem de 29 yıl boyunca aralarında dolaştığı Müslüman hükümdarlar, tüccarlar, alimler ve evliyalardan oluşan kozmopolit dünyanın zengin bir portresi olmuştur. Arapça eserinin Batı dillerine çevrilmeye başlandığı on dokuzuncu yüzyılın yarısından itibaren İbn Battuta, İslam ve Orta Çağ tarihi uzmanları arasında meşhur bir isim olarak öne çıkmıştır. Fakat hiçbir uzman, onun bu olağanüstü hikayesini okuyucuya tekrar anlatmaya çalışmamıştır. Eser Orta Çağ İslamı üzerine uzman olmayıp da Orta Çağ İslamı ve bu dönemin entelektüel sınıfının tutumlar ve meşguliyetleri ile ilgilenenler için sürükleyici olabilir. Fakat modern okuyucu, muhtemelen, eseri karmaşık bir şekilde organize edilmiş, arkaik ve biraz da anlaşılması güç bulacaktır. Bu nedenle benim düşüncem İbn Battutanın macerasını okuyucuya taşımak onu ve Orta Çağ İslamının zengin ve yarı küre ötesi kültürel yapısı içinde yorumlamaktır. Beklentim yalnızca Faslı seyyahın Batı dünyasında Marco Polonun tanınmış olduğu kadar tanınmasını sağlamak değil, aynı zamanda on dördüncü yüzyıl Avrasya ve Afrika tarihini birbiriyle bağlantılı bir bütün haline getiren etkenlerin daha belirgin ve panoramik görünümünü okuyucuya sunmaktır. İleride de göreceğimiz gibi İbn Battuta, adeta Doğu Yarıkürenin bir vatandaşıdır. Yirminci yüzyılın sonundaki karşılıklı küresel bağımlılık tahmin edeceğimizden daha az şaşırtıcı olacaktır.İbn Battuta hakkında bildiğimiz hemen hemen her şey, onun halihazırda Arapça baskısı bulunan ve İngilizce başta olmak üzere pek çok dile çevrilen Rıhle isimli eserinde bulunmaktadır. Hayatını bir araya getirmek için Fez, Şam ve Delhideki eski el yazma koleksiyonlarını alt üst etmedim çünkü bilindiği kadarıyla bu tip el yazmaları mevcut değil. Şüphesiz elinizdeki kitap, kısmen biyografi kısmense on dördüncü yüzyılın ikinci çeyreğinin kültürel tarihini anlatan bir sentezdir. Günümüzdeki kırk dört modern ülkenin topraklarında İbn Battutanın ayak izlerini takip ederken, pek çok basılmış eserden faydalandım.İbn Battutaya karşı ilk kez, lisansüstü eğitimim sırasında aldığım Arapça dersinde, eserinin bir kısmını çevirmek amacıyla yılın en iyi zamanını harcadığımda ilgi duymaya başladım. Fakat projeye başladığımda bu güzel ve ele avuca sığmayan dil üzerine orta derecede bir bilgi birikimine sahiptim. Metindeki bilimsel adlandırma ve metne bağlı anlam problemlerini aşmak amacıyla Rıhlenin Arapça baskılarını kullandıysam da çoğunlukla İbn Battutanın yaşamını nakleden ve yorumlayan İngilizce ve Fransızca çevirilere bağlı kaldım. Rıhle, bir günlük ya da İbn Battutanın seyahatleri esnasında kaleme aldığı notlarından oluşan bir derleme değildir. Daha çok mesleki yaşamının sonuna doğru yazılmış kısmen otobiyografi kısmen betimsel bir özet niteliğinde olan bir literatür çalışmasıdır. Kitabı oluştururken İbn Battuta (ve birlikte çalıştığı edebiyatçı İbn Cüzeyy) seyahat, tarihler ve olayların sıralanışı gibi konuların detayları üzerine, modern bilimsel mantığın bir seyyah için kabul edilebilir bir uygulama olarak değerlendirileceğinden daha az özen göstermiştir. Sonuç olarak, İbn Battutanın seyahatlerinin kronolojik sıralamasını yeniden oluşturmak isteyen bir tarihçi sayısız boşluk, tutarsızlık ve şaşırtıcı muammaları göğüslemek zorundadır. Neyse ki, Rıhleye ait metinsel problemler bir asırdan fazla bir süredir pek çok tarihçinin, dilbilimcinin, filologun ve coğrafyacının ilgisini çekmeye devam etmiştir. İbn Battutanın Doğu yarıkürenin bir ucundan diğerine hareketini çözmeye çalışırken yoğun olarak metinle ilgili yorumlardan oluşan külliyattan faydalandım. Bu kitabın amacı ve konusu göz önünde bulundurulduğunda, farklı bir şekilde yapamazdım çünkü kronolojinin, seyahatlerin, özgünlüğü ve yer isimlerinin belirlenmesi ile ilgili sorunların daha rahat çözüme kavuşturulabilmesi için, on dördüncü yüzyıla ait belgeler üzerinde zahmetli bir araştırma yapmak elzemdir. Rıhleyi olayların biyografik kaydı olarak kullanırken karşılaştığım büyük zorlukları belirtmeye çalıştım. Konuyu ana çizgisinden saptıracak ve okuyucunun ilgisini dağıtacak ayrıntılardan kaçınmak için bu tartışmanın çoğu dipnotlara yerleştirildi. Belgesel-drama ve tarihi romanın hakim olduğu çağımızda, açıkça şunu belirtmeliyim ki İbn Battutanın hayat hikayesini hiçbir şekilde kurgulamadım. Konuştuğu sözler, takındığı tavırlar ve yaptığı hareketlerin hepsi ya doğrudan Rıhleden alındı ya da Rıhle veya diğer kaynaklardaki bilgilerden kalkarak sonuçlar çıkarıldı.Bu kitap benim, İbn Battutanın hayatı ve çağı üzerine yaptığım bir yorumdur. Onun gözleriyle on dördüncü yüzyılın resmi değildir. Bu kitap onun ansiklopedik gözlemleri üzerine yapılmış bir yorum, diğer bir deyişle onun kitabı hakkında yazılmış bir kitap değildir. Fakat bu kitabın ana konusu onun sosyal deneyimlerini ve kültürel algılamalarını çoğunlukla yansıtmaktadır. O, çoğunlukla diğer eğitimli ve kibar beyefendilerin ilişkileriyle ilgili, eğitimli ve kibar bir beyefendi idi. Dindar bir Müslüman olarak fakirleri hiçbir şekilde hor görmemesine rağmen, köylüler, çobanlar veya şehirli çalışan ahali ile genelde bir arada olmamıştır. Zaten Rıhlede de bunlardan fazla bahsedilmemiştir. Bununla birlikle, İbn Battuta, camiler, medreseler ve saraylar gibi İslamın evrensel değerleri ve kozmopolit kurumlarını, çoğunluğun kültürel vizyonunu sınırlandıran dar görüşlü gelenekler ve bağlılıklardan daha önemli bulan dünyayla barışık insanların çevresinde seyahat etmiştir. Bu nedenle bazı okuyucular iki kavramsal eğilimi fark etmekte zorlanmayacaktır. Birincisi, sıradan Müslüman halkın sosyal tarihi, tarihçinin dikkatini çekmesine rağmen siyasi ve kültürel elit, küçük adamın aleyhine hikayeye hakimdir. Diğeri ise İslamı yaymanın en etkili yanlarından biri İslamın yerel kültürlere başarıyla adaptasyonu olmasına rağmen, ana temamız, Müslüman halklar arasındaki büyük kültürel faklılıklar değil İslam medeniyeti içerisindeki kozmopolit eğilimlerdir. Bazı teknik konulardan bahsetmek gerekmektedir. Dipnotları kolaylaştırmak için, Rıhlenin İngilizce tercümesinden doğrudan yapılan alıntılar için büyük bir kısmında sayfa belirtmedim. Aksi belirtilmediği taktirde, basılan tercümelerden şu şekilde alıntı yapılmıştır: Bölüm 1-8 ve 14, H.A.R. Gibb, The Travels of Ibn Batuta, A.D 1325-1354, 3. cilt; Bölüm 9-11, Agha Mahdi Husain, The Rehla of Ibn Battuta; Bölüm 13, N. Levtzion ve J.F.P. Hopkins (ed), Corpus of Early Arabic Sources for West African History.
1976 yılının sıradan bir gününde penceresiz ofisimin duvarına bakarken bu kitabı yazmaya karar verdim. Lisans öğrencilerine dünya tarihi öğretiyordum ve onlara Orta Çağda İslamın kültürel hakimiyetinin Orta Doğunun ya da Arapların yaşadığı toprakların ötesine geçmiş bir uygarlık olduğu fikrini yerleştirmeye çalışıyordum. On dördüncü yüzyılda yaşamış ünlü Faslı seyyah Ebu Abdullah İbn Battutanın hayatının, İslam uygarlığının uluslararası boyutunu şaşılacak derecede yansıttığını hatırladı. İbn Battuta sadece İslamın merkezi bölgelerini değil ayrıca Hindistan, Endonezya, Orta Asya, Doğu Afrika ve Batı Afrika Sudanındaki uzak yöreleri de gezmiştir. Hayatının sonunda yazdığı seyahatname hem macera dolu bir hikaye hem de 29 yıl boyunca aralarında dolaştığı Müslüman hükümdarlar, tüccarlar, alimler ve evliyalardan oluşan kozmopolit dünyanın zengin bir portresi olmuştur. Arapça eserinin Batı dillerine çevrilmeye başlandığı on dokuzuncu yüzyılın yarısından itibaren İbn Battuta, İslam ve Orta Çağ tarihi uzmanları arasında meşhur bir isim olarak öne çıkmıştır. Fakat hiçbir uzman, onun bu olağanüstü hikayesini okuyucuya tekrar anlatmaya çalışmamıştır. Eser Orta Çağ İslamı üzerine uzman olmayıp da Orta Çağ İslamı ve bu dönemin entelektüel sınıfının tutumlar ve meşguliyetleri ile ilgilenenler için sürükleyici olabilir. Fakat modern okuyucu, muhtemelen, eseri karmaşık bir şekilde organize edilmiş, arkaik ve biraz da anlaşılması güç bulacaktır. Bu nedenle benim düşüncem İbn Battutanın maceras... tümünü göster